BİLİNDİK KIRMIZI İMAJI YOK
Yazarların zor şartlar altında çalıştıklarını ve bu zorlukların sonucu olarak farklı üretimlerin kaçınılmaz olduğunu söyleyen Müştekin''i bu hikayeyi yazmaya zorlayan en büyük etken hepimizin ortak çocukluğu olmuş. Çocukluğumuzda öğrendiklerimizin ileride bizi biz yapan unsurlar olduğunu söyleyen Müştekin, çocukluk duygularından esinlenerek evrensel bir hikaye yakalıyor. Bu hikayenin büyük bir kısmı hatta neredeyse tamamı Beyoğlu''nda geçiyor. Senarist Umut (Cemal Hünal) ve kız arkadaşı Aslı (Betül Algantay) bir gece salonlarının ortasında kocaman kırmızı bir bavulla karşılaşıyor ve bavulu açmalarıyla hayatları değişiyor. Müştekin tek cümlede ''Kırmızı hayatı anlatıyor'' diyor ve ekliyor: ''Bu zamana kadar izlediklerimizden farklı. İnsan ilişkilerini, onun içine müziği, aşkı, dansı ve dostluğu, arkadaşlığı koyan bir hikaye. Aşk var ama klasik bilinen kırmızı imajı yok bizim filmimizde.''
FIRTINALI BİR HİKAYE
Kendi dünyasına hapsolmuş şizofrenik denilebilecek bir senaristi canlandıran Cemal Hünal, ''Kırmızı aslında biraz kendi dünyasına hapsolmuş, dış dünyaya açılmakta güçlük çeken, kız arkadaşı tarafından sürekli çekiştirilerek dünyaya getirilen bir senaristin hikayesi ve onların başından geçenler'' şeklinde Kırmızı''yı özetliyor. Hünal''ın bu hikayenin içinde yer almasının en önemli nedeni ise uygulanması çok zor olması. Farklı rolleri oynamayı sevdiğini bildiğimiz Hünal, Kırmızı''nın çok fazla sorgulamaları ve çözümlemeleri olduğuna da değiniyor. Kırmızı''nın kış aylarında seyirciyle buluşacak olması bir kış filmi mi acaba dedirtiyor ama Müştekin hiç öyle bir niyetlerinin olmadığını belirterek ''Filmin zamanı olmaz. Kırmızı''nın da bir zamanı yok. Kırmızı fırtınalı bir hikaye ve biz bu fırtınalı hikayeye bir mevsim koymadık'' diyor.
Sinema sektöründe ticari kaygı fazla
Türk sinemasının dünyaya açıldığını söyleyen Yönetmen Yücel Müştekin, ''Türk filmleri artık belirli ülkelerde izleniyor, bu iyi bir gelişme ama biz artık evrensel hikayeler anlatmak istiyoruz kendi dokumuzu bozmadan'' diyor. Cemal Hünal ise Türkiye''deki sinema sektörünün işgüzar ve tamamen ticari kaygılar taşıdığını kaydederek ''Sanatın ön planda olması gereken bir alanda ticari kaygılar ön plana çıkarsa güzel işler yapamazsınız. Dolayısıyla daha üst çıtada işler çıkmadığı için seyircinin beklentisi de yükselmiyor. Topluma yararı dokunacağına dejenerasyonu ilerleten, toplumda nekrosis tabakalar üreten malzemeler çoğalıyor'' diyor.