Nesilleri şekillendirirken boşluk bırakmamak: Ebeveynlik ve siyaset

Rahatlıktan uzak günlerin her zaman mümkün olduğunu aklımızdan çıkarmayarak kendimizi 20 yıllık tembellikten kurtarmamız gerekiyor. Gençlerin tercihleri bizden ayrışırken, yeni etki mekanizmalarının aleyhimize olan eğiliminin bizi akıntıya karşı kürek çekmek durumunda bıraktığını unutmamak zorundayız.

İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Dr. Ahmet Yıldırım / Araştırmacı-Yazar

Siyaset, çocuklarımızın nasıl bir dış çevrede yetişeceğini ciddi şekilde etkileyen bir mekanizma olarak karşımıza çıkıyor. Okul müfredatlarından kültürel yatırımlara, hukuki düzenlemelerden uluslararası etkileşimlere, güvenlik politikalarından sosyal hizmetlere varan çok geniş bir sahada yöneticilerimizin kararlarından çocuklarımızla birlikte doğrudan etkileniyoruz. Sağlık, göç, ekonomi, medya gibi alanların yönetimini de düşündüğümüzde, güncel siyasetin üzerimizde hayat boyu taşıyacağımız izler bırakabileceğini göz ardı etmek mümkün değil.

MUHAFAZAKAR CAMİANIN DEVŞİRİLEN ÇOCUKLARI

İslami hassasiyetlere sahip muhafazakar insanlar olarak, çocuklarımızın ahireti kazanmaları ve hayırlı bir toplum inşa etmeleri için kendilerine yol gösterici olmak gibi önemli bir sorumluluğumuz bulunuyor. Öte yandan muhafazakar iktidarın mütedeyyin kesimde oluşturduğu kafa konforunun da etkisiyle, çocuklarımızda kimliksizleşme sürecinin umulmadık bir hızla ilerlediğini izliyoruz. “Muhafazakar camianın devşirilen çocukları” sorunu, deizm ve LGBT tartışmalarında olduğu gibi zaman zaman gündeme gelirken, çocuklarımıza güçlü bir temel sağlama potansiyeli bulunan ailelerimizde bu imkanı gerektiği gibi kullanamadığımız dikkat çekiyor.

Özellikle son 22 yıl boyunca AK Parti hükümetleri tarafından idare edilen Türkiye, ekonomik anlamda atılım yakalamakla kalmadı, mevcut refahın daha geniş halk kitlelerine yayılmasıyla muhafazakar grupların ekonomiye daha aktif katılımına da şahit oldu. Bu yıllar, ülkenin online etkileşimle daha yakından tanıştığı ve her türlü içeriğe rahatça erişim sağlanabilen bir döneme tesadüf ediyordu. Ayrıca bu dönemde pedagoji ve psikolojik danışmanlık gibi alanların beraberinde gelen çeşitli inanışların topluma nüfuz etmeye başlamasıyla hem kontrolsüz liberalizm, bireysellik, materyalizm gibi batılı yaşam tarzıyla uyumlu değerlere açık hale geldik, hem de duygusal açıdan zorlayıcı her türlü etmenin gözlerden saklandığı steril ruh sağlığı ortamlarının erdemine inanmaya başladık. Muhafazakar bir iktidarın bizi uzun süredir yönetiyor olmasının verdiği istikrar ve güven ortamı da, kendi bireyselliklerimize yaptığımız yatırımın artmaya başlamasıyla bizi çocuklarımızdan iyice uzaklaştırdı.

SINIRSIZ REFAH ARZUSU DÜNYEVİLEŞTİRDİ

Bu faktörler, paket halinde düşünüldüğünde nesillerimizle zayıflayan ilişkimiz hakkında değerli ipuçları sağlıyor. Refah artışıyla ekonomik faaliyetlere ayırdığı vakti veya lüks düşkünlüğü artan ailelerde ya çocuklar ilgisiz kaldı, ya da alıştığı refahın mecburi olduğuna inanmaya başladı. Refah hırsı hiç durmayan bir koşu bandı gibi daima daha fazlası mümkün olan bir arzuyu tetiklediğinden, değer verilen hususları adım adım dünyevileştirdi. Öte yandan, medya ve internet etkileşimindeki artış, insan nefsinin sahip olduğu eğilimler sebebiyle daha eğlenceli, malayani, kuralsız, ahlaktan uzak bir içerik talebi oluşturdu. İnternetin direkt veya çevre üzerinden yansıyan dolaylı etkisi, teknolojiyi geliştiren ülkelerin baskın değerlerini ve albenili materyalizmini çocuklarımıza aşıladı. Bu akış psikolog ve pedagoglarca desteklenen karakter özellikleriyle birleşince, çocuklarımızın aileleriyle ve toplumun muhafazakar değerleriyle mesafesi git gide açıldı. Onlara ayırdığımız kısıtlı vakitte de, onları rahatsız etmekten korkarak etliye sütlüye karışmadık, algılayabilecekleri şekilde dünyadaki varlık amacımızı ve buna hizmet edecek ahlaki değerlerimizi vermekten korkar olduk. Dini, acıları, siyaseti, iyilik için “çabalamak gerektiğini” basit düzeyde onlarla konuşmayıp onları eksik bıraktık. Yanlışı öğrenemeyen çocuklarımız, onlara karşı mücadele etme gücünü sağlayan bağışıklıktan da mahrum kaldı. Kazandıkları becerileri toplumsal değerler için kullanma potansiyellerini yitirdi.

Mukaddesatla barışık bir iktidarın bizim ve çocuklarımızın hayatlarının sonuna kadar varlığını koruyacağının bir garantisi olmasa da, davranışlarımızdaki rahatlık bazen bu örtülü inancı yansıtabiliyor. Aile kurmaktaki ahirete uzanan sorumluluğu önemseyen insanlar olarak çocuklarımızı belli türde okullara göndermekle veya onların bireysel becerilerini yükseltmek için kaynak sarf etmekle görevimizi tamamlamış olmuyoruz. Aile büyükleri olarak vermek için çaba harcamamız gereken manevi değerleri, yükü sırtına bıraktığımız başkaları çoğunlukla gerektiği kadar veremiyor. Bu durumda sosyal veya sanal çevrelerdeki diğer bilgi kaynakları, oluşan boşluğu rahatlıkla dolduruyor. Sınırsız refah arzusu ve liberalizmin insan nefsiyle gösterdiği uyum; artan sekülerizm ve farklılaşan siyasi hedeflerde de kendini gösteriyor. Bir de bakıyoruz ki çocuklarımız 90’ların harika yıllar olduğuna bile inanabiliyor.

KENDİMİZİ ATALETTEN KURTARMALIYIZ

Kaliteli online içerik üreticilerine duyduğumuz ihtiyacı bir kenara bırakırsak, çocuklarımıza bilmeleri gerekenleri anlatmaktan korkmamalı ve onlarla bu konularda da bire bir ilgilenmeyi unutmamalıyız. Rahatlıktan uzak günlerin her zaman mümkün olduğunu aklımızdan çıkarmayarak kendimizi 20 yıllık tembellikten kurtarmamız gerekiyor. Gençlerin tercihleri bizden ayrışırken, yeni etki mekanizmalarının aleyhimize olan eğiliminin bizi akıntıya karşı kürek çekmek durumunda bıraktığını unutmamak zorundayız. Sorumluluğu sırtına bıraktığımız hiç kimse bunu bizim kadar önemseyerek yapamaz.Öğrenmek, anlatmak, doğru içeriklerle çocuklarımızı beslemek dışında yapabileceğimiz şeyler de elbette var. Öncelikle benzer görüşteki insanların bir arada çabaladığı sosyal cemiyetlerle çocuklarımızı kontrollü şekilde barıştırmak, onların yalnız olmadıkları inancını kuvvetlendirecektir. Doğru okul ve öğretmen tercihleri, çocukları düşük dozlarda materyal yoksunluklarla tanıştırmak, onları güvenilir kurumlarca öncülük edilen hayır işlerinde zaman harcamaya yönlendirmek veya aile içi kültürel aktiviteleri arttırmak uzun vadede karakter, inanç, dayanıklılık ve basiretleri için fayda sağlayacaktır. Geleceğe uzanan halkalarımız için değerlerimizle uyumlu bir toplum bırakabilmek, elimizi taşın altına biraz daha fazla koymamızı gerektiriyor. Çünkü hayat, boşluk kabul etmiyor.

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
İsrail’in çaresiz çığlığı: Gazze’deki direnişe karşı İran kozunu oynamak