Bach bizim için Himalaya’dır

Ünlü dönem müziği topluluğu Akademie für Alte Musik Berlin ve Fransız çello üstadı Jean Guihen Queyras, İş Sanat sahnesinde Vivaldi ve Caldara’dan eserler seslendirecek. Queyras, Bach'ı klasik müzik dünyasının Himalaya'sı olarak görüyor.

Harun Karaburç Yeni Şafak

Akademie für Alte Musik Berlin, dönem müziği toplulukları arasında hatırı sayılır bir yere sahip. Almanya merkezli topluluk beş yıl aradan sonra ikinci kez İş Sanat Konser Salonu’nda sahne almaya hazırlanıyor. Ama bu kez yanlarında dünyaca ünlü Fransız çellist Jean Guihen Queyras da var. 10 Şubat Salı akşamı gerçekleşecek konserde Vivaldi ve Caldara’nın besteleri yankılanacak. Konser öncesi sorularımızı yanıtlayan Queyras, Bach için bakın ne diyor: “Bach bizim için Himalaya gibidir. O en büyük ve en yücedir. Bach bir müzisyenin asla vazgeçemeyeceği, inanılmaz esin veren bir besteci.”

Müziğe ve çello çalmaya nasıl başladınız? 

Çello çalmaya 9 yaşındayken başladım. Müziğe müthiş ilgi duyan bir ailem var, annem ve babam beni müzik konusunda her zaman çok desteklemişlerdir. Çocukluğumda evde hep iyi müzik dinlendiğini hatırlıyorum. 10-16 yaş arası genç sanatçıların sahne aldığı bir konsere gitmiştim ve orada 13 yaşında bir çocuk Saint-Saëns’in bir konçertosunu seslendirmişti, büyülendiğimi hatırlıyorum. Enstrümanın sesi, görüntüsü beni inanılmaz etkilemişti. Annemlere çello çalmak istediğimi söylemiştim ve bu konuda o kadar sabırsızdım ki bana hemen bir çello öğretmeni buldular ve ilk çellomu aldılar. Maceram bu şekilde başlamış oldu.

Bach’ın müzik dünyasındaki yerini sizin müziğe bakış açınızla nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bach bizim için Himalaya gibidir. O en büyük ve en yücedir. Bach bir müzisyenin asla vazgeçemeyeceği, inanılmaz esin veren bir besteci. Bunun nedenini şöyle açıklayabilirim. Bach dışında hiçbir bestecinin bestelerinde hayatın bu kadar net yansıtıldığını göremezsiniz bence. Günlük hayatında sahip olduğu enerjisi onun bestelerine ve üretimine de yansımış. Hem nicelik olarak hem de nitelik olarak inanılmaz eserler bestelemiş, onun eserlerinde her bir notanın ne kadar zekice bir araya getirildiğine şahit olursunuz.

ÇEŞİTLİLİKTEN BESLENİYORUM

Klasik dönem eserlerini de çağdaş eserleri de icra ederken en çok hangisinden etkileniyorsunuz?

Klasik ve çağdaş eserler arasında net bir ayrım yapmak, şunu daha çok seviyorum demek çok zor. Bu ıssız bir adaya giderken yanınıza almak istediğiniz üç kitabı seçmek kadar zor. Ben yanıma bir sürü kitap almak isterdim. Repertuvar seçimi konusunda da böyle hissediyorum. Biri bana sadece klasik ya da sadece çağdaş çalacaksın dese çok mutsuz olurum. Ben çeşitlilikten beslenen bir insanım. Dolayısıyla böyle bir ayrım yapamıyorum, her ne çalarsam çalayım keyif almaya ve en iyi şekilde icra etmeye bakıyorum.

Müzikle ilgili deneyimlerinizi gençlerle paylaşmak nasıl bir haz veriyor size?

Gençlerle çalışmak beni her zaman çok mutlu etmiştir. Bildiklerimi öğretmeyi ya da paylaşmayı çok seviyorum. Onların içindeki potansiyelin farkına varmalarını sağlamak çok önemli diye düşünüyorum. Müziğin her şeyden önce insanlığa inanılmaz bir zenginlik ve farkındalık kattığına inanıyorum. Dünya böyle zor günlerden geçerken, savaşlar, kültürler ve ülkeler arası gerginlikler sürerken iyileştirici bir yanı olduğuna inanıyorum. Bu nedenle insanlık, özellikle de gençler, sanatla ve kültürle ne kadar iç içe olurlarsa o kadar güzel olacaktır. Tüm bu gerginliklerin, savaşların ne kadar manasız olduğu anlaşılacaktır. Dünya daha güzel bir yer olacaktır diye düşünüyorum.

Oldukça yoğun bir konser programınız var. Zaman zaman yorulduğunuzu hissediyor musunuz?

Aslında konser programını belirlerken bunu düşünerek planlama yapmaya çalışıyorum. İnsan müzisyenliğini canlı tutmalı diye düşünüyorum ama bir yandan da kendine ait bir zamanı olmalı. Kitap okumayı, film izlemeyi, doğa yürüyüşleri yapmayı çok seviyorum. Hobilerim sayesinde deşarj oluyorum ve yeniden enerji topluyorum. Zaten işimi çok sevdiğim için de yorgun hissetmiyorum. Her yeni konser ayrı bir heyecan oluyor benim için. Ama bu arada inanılmaz bir disipline sahip olmak gerekiyor. Performansların en iyi şekilde olması için hem çok çalışmam hem de kendime dikkat etmem gerekiyor. Mesela konser öncesi içki içmem ya da uykusuz kalmamaya özen gösteririm.

İş Sanat’taki konserde neler seslendireceksiniz? Bizi nasıl bir repertuvar bekliyor?

AKAMUS ile Vivaldi ve Caldara eserlerinden oluşan bir repertuvar hazırladık. Farklı uzunluklarda, farklı yapılarda ve biçimlerde eserleri bir araya getirmeye çalıştık. Çünkü bir çello konçertosunun hemen ardından bir başka çello konçertosuna geçerseniz bu monoton bir hal alacaktır. Böyle olsun istemedik. Çünkü bu konçertoların çoğu yavaş, hızlı ve tekrar yavaş bir tempoda ilerler. Biz bu tekrarı kıralım istedik. AKAMUS tüm konser boyunca sahnede olacak. Ben de 4 konçerto ile onlara eşlik edeceğim.

Çellomun çok asil bir tınısı var

Goffredo Cappa tarafından 1696 yılında yapılan bir çello çalıyorsunuz. Bu enstrüman size neler hissettiriyor?

Muhteşem bir enstrüman gerçekten de. Fransa’daki bir müzik vakfına ait aslında. İşin güzel olan tarafı şu. Onlar bir çello satın alıp bunu çalabilirsin demediler. Seçimi bana bıraktılar ve kariyerim boyunca çalabileceğim, sesinden çok etkilendiğim bu çelloyu almama yardımcı oldular. Bir yıl boyunca Tokyo, Londra dahil gittiğim birçok şehirde müzik aleti yapan ve satan yerleri gezdim. Enstrümanları denedim, denedim ve denedim. En sonunda bu eşsiz çelloyu Viyana’da bir mağazada buldum. Çok asil bir tınısı var ve çalarken bana müthiş duygular hissettiriyor.