T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bektaş'a "İslamcı basın" da arka çıkmıyor...

Haberi birinci sayfadan sadece üç gazete verdi: Radikal, Cumhuriyet ve Evrensel. Bu üçlünün içinde haberi en fazla öne çıkaran gazete ise Radikal'di. Gazete, Adana'da 5 Ekim 1999 günü yaşanan "Çatkapı infaz"da Murat Bektaş'ı öldüren polisler hakkında mahkemenin verdiği kararı sürmanşette şöyle duyuruyordu: "İnfaz'a ödül gibi ceza" / Adana'daki 'çat kapı infaz'da iki polis beraat etti, dört polisin aldığı altı aylık ceza da ertelendi". Radikal haberi abartıyor mu? Ne münasebet! Bir ülkede, vazgeçtik diğerlerinden en temel hak olan "can güvenliği"ni bu kadar "hafife" alan bir mahkeme kararının sürmanşette duyurulmasından tabii ne olabilir... Bir ülke eğer o "güvence"yi de tanımıyorsa (hem de Yargı'sı marifetiyle) ondan daha fazla ne beklenebilir ki? Dolayısıyla böyle bir hak tanımazlığın ifşası için "sürmanşet" az bile...

Bir ülkede yürürlükte olan "Ceza Hukuku"nun hikayesi de aynı... İnsanoğlu binlerce yıldır, dinler ve "akıl" (felsefe ile başladığı serüvenine sonra bilimi de katarak) arasındaki paslaşmalar sonucunda hayatının farklı alanlarına ilişkin "Hukuk" oluşturmaya çalışıyor. Ve istiyor ki, bu "Hukuk" hep birlikte yaşamın "ortak iyi"sini olabildiğince yakalasın ve dile getirsin. "Ceza Hukuku"nun "Kısâs"ın yerine alarak yol alması da böyle bir şey. Kendimin, yakınlarımın, grubumun ya da cemaatimin uğradığı haksızlıkların bedelini "biz" kendi elimizle ödetmeyeceğiz; hepimiz gönüllü olarak bir Yasa kabul ettik "adaletin tecellîsini" bir "otorite"ye havale ettik... Beni öldüreni yakınım, yakınımı öldüreni ben cezalandırmayacağım... Devlet (ve tabii en gelişmiş şekliyle "Hukuk devleti") benim, yakınımın ve sırasında "biz"im hakkımızı en adil biçimde teslim edecek ve gidenler geri gelmese de hiç değilse "kanı yerde kaldı" demeyeceğiz... Biz artık bir "Hukuk devleti" çatısı altında yetişkin bir toplum, bir "sivil toplum" oluşturduk; bizim artık güvendiğimiz bir Hukukumuz var...

Siz şu mahkeme kararına bir bakın hele: "Adana'da, 'yasadışı örgüt operasyonu' sırasında temizlik işçisi Murat Bektaş'ı öldüren dört polise önce sekizer yıl hapis cezası verildi; ardından ceza altışar aya indirildi; sanık polislerden ikisi de beraat etti. 'Kastı aşan fiille adam öldürmek'ten hüküm veren mahkeme heyeti, bu cezayı da tecil etti. Adana 1. Ağır Ceza'daki davada savcılık, 'kanuni muafiyeti aşmak' ve 'kasten adam öldürmek'ten açılan davada toplam 150 yıl hapis cezası talep ediyordu."

Gazete, "Karara tepki gösteren Bektaş ailesi, davayı AİHM'ye götüreceğini dile getirdi" de diyor. Tabii ki götürecekler... Hiçbir "yasadışı örgüt"le ilişkisi olmadan ailesinin geçimini sürdürmeye çabalayan genç bir insanın ancak bir "böcek" kadar değeri olduğunu "Türk Milleti adına" millete ilan eden bu karara kim tepki göstermez? Hem de uzun mu uzun süren ve Kandilli Rasathanesi'nden "baskın gecesinde ayın durumu, ortalığın ve evin aydınlığı"na dair raporların istendiği "titiz mi titiz" bir yargılama sonrasında...

10 Mayıs tarihli gazetelerin önemli bir bölümü bu kararı "yorumlu" olarak haber yapmışlar. Yapmasalar mıydı? "Haber ve yorum ayrılmalıdır" diyerek yorumdan kaçınsalar mıydı? "Mahkeme kararıdır. Saygılı olmak farzdır!" mı deselerdi? Ne münasebet! Gazeteci milleti hepten "kör", "tarafsız bir kör" olmadı herhalde!

Radikal tabii ki "'İnfaz'a ödül gibi ceza" başlığını atacak; Milliyet tabii ki "'Beraat' gibi ceza" diyecek; gazeteler tabii ki "Polislere beraat gibi karar" (Cumhuriyet), "'Çatkapı infaz'da skandal karar" (Evrensel), "'Çatkapı infa'a 6 ay hapis" (Sabah), "'Çatkapı' infazda beraat gibi karar" (Posta), "Çatkapı infazda indirimli ceza" (Akşam) gibi "yorumlu haber" yapacak...

"Ya diğer gazeteler?" dediğinizi duyar gibiyim... O halde şimdi de onlar: Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı tahmin ettiğiniz gibi bazı gazetelerde tek satırla bile haber olmadı. Bunlar şunlardır: Star, Türkiye, Milli Gazete, Ortadoğu, Takvim ve Hürriyet... Görüyorsunuz, nasıl şaşırtıcı bir "yelpaze"... İçinde ne ararsanız var: "Milliyetçilik", "siyasi İslam", "pür magazin", "siyasal magazin", hepsi var. Ve tabii en şaşırtıcı olan husus: Aralarında ülkenin "en büyük" gazetesi de var... Acaba bu "yelpaze"yi nasıl yorumlamalı, bu "yelpaze"yi oluşturan gazetelerin ortak paydasını nasıl ifade etmeli? Onları uzlaştıran ortak hassasiyet acaba "emniyet güçleri"ni en ufak zan altında bırakabilecek haberlerden bile uzak durmakdaki kararlılıktan mı kaynaklanıyor?

Şimdi de başka bir grup gazete: Yeni Şafak söz konusu kararı "Çatkapı infazda 4 hapis" başlığıyla vermiş. Olup biteni açıklayıcı olmaktan çok uzak "utangaç" bir başlık... Zaman gazetesi "etliye sütlüye karışmayan" bir tarzda "Çatkapı'da karar verildi" diyor. Ya Akit gazetesi? Aman allahım, bu ne kadar küçük, "bit gibi" bir haber böyle! Akit, "Polislere ceza" başlıklı haberini "Günün içinden" başlığı altında yer verdiği minik haberler arasına yerleştirmeyi tercih etmiş...

İmdi; bu nasıl bir iştir ki, ülkede "İslamcı basın" olarak nitelenen grupta yer alan dört büyük gazeteden birisi (Milli Gazete) "karar"ı hepten görmezden gelirken, diğer üçü haberden bucak bucak kaçmakla meşgul! "İslamcı basın" kendi halinde yaşarken öldürülen Murat Bektaş'a yönelik hiç mi sempati beslemiyor? Beslemiyorsa niçin? Diğerleri gibi "İslamcı basın" da kendisine "diğerleri"ni mi yakın buluyor?

Yorumumuzu Milli Gazete'den bahisle kapatalım: Murat Bektaş'ı öldüren polislere ilişkin karara sayfalarında tek satır yer vermeyen gazetenin 10 Mayıs tarihli sayısında Nedim Odabaş'ın yazısının başlığı neydi biliyor musunuz? Bilmiyorsanız biz söyleyelim: "İnsan Hakları"...

Hayat böyle bir şey işte..!


12 Mayıs 2001
Cumartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED