|

Türkiyelilik, Müslüman Milliyetçiliği ve kapsayıcı Türkiye Milliyetçiliği!

Sayın Hanioğlu''nun Osmanlılık projesini de başlı başına bir milliyetçilik projesi olarak dillendirmemesi bir yana –ki bence Osmanlılık ile kastedilen de esasen ''vatandaşlık temelli kapsayıcı bir milliyetçilik''tir ve en nihayetinde bir Osmanlı Milliyetçiliği''dir– sözkonusu Türkiyelilik kavramının içini ne tür kavramlar ile doldurabiliriz sorusunu sunmaktadır.

Erkut Ayvazoğlu
00:00 - 23/09/2014 Salı
Güncelleme: 23:05 - 22/09/2014 Pazartesi
Yeni Şafak
Türkiyelilik, Müslüman Milliyetçiliği ve kapsayıcı
Türkiyelilik, Müslüman Milliyetçiliği ve kapsayıcı

Balkanlar ve Orta Doğu coğrafyası genelinde 150 yılı aşkın bir süredir kimlik buhranlarının yaşandığı gözlemlenebilmektedir. İslamcı, nasyonalist, sosyalist ve nispeten liberal-ekonomik reçetelerin geçici çözüm denemeleri bir yana, kimlik meselelerinin bugün de tazeliği sözkonusudur. Ciddi kırılmalara yol açmış olan bu kronik mesele, belli periyotlar boyunca tabulaştırılsa da, aynı hassasiyeti taşıdığı ortaya çıkan güncel siyasî bunalım ve sorunlar vesilesiyle de farkedilmektedir. Türkiye''de yaşanılan son yıllardaki gelişmeler, reformlar ve normalleşme kapsamındaysa bu kimlik sorununu aşma arayışları yine yoğunlaşma trendi içerisindedir. Her türlü aksaklıklara rağmen Türkiye''de filizlenmiş olan bu ''arayış'' ortamı kısmen de olsa iyiye işarettir.

Türkiye toplumunun ileriye dönük gerekli önlemleri almaya gayret ettiği şu günlerde, yeniden, fakat daha sağlıklı ve fikirsel anlamda da daha kapsayıcı bir şekilde, sözkonusu kimlik sorunu üzerine eğilme şansı elde etmiş bulunuyoruz veya öyle ümit ediyoruz. Her ne kadar büyük Türk düşünürü Cemil Meriç''in ifadesiyle (1970''ler kast edilerek) ''Sahnede şöyle bir görünüp kayboluveren kuklalar.. Tam bir enflasyon. Yirmi aydın toplasanız Meşrutiyet''in bir aydını yapmaz...'' diye hâlâ bir çok günümüz aydını tanımlanabilse de, artık 2014 yılında kolay olanı ve genellemeyi bir kenara bırakmamız gerekmektedir. Günümüz Türkiye''sinde bu 150 yıldır ''peşimizi bırakmamış'' olan meseleyi sonunda nihayete erdirmek mecburiyetindeyiz. Kısmen de uygun bir konjonktürün mevcut olduğu ve bu yöne doğru bir ilerleyişin olduğu temenni edilmektedir. Esasen konunun eskimeyiş olması bizlere geçmişten de bir çok benzer örnekleri hatırlatmakta ve tarihî hatalardan ''bu defa'' dersler çıkarmamızı önermektedir. Bu ikâzlar özellikle dikkate alınmalıdır kuşkusuz.

RESMİ İDEOLOJİ

Konuya ilişkin iki çok önemli akademisyenin yazıları yayınlandı geçtiğimiz günlerde. Bu kadim meselenin 150-200 yıldır süregelerek, I. - II. Meşrutiyet dönemleri ve sonrasındaki imparatorluğun çöküşü, ulus devletin inşâsı sürecinde her daim en kilit bölümünde bulunduğunu ve Cumhuriyet tarihi boyunca da ''bölünme'' korkusu benzeri unsurlar şeklinde daima sürekliliğini negatif anlamda koruduğunu söyleyebiliriz. Genç Osmanlılar ile başlayan ve özellikle İttihat Terakki Cemiyeti''nin 20. Yüzyıl başında aktif olarak siyasî arenada belirginleşmesiyle tekrar sahneye çıkmış olan ''Osmanlılık'' kavramı, bugün artık artarak siyasî ve toplumsal gündemimizde yer bulan ''Türkiyelilik'' hedefi (ya da zorunluluğu veya ideali?) ile benzerlik arzetmektedir. İlgili konuya saygıdeğer Prof. Dr. M. Şükrü Hanioğlu değinmiş (''Osmanlılık''tan ''Türkiyelilik''e, 7 Eylül 2014) ve olası benzer hatalara dikkat çekmiştir. Dolayısıyla Türkiyelilik kavramının âkıbetinin de Osmanlılık ideali gibi sonuçlanmamasına yönelik uyarılarda bulunmuştur.

Sözkonusu yazısında samimi duygular ve büyük fikirsel atılımlar eşliğinde geliştirilmiş olan Osmanlılık kavramının maalesef tepeden inme ve bürokratik/diktatoryal kanallarca ''yukarıdan aşağıya'' yapılmasının da etkisiyle hüsrân ile sonuçlandığı zikredilmektedir: ''Hâkim millet''i oluşturan Müslümanların direnci eski hiyerarşinin yasal eşitliğe karşılık değişik seviyelerde sürdürülmesini sağlamış, ''mahkûm milletler'' içinde hızla güçlenen milliyetçilikler ise ''Osmanlılık'' projesini ''toplumlarını yok etme amaçlı bir Türkleştirme'' girişimi olarak reddetmişler ve ona katılanları ''cemaate/ millete ihanet'' ile suçlamışlardır. İki yönlü itiraz, kâğıt üzerinde son derece kolay gözüken dönüşümün hayata geçirilmesinde önemli sorunlar yaratmış, kavram ise farklı şekillere evrilmiştir.'' Bu farklı şekillerin son hallerinden birinin Türkiye üzerinde hâlâ etkin bir rolü olan resmî ideoloji olduğunu belirtmekte fayda var.

KAVRAMLARIN İÇİNİ DOLDURMAK

Sayın Hanioğlu''nun Osmanlılık projesini de başlı başına bir milliyetçilik projesi olarak dillendirmemesi bir yana –ki bence Osmanlılık ile kastedilen de esasen ''vatandaşlık temelli kapsayıcı bir milliyetçilik''tir ve en nihayetinde bir Osmanlı Milliyetçiliği''dir– sözkonusu Türkiyelilik kavramının içini ne tür kavramlar ile doldurabiliriz sorusunu sunmaktadır. Bu soruya kısmen farklı bir perspektiften yaklaşmak gerekirse, Türkiyelilik, bir ''Türkiye Milliyetçiliğinin'' belli toplumsal kesimlerini ''ürkütmemek'' adına tercih edilen bir ifâde şekli midir diye de sormak gerekir? Görülmektedir ki, Türkiyelilik kavramının içinin doldurulması kadar, milliyetçilik ve nasyonalizm kavramlarının da, ki bu oldukça ehemmiyet gerektiren bir husustur, tekrar gündeme getirmek mecburiyetindeyiz şu günlerde.

Yüzeyselliği bir kenara bırakıp, artık konuyu derinlemesine irdeleme ihtiyacı doğmaktadır. Örneğin benzer nitelikteki Yeni Anayasa ekseninde dillendirilen haklı talepler bir yana, Yeni Anayasa''nın kendisine mutlak bir çözüm değeri atfetme kolaycılığı maalesef hâlâ yaygınlığını korumaktadır. Bu talep, haklı ve elbette ki yerinde bir talep olmasına karşın derinlemesine irdelenmeyişi, bizlere maalesef ciddi bir ''Osmanlı aydın sınıfı geleneğini'' hatırlatmaktadır. Nitekim özellikle İkinci Meşrutiyet dönemi öncesi aydınların (Ziya Nur Aksun''un tâbiriyle) detaylara kafa yormaksızın Kanun-ı Esasî''ye bir muskaya inanır gibi imân etmiş olmaları, bugün de insana pek yabancı gelmemektedir esasen.

TÜRKİYE MİLLİYETÇİLİĞİ

Konuya bir başka açıdan yaklaşan saygıdeğer siyaset bilimci Prof. Dr. Burhanettin Duran ''Müslüman Milliyetçiliği'' kavramının Türkiye halkının yarısından fazlasının desteğini arkasında bulunduran güçlü bir siyasî iktidar tarafından hayata geçirilebilirliğini sorgulamaktadır. Buna göre, olumlu bir sonuç alma ihtimali yüksek olsa dahi, bunun ideal bir hedef olamayacağı hususuna dikkat çekmektedir (Ufkumuz ''Müslüman Milliyetçiliği'' mi?, 5 Eylül 2014). Türkiye halkının ezici çoğunluğunun mensup olduğu İslâmiyet''in ''birleştirici, sembolik gücü ile böylesi bir siyasal tahayyülü öne çıkarabilir. Önümüzdeki on yılda bu tahayyülün getireceği homojenleştirici siyasaları üretebilir...'' dedikten sonra, sol, seküler ve Sünnî olmayan mezhepsel grupların bu kavrama itiraz edebilmelerini de dikkate alarak ''Kısa süreli bir zafer kazanılır, kalıcı bir düzen kurulamaz'' uyarılarını da ilave etmektedir.

Burhanettin hocanın da bu önemli tespitlerini dikkate alarak, ''Türkiye Milliyetçiliği'' kavramının, veya genel anlamda ''Türkiyelilik'' projesinin gelecekteki âkıbetini, ilerleyen dönemlerde daha kapsamlı ve işlevselliğinin irdelendiği fikir tartışmalarını ümit edelim. Normalleşme süreçlerinin fikirsel alanlarda da getirdiği imkânları sonuna kadar kullanarak, güncel konuların ve Batıcı reflekslerin sığlığı bir yana, toplumun farklı katmanlarının bu önemli mesele hakkındaki görüşlerini paylaşmaları gerekmektedir. Yeni Türkiye''nin ''tüm'' gerçek aydınları bunun bilincinde olmalıdırlar.

10 yıl önce