Şeyleştirilen varoluşlar

Haber Merkezi Yeni Şafak
ATASOY MÜFTÜOĞLU

Günümüz dünyasında, düşüncelerimiz, hayatlarımız, ilişkilerimiz çok kaba, çok aşağılık bir materyalizmin baskısı altında bulunuyor. Hepimiz ulusal çıkarlarla, etnik ya da mezhepçi çıkarlarla, evrensel ahlaki değerler arasında, bu değerler aleyhinde tercihler yapıyoruz. Ahlaki mağlubiyetler pahasına gerçekleştirdiğimiz, maddi zaferlerle büyüleniyoruz. Ahlaki hassasiyetler, kaygılar, sorumluluklar için yapılan bütün çağrılar boşlukta kalıyor. Her tür egoizmin, insanı, sonunda büyük bir namertliğe sürüklediğini görmek istemiyoruz. Fiziksel ve zamansal uzaklıkların ortadan kalktığı, mesafelerin sorun olmaktan çıktığı, coğrafyanın sonunun geldiği bir çağda, Müslümanlar arasında mesafeler büyüyor, uzaklıklar derinleşerek çoğalıyor.
Zamana ve mekana ilişkin mesafelerin sıfırlandığı bir zamanda, zaman ve mekana hitap eden İslami bir dil kurmayı başaramıyoruz. Bu durum esef verici bir durumdur. Gözetim ve denetim dışı hiçbir özgün alanın bulunmadığı küresel dünyada, hepimizi bir şekilde, modern-seküler-liberal-demokratik kalıplara sokan/hepimize tekdüze davranışlar kazandırarak hareketsizliğe mahkum eden bir sistemle karşı karşıyayız. Piyasa sistemi bütün talepleri güdümleyebiliyor, bütün ihtiyaçları yapay bir biçimde üretebiliyor, sınırsız ve çabuk kar hırslarını kışkırtıyor.
İslami iman, coşkusunu/bilincini kaybettiğimiz için günlük hayatın kısıtlamalarını ve saçmalıklarını aşamıyoruz, aşmak için bir çaba harcamıyoruz. Dostlukların hayat veren sıcaklığını kaybediyoruz. Sayıların gücüne, paraların gücüne önem verdiğimiz için, fikirlerin gücüne/hayatiyetine önem vermiyoruz. Fikirlerin, bilgeliklerin gücüne önem vermediğimiz için, bencil/bağnaz/yerel/taşralı/köylü/hizipçi/kaba varoluşlar sergiliyoruz. Olguların/olayların tüm aşamalarını içeren, bütün gerçekleri bir araya getiren değerlendirmeler

Yapmak yerine, tek boyutlu yorumlar yapıyoruz. /Bilginin, bilgeliğin, ahlaki ve manevi gücün itibarına ihtiyaç duymadığımız için, her tür iktidarın baştan çıkarıcı tehlikelerine açık hale geliyoruz. Kolay hayatlar yaşıyoruz, kolay çözümler yapıyor, kolay yargılarda bulunuyoruz. Sessiz fedakarlıklar yapmak yerine, propaganda amaçlı fedakarlıklar sergilemeye çalışıyoruz. Maddi değerler, maddi mücadeleler dünyasında, idealleri temsil etmek, idealleri yaşatmak bir çılgınlık/delilik gibi görülüyor.
İnançlarımızla ilgili tercihlerimiz, uğrunda, nihai fedakarlıklar yapmamız gereken tercihlerdir.

Maddi değerler ve başarı tapınmasından feragat etmediğimiz takdirde, anlamlı ve sahici hayatlar yaşayamayız kuramayız. İdeallerden, inançların heyecan ve coşkusundan uzak hayatlar kurşuni hayatlardır. Ahlaki çöküş pahasına zenginleşmeyi seçtiğimiz için, zamanımızı etkileyen bir düşünce hareketi, bir kültür hareketi üretmeyi başaramadık. Her işgal gibi zihinlerin işgal ve kontrolü de çok zalim ve çok utanç vericidir. Bu zalim ve utanç verici işgaller sebebiyle biz Müslümanlar çaresiz umutlar peşinde sürükleniyoruz. Muhalefet ve özeleştiriye izin vermeyen, otoriteye körü körüne itaati emreden geleneğin tiranlığı basmakalıplaşmış düşünce ve davranışlarla birlikte, mekanik bir teslimiyetçilik/uyumluluk oluşturuyor. Mekanik teslimiyetçilik bedenlerimizi şeyleştirdiği gibi, ruhlarımızı da şeyleştiriyor. Şeyleşen, şeyleştirilen varoluşlar kendi zamanımızın, tarihsel/yapısal/hayati sorunlarıyla ilgilenmiyor.

Şeyleşmiş varoluşların tarihsel zamanlara söyleyebilecekleri hiç bir şey yoktur, olamaz.

Etnik/mezhepçi/cemaatçi/partizan dayanışmalar adına, ahlaki dürüstlüğün/içtenliğin kurban edilmesi kadar korkunç bir şey olamaz. Ahlaki dürüstlüğü, zihinsel dürüstlüğü kaybettiğimiz için, İslami söylemimiz saman alevi gibi yanıp sönüyor.

Hayatın her alanında statüko ile, statükocu değerlerle bütünleşiyor olmamız, İslami umutlarımızın sona erdiğini gösteriyor. Yeni çözümlemeler yapmadığımız, yapamadığımız, yapmak istemediğimiz, yenilenmediğimiz, kendimizi yapılandırmadığımız için, kendimizi çürümeye terketmiş bulunuyoruz. Statükolarla bütünleşmek, yapısal dönüşüm bilincinden ve çabalarından vazgeçmek demektir, Neyin konuşulacağını, neyin tartışılacağını, neyin gündeme alınacağını bilememek, bir idrak sorunuyla karşı karşıya bulunduğumuzu gösterir. İslam'ın araçsallaştarılması, mutlak değerlerin araçsallaştırılması kadar hiç bir şey İslam'a zarar veremez.

Pazarın küreselleşmesi çağında, her şey bir meta'ya dönüşüyor, bütün idiyet biçimleri ve bağımsızlıklar erozyona uğruyor. Her şeyin metalaşması, insanlığın değerlerden, ahlak ve bilgelikten uzaklaşarak, barbarlığa doğru yol aldığını gösterir. Modern zamanlar boyunca dışlayıcılığa dayalı olarak sürdürülen Batı istisnacılığı, insanlığın dünyasında çok derin ayrışmalara neden oldu. Batı istisnacılığı, batılı aklın saldırganlığına maruz kalmak şeklinde somutlaştı. Soru sormayan toplumlar/kültürler, bugün de, batılı aklın saldırganlığına maruz kalmaya devam ediyor. Zamanı doğru anlamadığımız takdirde, doğru kavrayamadığımız takdirde, doğru çözümlemeler yapamayız. Zihinsel sömürge durumuna katlanan kültürler ve toplumlar, hiç bir zaman gerçeğe ulaşamazlar.

Kendi yolumuzda değil, kolonyalistlerin bizim için açtığı yollardan yürüyoruz.
Kolonyalistlerin açtığı yollardan yürüdüğümüz için, aziz İslam değersizleştirilmiş, Müslümanlar için tek seçenek olmaktan çıkarılmış ve her hangi bir seçenek haline getirilmiştir. Bilinç yetersizliği ve yoksulluğu sebebiyle bugün Müslümanlar olarak büyük boşluklar, büyük eksiklikler ve büyük bulanıklıklar içerisinde yaşamaya devam ediyoruz. Aziz İslam'ı ancak bir gelenek halinde temsil edebildiğimiz karmakarışık hayatlar yaşıyoruz.