|

Yeni Anayasa'nın olmazsa olmazı: İfade özgürlüğü

Unutulmamalıdır ki, ifade özgürlüğü diğer hak ve özgürlüklerin de önünü açacaktır. Dolayısıyla, yeni anayasanın esvab-ı mucizesi ifade özgürlüğü olmalıdır.

Hakan Özden
00:00 - 5/05/2012 Cumartesi
Güncelleme: 05:35 - 5/05/2012 Cumartesi
Yeni Şafak
Yeni Anayasa'nın olmazsa olmazı: İfade özgürlüğü
Yeni Anayasa'nın olmazsa olmazı: İfade özgürlüğü

Tarihin en büyük diktatörlerinden biri olan Stalin'in sözü ile yazımıza başlayalım: 'Kelimeler, silahlardan daha güçlüdür. Düşmanlarımızın silahlanmalarına izin vermiyoruz. Neden konuşmalarına izin verelim?' Stalin, katliamlarını, bu sözleri söyledikten sonra mı, yoksa önce mi yaptı bilmiyorum ama onun döneminde, muhalif söylemleri yüzünden öldürülen kişi sayısı, milyonlarla ifade edilmektedir. Bugün yaşasaydı, pişmanlık ifade eder miydi, yoksa iyi ki de yaptım, yapmak zorundaydım mı derdi, cevap meçhul! Zira, böylesine vahşi ruhlu adamların, nasıl davranacaklarına dair hüküm vermek gerçekten zor. Ama eğer yaşasaydı, hiç olmazsa,'fikirlerin, kurşun geçirmez' olduğunu muhakkak itiraf ve kabul ederdi diye düşünüyorum.

FİKİRLER KURŞUN GEÇİRMEZ

Evet, fikirler gerçekten de kurşun geçirmezdir. Genelde soyuttur; ona 'dokunamaz, öpemez veya tutamazsınız' ama yaşarsınız. Üstelik fikirler, sirayet edici ve virüs gibi bulaşıcı varlıklardır. Hele bir de yasaklanırsa, insanlar üzerinde tuhaf bir çekicilik ve itibar sağlar. Yanlış bile olsa, önlenemez biçimde yayılır. J.S. Mill'in ifade ettiği gibi, 'zamanla kesin bir inanca ve dogmaya dönüşür. Ona inananlar da, kesin inançlılar haline gelir.'

Bu noktadan sonra ağzınızla kuş tutsanız, kişiyi savunduğu fikrin yanlışına inandıramazsınız. Zira fikir, bir kere yasaklanmıştır artık. İnsana, 'sen düşünme, düşünemezsin ve yetkin değilsin' denmiştir. Tepki kaçınılmazdır. Aslında, bu tepki son derece insanidir. Zira insana, ifade ve düşünce yasağı konarak, belki de Descartes'ın söylediği gibi yok edilmiştir. Öyleyse sorun, var olma ya da insanın insan olma mücadelesidir. Kişiliğin, kendini ifadeyle vücut bulmasıdır.

Bu süreç, maalesef bir hayli sıkıntılıdır. Bugün de, dün olduğu gibi benzer şekilde, düşünen insanlar, her türlü saldırının hedefi haline getirilmektedir. Gelişmiş teknolojiler sayesinde, insanların yatak odalarına dahi artık rahatlıkla girilebilmekte ve dinleme yapılabilmektedir.

NEYSE Kİ BEYİNLERİMİZ ÖZGÜR

Hatta 'eleştirinin dozunu' kaçıran bazı insanlar, başlarına neler gelebileceği konusunu belki biraz abartarak, belki de espri yollu, 'yazın kavurucu sıcaklarında bile, bir yerlerinin kameraya çekilebileceğini söyleyerek ve ne olur ne olmaz diyerek, geceleri üstlerini örtmeden kesinlikle yatmadıklarını' ifade etmektedir. Dünyanın ve özellikle istihbarat örgütlerinin teknoloji alanında yaptığı gelişmeler düşünüldüğünde, bu tip espritüel insanlara hak vermemek elde değildir. Tek tesellimiz, henüz insanların beyinlerini kontrol etme ve düşüncelerini okuma tekniklerinin daha bulunmamış olmasıdır. En azından, şimdilik böyle zannetmemize izin verilmesi bile teselli duymamıza yeterlidir.

'YANLIŞ FİKİR'LE MÜCADELE EDİLİR Mİ?

Mill'in ifade ettiği gibi, 'bir fikrin azınlıkta olması, onun yanlış olduğunu göstermez. Bir fikrin çoğunlukta olması, çoğunluk tarafından benimsenmesi, o fikrin doğru olduğunu ve çoğunluğun, azınlığın fikir özgürlüğünü budama hakkına sahip olduğu anlamına gelmemektedir.' Dolayısıyla, yanlış fikir var mıdır sorusu tartışma götürmektedir aslında.

Yine de hepimiz, hoşlanmadığımız fikirlerle çoğu zaman karşılaşabiliyoruz.

Özeleştiri yapmak gerekirse, belki de çoğu zaman birbirimize sadece fikirlerimiz yüzünden olumsuz yakıştırmalar yapabiliyoruz. Sonra da, işimize gelmeyen konularda düşünce ve ifade hürriyeti üzerinden dem vuruyoruz. Belki de, herkes gibi biz de kabahatliyiz...

Fakat bir gerçek var ki, tağyir, tehdit ve tahrip eden otoriteryen yönetim tarzının ya da paternalist himayeciliğin hiçbir düşünceyi engelleyemediği ya da çürütemediği ortadadır. Dahası, bu tip sistemler, Locke'un da ifade ettiği gibi, 'takiyye yapan ve özü ile sözü bir olmayan insanlar' üretmede bir hayli maharetlidir. Maalesef, bu tip sistemlerde, 'insanlar hep iktidardan (kuvvetliden) yana tavır alırlar ama asla kendileri olamazlar.' Zira herkesin, Socrates gibi ölüm cezasının açıklanmasından sonra mahkemeye karşı yaptığı konuşmada, 'üzerinde düşünülmeyen ve sorgulanmayan bir hayatın yaşanmaya değer bir hayat olmadığını' ifade edecek kadar cesareti olamayabilmektedir.

Öyleyse, yapılması gereken şey, iktisadi mallarında olduğu 'fikir ürünlerinde de, rekabetçi bir piyasa ortamı' yaratılmasıdır. 'Her türlü fikir serbest bir 'piyasa'da birbiriyle yarışmalıdır ki, 'müsademe-i efkar'dan hakikat ortaya çıksın.' Doğru fikre, kendini pekiştirme imkânı ancak bu sayede verilebilir.

Kaldı ki, Mill'in ifadesiyle, 'Susturulan fikir doğru fikir olabilir. [Bir fikir susturulursa,] o zaman, insanların doğru fikirlerden istifade etmesi engellenmiş olur. Bir fikri susturanlar, kendi kendilerinin yanılmaz olduğunu zannedebilirler; oysa kendi fikirleri yanlış olabilir. Bunun anlaşılması için başka fikirlerin susturulmaması gerekir. Yoksa, insanlık yanlış fikre inanmaya mecbur edilmiş olur.... [Ayrıca,] susturulan fikir yanlış gibi görünse bile bir parça doğru ihtiva ediyor olabilir. Onu susturmakla bu doğrunun ortaya çıkması engellenir. Esasen, fikirler, çoğu zaman, tamamen doğru veya tamamen yanlış olmaktan ziyade kısmen doğru kısmen yanlıştır. İfade özgürlüğü olmazsa, hem doğruların ortaya çıkıp kuvvetlenmesi ve hayatımızı zenginleştirmesi, hem yanlışların tespit edilip düzeltilmesi ve hayatımızdan çıkartılması imkânı kalmaz. Her iki durumda da insanlık zarar görür... Zaten bir fikir doğruysa, o fikri benimseyenlerin yanlış fikirlerin ifade edilmesinden korkması için bir sebep yoktur. Karşıt fikirlerin ifade edilmesi, doğruya kendisinin doğruluğunu ve yanlışın yanlışlığını sergileyebilmek için yeni bir imkân sağlamış olacaktır.'

TÜRKİYE VE YENİ ANAYASA

İfade özgürlüğü açısından, 'Türkiye'nin ne durumda olduğu, Türkiye'ye nereden baktığınızla bağlıdır. Mesela Ortadoğu'dan bakarsınız, Türkiye yıldız gibi görünmektedir. Batı'dan baktığınız zaman ise, bir hayli sorunludur.' Gerçekte, daha kat etmemiz gereken çok yol olduğudur. Örneğin, sözünü sakınmayan ve herkese eyvallah demeyen kişiler, yazdıkları yazılar, yaptıkları haberler ve yayınladıkları fotoğraflar yüzünden bir hayli mağdur olmuşlardır. Hatta, bazıları eleştirel tavır aldıkları için terör ile bağlantılı ilan edilip ya tutuklanmış ya da işsiz bırakılmıştır. Bu sorunların, acil tedaviye ihtiyacı vardır. Bugün, Tarzan özgürdür demenin hiçbir manası yoktur.

ÖZGÜRLÜĞÜN TEMELİ

Bir başka sorun, özgür olması gereken bireylerin, ya vesayetle ya da toplumsal değerlerle kuşatma altına alınmasıdır. İnsanlar, kendilerini sadece konuşarak ya da yazarak ifade etmezler. Bazen belli tarzlarda davranmak ve belli biçimlerde giyinmek de bir ifade biçimidir. 'Bu yüzden, mesela insanlar sadece yazarak ve [konuşarak] kendini ifade edebilir dense, ifade özgürlüğüne haksız yere sınır çizilmiş olur.' Dolayısıyla, yeni anayasada, azınlıkların, bireylerin ve aykırı olanların da haklarının unutulmaması gerekir.

Bir diğer husus, yasalarda metaforik yorum gerektiren ve neyin yasak olduğunu açıkça belirtmeyen muğlak kanunların, açık ve net bir şekilde tekrar düzenlenmesidir. Ayrıca, hukuk tahsili gören hâkim adaylarının ders programlarında, psikoloji, özgürlük felsefesi ve dünya edebiyatı dersleri seçmeli yerine zorunlu tutulmalı, ya da bu dersler daha yoğun bir şekilde işlenmelidir.

Unutulmamalıdır ki, ifade özgürlüğü diğer hak ve özgürlüklerin de önünü açacaktır. Dolayısıyla, yeni anayasanın esvab – ı mucizesi ifade özgürlüğü olmalıdır.

Sabırsızlıkla bekliyoruz.

* Gazeteci-Yazar


12 yıl önce