Türkiye''de Necip Fazıl''dan Ahmet Arif''e, Nazım Hikmet''ten Kemal Tahir''e birçok sanatçının devletin hapishanelerinde konakladığı bilinir. Farklı siyasi görüşleri olan sanatçıların ortak bir ''terbiye'' sürecinden geçirilmiş olması da bahse değer bir nokta. Batı''da da bunun örneklerini görmek mümkün. Oscar Wilde''in Reading zindanı macerası, Dostoyevski''nin sürgün yılları. Dostoyevski''nin hayat hikâyesi bu noktada çok ilginç ayrıntılar ihtiva eder. 1849''da henüz 28 yaşında iken çara muhalefetten idam cezası olan Dostoyeski, son anda gelen afla kürek cezasına çarptırılır. Dostoyevski''nin asıl ünü de bu sürgün yıllarında yazdığı başyapıtlarla taçlanır. Sürgün, Dostoyevski''nin içsel arayışlarında tarif edilmez izler bırakmıştır.
SÜRGÜN MEKÂNLARI
Sanatçının güçle, iktidarla olan imtihanı Osmanlı döneminde de günümüzden pek farklı değildi. Bu döneme dair özellikle Nefî''nin öne çıkan bir ünü var. Derinlemesine incelendiğinde Osmanlı döneminde birçok şairin çeşitli sebeplerle iktidarın hışmına uğradığı söylenebilir. Tuba Işınsu Durmuş''un hazırladığı Osmanlının Sürgün Şairleri isimli kitabı işbu mevzunun izinin süren önemli bir çalışma. Durmuş, kitabın ana gövdesini sürgün kavramına ayırmış. Özellikle Osmanlı toplumundaki sürgün algısıyla birlikte batıdaki sürgün algısını anlattığı bölümler farklı dünyaların içindeki benzerlikleri göstermesi açısından dikkate değer. Osmanlı döneminde devlet, hakkında ciddi şüpheler duyduğu şairler için menfa denilen sürgün yerleri oluşturmuştu. Durmuş''un da belirttiği gibi İstanbul''un payitaht olması hasebiyle sürgüne giden bütün şairler bir şekilde İstanbul''a dönmenin yollarını aramışlar. İstanbul''a dönmek bir anlamda sürgünün bitişi ve aklanmak demek.
Durmuş''un kitabın önsözünde bazı yanlış anlamaları en baştan önlemek adına belirttiği önemli bir nokta var. Bu noktanın atlanmaması gerektiği kanısındayım: ''Osmanlı''da şair/yazarların sadece yazdıklarından dolayı sürgüne gönderilmedikleri, aynı zamanda bir mesleği olan şair/yazarların bu mesleklerin icrası sırasında ortaya çıkan kusur neticesinde de sürgün olaylarıyla karşılaşabildikleri dikkat çekilmesi gereken bir noktadır.'' Durmuş''un çalışmasını özel kılan hususlardan birisi de sürgüne gönderilen şair/yazarların sürgün hikâyeleri ve sürgünde iken yazdıkları şiirlerin toplu halde gündeme getirilmesi. Sürgün kararını kim veriyor, sürgüne gitme süreci, sürgünün süresi, sürgün cezalarının affı, özellikle seçilen sürgün yerleri vb. konularda oldukça açıklayıcı bilgiler verilmiş.
Mesela Osmanlı döneminde sürgün mekânı olarak kaçma ihtimaline karşılık özellikle Bozcaada, Midilli, Sakız, Girit, Rodos ve Kıbrıs gibi adalar seçilmiş. Fizan, yine önemli sürgün mekânlarından birisi. Bugün bile hâlâ dilimizde uzaklığın şiddetini anlatmak için kullandığımız Fizan, Osmanlı döneminin en meşhur sürgün yeriydi. Bugünkü Libya sınırlarındaki Fizan, Osmanlı döneminde Trablusgarp vilayetinde doğuda Libya çölüyle batıda Sahra''nın çölleriyle çevrilmiş doğal bir tecrit, hapishane alanıydı. Kıyıdan yaklaşık 600 km. içerde olan Fizan''a kara yolu yoktu ve Fizan''a ulaşmaya çalışan kişi, 30 ile 45 gün süren bir yolculuğu göze almalıydı. Durmuş''un Osmanlı dönemindeki sürgün mekânları hakkında verdiği ayrıntılı bilgiler, sürgüne uğrayan şairlerin psikolojik hâllerini anlama noktasında bize hatırı sayılır ipuçları veriyor. Durmuş''un çalışmasının güzel yönlerinden birisi de bu. Sürgüne gönderilen şairin ve sürgünün bütün veçheleriyle birlikte ayrıntılı bir şekilde aktarılması, meselenin dramatik boyutunu daha iyi anlamaya imkân sağlıyor.
SÜRGÜN SEBEPLERİ
Tuba Işınsu Durmuş, çalışmasının ikinci gövdesini şair/yazarların, sürgüne gönderilme sebeplerine göre beş bölüme ayırmış. Şiirleri/eserleri yüzünden sürgüne gönderilenler, Ahlakî sebeplerden dolayı sürgüne gönderilenler, Düşmanlarının gözden düşürmesi sonucu sürgüne gönderilenler, Görev başarısızlığı sebebiyle sürgüne gönderilenler ve Siyasî sebeplerden ve görüş ayrılıklarından dolayı sürgüne gönderilenler. Nefî, Taşlıcalı Yahya Bey, Keçecizâde İzzet Molla, Namık Kemal, Ahmed Paşa, Mevlânâ Sâfî, Sinan Paşa, Nâilî, Niyazi Mısrî… Hayatları bir şekilde sürgüne uğramış sanatçılardan bir kaçı. Hepsi de çeşitli bahanelerle kovuşturmalara uğramış, bazıları sivri dillerinin bedelini canlarıyla ödemiş şairler. Sürgün sebeplerine baktığımızda insanın yüreğini en çok burkan hususlardan birisi de çekememezlik, kıskançlık vb. nedenlerle sanatçıları padişahlara, güç sahiplerine gammazlayan insanların çokluğu. İnsanın olduğu her yerde karakter en ehemmiyetli mesele olarak öne çıkıyor. Dün de böyleydi bugün de böyle.
Sürgün yerlerinde yazı çalışmalarını sürdüren şairlerin yazdıkları da, bir dönem yaşanılan sürgünlerin birinci ağızdan anlatılması noktasında dikkat çekici olmuş her zaman. Bunların içinde özellikle, Keşan''a sürülen İzzet Molla''nın Mihnet Keşan isimli eseri zikredilebilir. İzzet Molla, eserinde başlangıcından sonuna kadar sürgünde yaşadıklarını anlatır ve bu sebeple eser, Osmanlı''da sürgüne dair önemli bilgiler ihtiva eder. Tuba Işınsı Durmuş''un çalışması üzerinde derinlikli olarak durulmamış sürgün konusunu şairlerin şiirlerinden örneklerle zenginleştiren önemli bir eser.
Kitabın Künyesi:
Osmanlının Sürgün Şairleri
Tuba Işınsu Durmuş
Kapı Yayınları
Ağustos 2014
228 Sayfa