Günlerce süren tartışmalardan sonra iki kardeş ortak bir karar almış ve yazı tura atmaya karar verdi. Yazı turada kaybeden maden ocağında çalışacak, kazandığı ile kardeşinin sanat akademisindeki masraflarını karşılayacaktı. Sonra da, kazanan kardeş, dört yıl sonra mezun olduğunda, ya resimlerini satarak ya da gerekirse madende çalışarak diğer kardeşi okutacaktı. Bu karar ikisinin de hoşuna gitmişti. Bir sabah herkes uyurken, kalkıp yazı tura için bahçeye çıktılar, fısıltılı dualar eşliğinde yazı tura attılar. Yazı turayı küçük olan kazandı ve o, Nürnberg'deki sanat akademisinin, büyük olan ise maden ocağının yolunu tuttu. Ağabey dört yıl boyunca sanat akademisinde okuyan kardeşine kazandığı tüm parayı gönderdi ve sabahın ilk ışıklarında çalışmak için gözünü açtığı anlarda kardeşini hatırlayıp onun çok iyi bir ressam olması için dua etti. Kardeşi gerçekten de ağabeyinin istediği gibi çok çalıştı ve çok başarılı oldu. Onun karakalem ve yağlı boya resimleri akademide neredeyse herkeste hayranlık uyandırmıştı. Öyle ki daha mezun olmadan hatırı sayılır paralar kazandı.
Günler, yıllar böylece geçti ve artık genç sanatçı için mezun olma zamanı geldi. Başarılı ressam, diplomasıyla köyüne döndüğünde, kalabalık ailesi evlerinin verandasında yemekteydi. Onu görür görmez hepsi sevinç çığlığı attı, hatta anne ve babaları çoktan sevinç gözyaşlarını akıtıyordu bile. Herkesle tek tek görüşüp uzun uzun sarılan genç sanatçı, en son madenci ağabeyinin yanına geldi. Uzun uzun gözlerine baktı; bu sefer, mutluluktan ve gururdan ağlama sırası ağabeydeydi. Dakikalarca sarıldıktan sonra küçük kardeş, ayağa kalktı ve madenci ağabeyinin ellerinden öpüp ona yaptığı eşsiz iyilik için binlerce kez teşekkür etti. Herkese aralarındaki anlaşmayı hatırlattı ve şöyle dedi: 'Benim hayallerim dualarımızla gerçekleşti. Şimdi fedakârlık sırası bende. Ağabeyim Nürnberg'e gidip hayallerini gerçekleştirecek, ben de masraflarını karşılayacağım."
Herkesin gözü madenci ağabeye döndü. Ağabey, oldukça solgun yüzünü yıkayan gözyaşlarını gizlemeye gerek görmeden "Hayır' anlamında başını salladı ve 'Kardeşim, Nürnberg'e gidemem. Benim için artık çok geç. Dört yıllık maden işçiliği ellerime neler yapmadı ki Her parmağım en az bir kere ezilip kırıldı. Son zamanlarda, sağ elimde dayanılmaz romatizma ağrıları da başladı. Bir bardağı bile zor tutuyorum. Benim için artık çok geç, ama senin için çok çok mutluyum" dedi ve tüm ısrarlara rağmen akademiye gitmedi.
Muhteşem kardeşler Albrecht ve Albert Durer'ler
Albrecht Durer'in yüzlerce portresinin yanı sıra, karakalem, sulu boya, yağlı boya resimleri dünyanın sayılı müzelerinin duvarlarını süsledi. Fakat bunlar için de hiçbiri Albrecht Durer'in o günkü yemekten sonra yaptığı karakalem çalışması kadar ünlü olmadı. Albrecht, ağabeyinin maden ocağında çalışmaktan eğri büğrü olmuş parmaklarını, kırışık avuçlarını bütün detaylarıyla çizdi. Resimde Albert'in parmakları sanki dua ediyormuş gibi göğe doğru yönelmişti. Durer, bu çalışmasına basitçe "Eller" adını verdi. Fakat insanlar, böylesine açık avuçlara ve göğe yönelmiş parmaklara hayran kalıp bu resme 'Dua eden eller' dediler. Bugün birçok duvarda asılı duran 'Dua eden eller', Durer'den daha çok bilinir oldu.