|

Kürt seçmenler kime oy vermeli?

MHP ve CHP gibi çatışmadan beslenen ulusalcı partiler ile arkaplanı belirsiz, bu coğrafyanın meselelerine yabancı ithal bir çatı adaya oy vermeyeceklerine zaten eminim. Duygusal çıkışlarla, sayımız belli olsun hesaplarıyla ilk turda Selahattin Demirtaş''a bu çatı adayın ''ekmeğine'' de yağ sürmemek, süreci ikinci tura bırakmamak da son derece önemli.

Prof. Dr. Enver Alper Güvel
00:00 - 2/08/2014 Cumartesi
Güncelleme: 22:53 - 1/08/2014 Cuma
Yeni Şafak
Kürt seçmenler kime oy vermeli?
Kürt seçmenler kime oy vermeli?

Maddi bedenim Adana''da dünyaya gelmiş olsa da ''ben'', Diyarbakır''da doğdum… Karakterimin oluşum ve olgunlaşma sürecinde bu bereketli şehrin mayası var, ruhu var… Bu nedenle, nerede bir Diyarbakırlı görsem hemşerim sayarım… Diyarbakır''da bir damla kan aksa, yürekten kanarım… 1976''da, on bir yaşımın eşiğinde tanıştım bu şehirle… Annem ve babam beni, o zamanlar şehrin dışında kalan Şehitlik''teki Diyarbakır Anadolu Lisesi yatakhanesine yerleştirip, 480 kilometre ötedeki baba evime döndüklerinde ben kendimi Diyarbakır''ın haysiyetine, hamiyetine, sinesine emanet edilmiş buldum… 

İlk olarak bir hafta sonu meşhur Bit Pazarı sokaklarında dolaşırken tanıdım hemşerilerimi… Soğuk bir kış gününde İş Bankası köşesinde simit yiyerek içtiğim sıcacık saleple kanım daha bir ısınıverdi sokaklarına… Hayatımda hiçbir yemek, Emek Sineması yakınındaki küçücük büfede yediğim tost, içtiğim ayran kadar doyurmadı beni… Sonrasında, baba evimdeyken bile özlediğim,  kendimi emin ve özgür hissettiğim bir belde, bir sığınak oluverdi sıcaklığıyla bu kent bana…

Hayatımın ilklerini hep Diyarbakır''da yaşadım: İlk sigaramı Diyarbakır sokaklarında tellendirdim… İlk dayağımı Diyarbakır sokaklarında yedim… Ağzım burnum kan içinde kendimi okulun yatakhanesine atıverdiğimde, artık çocuk olmadığımı büyüdüğümü hissediverdim birden… Hem korktum, hem sevindim… Özgürlüğü, direnci, vefayı, arkadaşlığı Diyarbakır''da öğrendim ben… Yıkılmamayı, yılmamayı, ayakta durmayı, onuru, fedakârlığı ve umudun gücünü Diyarbakır öğretti bana… İhaneti ve onursuzluğu da…

İnsanların Kürtler ve Türkler diye ayrıldığını ilk defa burada derinden fark ettim… Kulaklarım farklı bir dilin kelimelerine, vurgularına ilk burada aşina oldu… Sonra ne zaman Kürtçe konuşan birini duysam aşinalık hissettim… Ne zaman Kürtçe bir türkü işitsem anlayabilir miyim diye kulak kabartım… Kanal Şeş yayına başladığında yıllardır zorla gaspedilen bir hakkım teslim edilmiş gibi ferahladı yüreğim…

TÜRKÇE ŞİVESİNİ DE SEVDİM BEN BU ŞEHRİ

Sırf bu şiveyle konuşuyor diye üniversite yıllarında en iyi arkadaşlarımdan biri Diyarbakırlı Ramazan oldu… Geceleri ders çalışırken acıktığımızda annesinin Çermik''in bir köyünden gönderdiği otlu peynirleri ekmek arasına koyup sıcacık çay eşliğinde muhabbete daldığımız ''Can Ramazan''… Bu şiveyi duyabilmek için semt pazarlarında Diyarbakırlı pazarcılar aradım bazen… Doğu kökenli öğrencilerime ''Doğu''nun neresindensin?'' diye sordum… Diyarbakırlıyım diyenlere, ''hemşerim'' ben de Diyarbakır''ın ekmeğini yedim, suyunu içtim, azametli surların dört kapısından da çok geçtim,  Aslan Çeşmesi taraflarında dolaşırken Rakı fabrikasından yayılan anason kokusu benim de ciğerlerime doldu, ben de Dilan Sineması''na gittim, Aslan Palas Oteli''nde kaldım, Gazi Köşkü''nü gezdim, Ulu Cami''de Cuma Namazı kıldım, Dicle Nehri''nin kıyısında serinledim dememek için zor tuttum kendimi…

Zor yıllarda Diyarbakır''da politize oldum… Yaşıtlarım neredeyse biberonla okula giderken ben akşam etütlerinde, yatakhane köşelerinde KAWA''cı ağabeylerden Marks''ı, Stalin''i, Lenin''i, devrimi ve devrimciliği dinledim… İlk politik başkaldırımı Diyarbakır''da ve Diyarbakır''a karşı gerçekleştirdim ben…  Anne babasına isyan eden ergen bir çocuk psikolojisiyle on üç yaşımda yüreğimde bastırdığım heyecan ve korkuyla bana dayatılana isyan ettim… ''Diyarbakır''da olunmaması gerekeni'' oldum… Her şeye meydan okuyabilen bu haysiyetli şehirde, kendimce meydan okumayı, boyun eğmemeyi, haysiyeti öğrendim… Sonrasında ilk politik dayağımı Diyarbakır''da yedim… Yatakhane köşelerinde işkenceye ve psikolojik yıldırma operasyonlarına maruz kaldım… Düştüğü zannedilene vicdansızca vurulduğunu, düştü zannedilenin de yaşadıkça ayağa kalkabileceğini, öldürmeyen yaranın güçlendirdiğini burada tecrübe ettim…  Dostların ilk satışını ve ihanetini de Diyarbakır''da yaşadım… İlk jurnalcileri, ikiyüzlüleri, entrikacıları Diyarbakır''da tanıdım… Ne adına olursa olsun, ''baskı''nın insan doğasına ne kadar aykırı olduğunu; insanları nasıl yamulttuğunu, eğip büktüğünü, amorflaştırdığını, posalaştırdığını Diyarbakır''da gözledim… Etnik kimliği, kültürü ve dinî inancı ne olursa olsun herkesin hakkının dokunulamaz olduğunu; bu haklara keyfi olarak el uzatanların ''yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayacak bir fitne''yi ateşlediğini ilk Diyarbakır''da anladım.

Politik baskılar nedeniyle Adana Anadolu Lisesi''ne naklimi aldırmak zorunda kalıncaya kadar Siverekli Mamo''nun, 12 Eylül sonrasında idam edildiğini duyduğum Apocu Kemal''in  himayesinde okula devam edebildim… Beni endoktrine etmek için çok uğraştılarsa da tabiatım buna uygun olmadığından yemedi… Ancak yıllar sonra mezun olduğum Mülkiye''yi daha Diyarbakır''da küçücük bir çocukken, bu endoktrinasyon sürecinde kendimle hesaplaşarak hedefledim…

DİYARBAKIR ÖRNEĞİ

Diyarbakır sayesinde politik, sosyal ve ekonomik sorunlara karşı hep uyanık ve duyarlı oldum… Akademik çalışmalarımda ekonomi politik üzerine uzmanlaşma gayretinde oldum… Her akademik ya da güncel politik tartışma içinde, hep içimde bir yerlerde varlığını sürdürdüğünden olsa gerek,  hep Diyarbakır çıktı karşıma… Beni kuşatan kurumsal yapıyla, geleneklerle, dinle, hukuk düzeniyle, ekonomik sistemle, hep Diyarbakır üzerinden hesaplaştım… İnsan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü, göç, terör, organize suç, anayasa reformu  gibi sorun yumakları Diyarbakır suretinde tecelli ediverdi önümde… Adana, Ankara, Avrupa Birliği üzerine incelemelerim hep Diyarbakır''a pencere açtı… Diyarbakır hesaba katılmadan hiçbir temel sorunun çözülemeyeceğine inandım… Bu şehir akademik ve kişisel hayatım boyunca hiç bırakmadı beni… İyi ki de bırakmadı… Final Dersanesi önünde patlayan bombada Eren Şahin''le Melek İpek''le ve Ferhat Mutlu''yla birlikte benim de yarım öldü sanki… Annesini, Eren''in çalışma odasında gözyaşı dökerken gördükten sonra aylarca kendime gelemedim… Sonra, bu saldırıda ağır yaralanan Görkem Emre Öz''ün ÖSS''deki başarısıyla, ''İşte Diyarbakır bu dedim!'' kendi kendime… ''Diyarbakır, her şeye rağmen, umut!''…

Ben, her şeye rağmen, küçücük bir çocukken yatakhane köşelerinde kendini bilmezlerden, kendine güç vehmedenlerden, birilerine mesaj vermeye çabalayan kraldan çok kralcılardan yediğim dayaklara ve dost bildiklerimin çocuk ruhumu yaralayan tüm ihanetlerine rağmen bu ''umut''tan da, Diyarbakır''dan da, Diyarbakırlılar''dan da hiçbir zaman vazgeçmedim; vazgeçemedim!… Diyarbakır''ın aile baskısından uzak, özgür  ve rizikolu sokaklarında serpilen bünyem izin vermedi buna!… Diyarbakır''ın hayatımdan uzaklaşması, beni canlı, dinamik ve uyanık tutan umudun, adalet ve özgürlük  kaygısının bünyemi terk etmesi, yaşama gücümün zayıflaması gibi geldi bana…  Sırf politik tercihlerini belirli bir yönde kullandılar diye, bir zamanlar ekmeğini yediğim, suyunu içtiğim, hiç tanımadan haysiyetine ve hamiyetine sığındığım, sırtımı dayadığım bu dost insanlardan  (duygusal olarak bile) uzaklaşmayı, ''küfran-ı nimet'' bildim.

Bu nedenle de çok eskiden sokaklarda resmini gördüğüm Mehdi Zana''dan itibaren Diyarbakır Belediye Başkanı''nın kim olduğuna da hiç aldırmadım… Çözümün, politik süreçlerin etkinliğinden çok, Diyarbakır insanının mayasının sağlamlığına ve  iyiliğine dayandığına inandım… Diyarbakırlılar''ın da  yıllardır maruz kaldıkları tüm baskılara, haksızlıklara, dayaklara, işkencelere, provokasyonlara, ajitasyonlara, fail-i meçhullere ve ihanetlere rağmen bizden vazgeç(e)meyeceğine inandım… Hep beraber, ''zübük''lerin fırsat bulamayacağı daha ''demokratik'', daha ''özgür'', daha ''emin'' ve ''hukukun her şeyden üstün olduğu'', haksızlık karşısında susarak ve güç sahiplerini kutsayarak nemalanmayı meslek edinmiş kalitesiz dalkavukların köşe başlarını kapamayacağı bir Türkiye''ye katkı sağlayacağımıza inandım…

ULUSALCI PARTİLER

Bu açıdan, Selahattin Demirtaş''ın Cumhurbaşkanlığı adaylığını da sembolik olarak bu vatana, bayrağa ve millete bir sahiplenme; çatı aday arayanlara karşı da şahsiyetli ve duygusal bir itiraz olarak algıladım. Bence bu şahsiyetli çıkış Sayın Demirtaş''a onur olarak yeter. Sayın Demirtaş, tabanına ve dünya görüşüne dayanarak, hiç kimsenin projesi olmaksızın gerçekleştirdiği bu çıkışıyla geleceğin Türkiyesi''nde söz sahibi saygın bir aktör, çözümün bir parçası konumuna gelmiştir.

Ancak gelinen noktada; tüm bu açılımların, yakınlaşmaların, kardeşlik bağlarını korumanın, birlik ve bütünlüğün sürdürülebilmesinin duygusal çıkışlardan değil sağduyudan ve akılcılıktan geçtiğine inanıyorum. Kendime kardeş bildiğim Kürt kökenli seçmenlerin de cumhurbaşkanlığı seçiminde daha ilk turda hem yurt içinde hem de yurt dışında bu hesapla, sağduyu ve akılcı bir yaklaşımla oy kullanmasının Türkiye''nin, Kuzey Irak''ın ve Ortadoğu''nun geleceği açısından büyük önem taşıdığına inanıyorum. Mevcut dünya konjonktüründe bir adım geri atmaya, devletçi ve ulusalcı bir jargonla içe kapanmaya bu coğrafyada yaşayan hiç kimsenin zerre kadar tahammülü ve hoşgörüsü olamaz. Kürt kardeşlerimizin hiç olamaz.

MHP ve CHP gibi çatışmadan beslenen ulusalcı partiler ile arkaplanı belirsiz, bu coğrafyanın meselelerine yabancı ithal bir çatı adaya oy vermeyeceklerine zaten eminim. Duygusal çıkışlarla, sayımız belli olsun hesaplarıyla ilk turda Selahattin Demirtaş''a bu çatı adayın ''ekmeğine'' de yağ sürmemek, süreci ikinci tura bırakmamak da son derece önemli.

Bu açıdan, bendeniz, bir taassupla değil fakat bir politik ekonomist olarak Kürt seçmenlerin, Türkiye''yi bir istikrar ve barış beldesi, bir ''beledilemin'' yapabilmek için onlarca yıldır mücadele eden Sayın Recep Tayyip Erdoğan''a teveccüh göstermelerinin her açıdan hayati önem taşıdığına inanıyorum.

Bu inancımın boşa çıkmaması; politik tercihleri, etnik ve kültürel kimlikleri ne olursa olsun binlerce yıldır bu coğrafyada yaşayan kardeşler arasındaki iletişimin ve etkileşimin hiç kopmaması, muhabbetin hiç eksilmemesi, sosyo-ekonomik ilişkilerin hiç zayıflamaması ve birbirimizden hiç vazgeçmememiz için, gelecek nesiller için bu seçimin sunduğu açılım, istikrar, refah ve barış fırsatını lûtfen iyi değerlendirelim…

10 yıl önce