YOLCULUK AYNI ANDA BAŞLADI
Sosyal değişimde önemli bir enstrüman olarak görülen sinema tarihsel olarak psikiyatrinin doğuşuyla aynı döneme denk düşüyor. Aslında yolculuk aynı anda başlıyor. Psikiyatrinin incelediği alanlar sinemadaki karakter yaratımları ve anlatılar için ilham kaynağı olurken, benzer şekilde sinema da psikiyatrinin, filmlerde temsil edilen belirli karakterlerin ruhsal sorunlarına ilişkin alternatif düşünme yolları keşfetmesine katkıda bulunuyor. Bu iki farklı disiplin üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Londra''da yaşayan İtalyan psikanalist Andrea Sabbadini, aynı zamanda Avrupa Psikanalitik Film Festivali direktörlüğü yapmış bir isim. Festivalin açılış konuşmasını da yapan Sabbadini ''Sinema ve psikanaliz, kullandıkları benzer dil ve hedefleri açısından büyüleyici ve karmaşık bir ilişki barındırır. Betimleme ve sonuca varmada kullanılan insanlık durumlarıyla ilgili, daha çok acı gerçekler bu benzerlikler arasında yer alır. Bu ortak özelliklerin bazılarını inceleyerek, bir yanda psikanalitik bakış açısının film yorumuna olan katkısına, diğer yanda ise uzmanların hastalarını ve kendilerini daha iyi anlamalarına yardımcı olan sinemanın psikanalitik klinik çalışma üzerindeki önemine değinerek, bu iki disiplin arasındaki karşılıklı etkileşimin boyutunu anlamak mümkün'' diyor.
Türk sineması psikolojiye uyuyor
Sabbadini''ye Türk sineması dediğimizde Hemen Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz''un ismini zikrediyor: ''Avrupa ile Ortadoğu arasında coğrafi ve modern ve geleneksel değerlerin kültürel kesişme noktasındaki benzersiz konumunun, ülkenin dikkate değer entelektüel ve sanatsal ürünler vermesinde önemli rol oynadığı izlenimine sahibim. Bu tabii ki sinemayı da yaratıcı anlamda etkiliyor, uluslararası dağıtıma çıkan ve büyük festivallerde haklı ödüller kazanan kaliteli filmler ortaya çıkıyor. Bunlar arasında, örneğin Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan gibi yönetmenlerin filmleri, demin bahsettiğim bu karmaşık, üç boyutlu karakterlerin iyi birer örneğini teşkil ediyor ve bunun sonucunda psikanalize ya da en azından daha genel psikolojik düşünceye iyi uyuyorlar.'' Sinema ve psikoloji ilişkisi son dönemlerde Türkiye gündemine geldi. Fakat dünyanın ilgisi giderek büyüyor. Sabbadini bu konuyla ilgili ''Özellikle Batı dünyasında bu iki kültürel alan arasındaki ilişkiye giderek daha fazla ilgili duyuluyor. Bu konuda birçok özel yayın çıkıyor, sıklıkla festivallerde ve konferanslarda psikanalistler ve film yapımcıları yapıcı, disiplinler arası bir diyalog ortamında bir araya gelerek çalışmalarını ve bu çalışmaların birbirlerinin bakış açılarını nasıl etkilediğini tartışıyorlar'' şeklinde cevaplıyor.
Karakterleri daha iyi anlamayı sağlıyor
Gösterim öncesi sorularımızı yanıtlayan Sabbadini, söze psikanaliz ve sinemanın ortaklıklarını sayarak başlıyor: ''Aynı dönemde ortaya çıkmaları haricinde 20. yüzyılda ''insanın durumunu'', yani nasıl ve neden düşündüğümüzü, hissettiğimizi, hayal kurduğumuzu ve bu şekilde davrandığımızı anlamak amacıyla geliştirilen önemli girişimlerden ikisini de temsil etmektedirler. Daha belirgin ortak noktalarından biri de benzer terminolojiler kullanmaları ve sinemada kullanılan birçok aracın psikanalizde de karşılığı olmasıdır. Geçmişe dönüş ve anımsama gibi.'' Sabbadini''ye göre psikanaliz kavramları verildiğinde, izleyici filmi daha iyi takdir edip yorumlayabiliyor, örneğin ekrandaki karakterlerin kişiliklerinde, davranışları motive eden bilinçaltı faktörleri daha iyi anlayabiliyorlar.
Duygusal güçlükleri aşmak filmle mümkün
Peki ne tür filmler zihin dünyamızı etkiliyor ve bu etki ne şekilde gerçekleşiyor? Sabbadini cevaplıyor: ''Tüm çelişkileri, iç çatışmaları ve belirsizlikleri ile üç boyutlu karakterleri, yani sizin ve benim gibi insanları izleyiciye sunan filmler çok etkiliyor. Bununla birlikte, karakterlerin hepsinin ya iyi ya da kötü olduğu yüzeysel filmler, eğlendirici olabilseler de, genellikle karakterlerle özdeşleşmek yerine izleyiciyi karakterleri yüceltmeye ya da kötülemeye yönlendiriyorlar ve bu nedenle de zihin dünyamızı anlamlı bir biçimde etkileyebilme olasılıkları pek yüksek olamıyor.'' Sinemanın ruhumuza iyi gelip gelmediği sanat camiasında sık sık konuşulur. Buna katılan da var katılmayan da. Sabbadini ise bir psikanalist olarak yaklaşıyor olaya: ''Film izlemenin tek başına psikolojik sorunlarımızı iyileştirebileceğine inanmıyorum, ancak bazı durumlarda izleyiciye, duygusal güçlükleri aşma sürecinde önemli anlar olabilen, zihin dünyalarının içyüzü hakkında önemli bilgiler verebileceğini düşünüyorum.''