|

Sonu bilinmese de AB maceramız faydalıdır

Üyelik müzakarelerini sürdürdüğümüz AB macerası Türkiye için her durumda faydalıdır. Çünkü AB; dünyanın geri kalan ülke ve toplumları için ancak bir ideal olan, modern ve çağdaş bir devlet ve toplum olmanın standartlarını temsil etmektedir.

İsmail Özcan
00:00 - 12/04/2012 Perşembe
Güncelleme: 22:39 - 11/04/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Sonu bilinmese de AB maceramız faydalıdır
Sonu bilinmese de AB maceramız faydalıdır

Günümüz Türkiye'sinde çok kolay prim yapan bir tutum, bir pozisyon alış da Avrupa Birliği karşıtlığıdır. Aslında Avrupa karşıtlığı veya yandaşlığı bize yabancı bir politika değil. Tanzimat'tan sonra Türkiye rotayı ister istemez Batı'ya çevirdikten sonra Avrupa karşıtlığı ve yandaşlığı da Türkiye'nin gündemine girmiştir. Tanzimat'tan sonra genel olarak aydınlar ve bazı devlet adamları Avrupa'yı; her türlü iyiliğin, faziletin ve medeniyetin kaynağı ve merkezi olarak görmüş ve onları ülkeye ithal etmenin yollarını aramıştır. Medrese ve halk da, Avrupa'yı; her türlü kötülüğün, ahlaksızlığın yuvası olarak görmüş ve karşı çıkmıştır. Avrupa Birliği'ne üye olmak için çaba harcadığımız yaklaşık son yirmi beş, aday ülke olarak kabul edildiğimiz son sekiz yıldan bu yana Türklerin Avrupa'ya bakışındaki bu zıtlık daha çağdaş ve sofistike bir tarzda sürmektedir. Günümüzde AB karşıtları genellikle okumuş-yazmışlar arasından çıkıyor. Bir kesim, çağdaş bir ülke ve toplum olabilmemiz için AB'ye girme-mizi şart olarak görürken; başka bir kesim, AB'nin bizi böleceğini, pazar olarak kullanacağını, Sevres'i hortlatacağını iddia etmektedir. Bu Avrupa algılamasından hangisi doğru hangisi yanlış diye konuya odaklanmadan önce, “Avrupa Birliği” olarak ortaya çıkan yapının hangi tarihi süreçlerin ürünü olduğuna bakmak gerekir.

AB BİR SENTEZDİR

Bilinmektedir ki Avrupa Birliği, benzeri başka hiçbir ülkede ve kıtada görülmeyen kanlı din, mezhep ve etnik çatışmaların ve bitmez tükenmez iktidar mücadelelerinin; düşünce ve eylem alanlarındaki kıyasıya kavgaların bir sonucu ve sentezidir. Geriliğin, sefaletin, cehaletin, dinsel bağnazlığın kol gezdiği zifiri karanlık bir Orta Çağ'dan; rönesansa, reforma, aydınlanma ve sanayi devrimine ve günümüzdeki çoğulcu demokrasiye, laikliğe, hukuk devletine tere yağdan kıl çeker gibi kolayca gelinmemiştir. Bugünkü Avrupa; yüzyıllar süren acıların, oluk oluk akan kanların ve gözyaşlarının, uğruna kelleler verilmiş bilimsel ve felsefi çekişmelerin çocucuğudur. Bugün durulmuş, barış ve sükûnete kavuşmuş bu Avrupa, bunun karşılığı olarak birçok trajediler yaşamış, çok ağır bedeller ödemiştir.

Türkiye'de dün Avrupa, bugün AB karşıtı çevreler durmadan Avrupalıların emperyalist ve karanlık geçmişlerine, kendi içlerinde yaşadıkları zulüm ve haksızlıklara gönderme yapıyorlar.

Evet, Avrupa'nın karanlık ve emperyalist bir geçmişi vardır; kendi içinde acılar yaşarken, Saint Bartelemy katliamı gibi vukuatları az değilken çıkarları için başka halklara da onulmaz acılar yaşatmıştır. Ama Avrupa'nın farkı hiçbir komplekse kapılmadan geçmişiyle yüzleşmek, günah çıkarmaktır. Hıristiyanlığın tarih boyunca Avrupalıya sağladığı en büyük kazanç; suçlarını, yanlışlarını itiraf etme geleneğidir. Bunu çok rahat yapabiliyorlar. Feodalite bu kıtada kurulmuş, burada hüküm sürmüş olmasına rağmen yaptıkları her şeyin doğru olduğu gibi feodal bir tutumda ısrar etmiyorlar. Kendimize bakınca bunun ne kadar imrenilecek bir erdem olduğunu anlayabiliyoruz. Türkiye'de halktan en tepedeki yöneticiye kadar, “Ben ne istersem yaparım!” feodal mantığı geçerlidir. Kimsede hatasını kabul etme ve özür dileme olgunluğu görülmüyor. Bu yüzden kayırmacılığı, ehliyetsizliği hatta yolsuzluğu açık seçik ortaya konan mevki sahipleri ve yöneticiler istifa diye bir müessesenin olduğundan habersiz görevlerini sürdürüyorlar. Ama Avrupa'da sürdüremiyorlar. Rüşvet, iltimas, Yolsuzluk olaylarında Avrupalıların hiç hoşgörüsü yok

AB, aday ülkeleri tam üyeliğe kabul etmek için ellerine bir yol haritası veriyor. Bu, aday ülkedeki insan haklarına aykırı yasaları rafa kaldıran; halk iradesini ülke kaderini belirleyecek en üstün güç kılan; yolsuzlukları önleyip toplumsal, siyasal, ekonomik her alanda şeffaflığı sağlayan; kısaca bir hukuk devleti olmanın bütün gereklerini eksiksiz yerine getirmeyi şart koşan bir yol haritasıdır. Bizim tarih boyunca en büyük açmazımız, handikapımız yolsuzluklar olmuştur. Hiçbir devirde, ahlakımızı kemiren bu illetten yakamızı kurtaramadık. AB projesi sayesinde sadece bu illetten kurtulabilsek bu bile başlı başına bir başarıdır. İşte bu yüzden AB üyelik koşullarını yerine getirmemize rağmen bizi o birliğe almamaları hiç önemli değildir. Alsalar da almasalar da sonuçta kârlı çıkacak olan biziz. Çünkü AB yolunda yapmış olduğumuz reformlarla çağdaş bir toplum olma şansı yakalamış olacağız. Bu da bu pazarlıkta elde edilebilecek en büyük ve alternatifsiz kazançtır. Avrupa Birliğine üyelik amacına ulaşamasak bile bu amaç bizim çağdaş bir devlet ve toplum olmamızın aracı olacaktır. Bu da amaç kadar önemli bir araçtır. “Bizi oyalıyorlar, kandırıyorlar, ne yaparsak yapalım AB'ye almayacaklar...” gibi bilgiçliklerin yine bu nedenle hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.

KÜLTÜREL DEĞER OLARAK AVRUPALILIK

19. Yüzyıl'da Avrupalı bir düşünür şöyle demiş: “Avrupa üç tesirin ürünüdür: Yunan, Roma ve Hıristiyanlık. Avrupa; Eski Yunandan zekâ, Roma'dan hukuk, Hıristiyanlık'tan da ahlak tevarüs etmiştir. Bu üç tesiri özümseyen ve yaşayan biri, dünyanın neresinde bulunursa bulunsun Avrupalıdır. Bu üç tesiri yaşamayan da Avrupa'nın göbeğinde de otursa Avrupalı değildir!” Bugün bu sözün versiyonu şudur: Avrupa Birliği; çoğulcu demokrasinin ve hukuk devletinin kusursuz işlediği; başta düşünce ve vicdan özgürlüğü olmak üzere her türlü özgürlüğün ve insan haklarının güvenceye alındığı bir yapılanma demektir. Zamanımızda bunlara sahip olan bir ülke, dünyanın hangi coğrafyasında yer alırsa alsın Avrupalıdır. Bu esasları gerçekleştirememiş bir ülke de Avrupa'nın göbeğinde bile bulunsa Avrupalı değildir!

Bir demokraside kimsenin bir şeye taraf olmak ya da karşı çıkmak gibi bir mecburiyeti olamaz. Siyasi ve vicdani bir kanaat olarak bir vatandaş elbette AB'ye karşı çıkabilir. Acaba AB karşıtları; kendi dinamikleriyle işleyen bir demokrasinin, hukuk devletinin, tam bir düşünce ve vicdan özgürlüğünün, devlet bürokrasisinde ve ekonomide şeffaflığın ve denetlenebilirliğin sağlandığı AB'den başka bir örnek ve bir alternatif gösterebilirler mi?

AB'nin elbette eksikleri ve yanlışları da bulunmaktadır. Eksik ve yanlışlardan bütünüyle arınmış bir sistem de bugüne kadar bulunamamıştır. Buna rağmen sadece AB; dünyanın geri kalan ülke ve toplumları için ancak bir ideal olan, modern ve çağdaş bir devlet ve toplum olmanın standartlarını temsil etmektedir.

* Eğitimci
12 yıl önce