1965 yılında, Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği'nin düzenlediği ülkemizi tanıtma amaçlı bir dizi organizasyon vesilesiyle İsveç'e gitmiştim. Stockholm Havalimanı'na indiğimde ellerinde çiçeklerle beni bekleyen 40-50 dolayında Türk işçisi ve o dönemde büyükelçiliğimizin basın müşavirliği görevini yürüten gazeteci Safter Yılmaz tarafından karşılandım. Beni oldukça mutlu eden bir karşılama töreniydi bu; İsveç'e ayak bastığım ilk andan itibaren kendimi yalnız ve sahipsiz hissetmememi sağlamıştı.
Sonraki sorulardan biri de İsveç Sineması'nın dünyaca ünlü yönetmenlerinden, ülkenin küresel çaptaki markası, medâr-ı iftiharı Ingmar Bergman'dı. Bergman'ın hangi filmlerini izlediğimi, onun hakkında ne düşündüğümü sordu. Ben de “Ne yazık ki kendisini hiç tanımıyorum” dedim. İsveçli editör bu cevap üzerine neredeyse fenalık geçiriyordu, Safter ile ben sandalyeden düşmemesi için kendisini zor tuttuk.
Neyse, benim röportaj tam da söz verildiği gibi birkaç gün sonra bir sayfayı baştan sona kaplayacak şekilde yayımlandı. Yalnız başlığı biraz kinayeliydi, “267 filmi olan ünlü Türk aktör Öztürk Serengil, 'Bergman mı, o da kim, hiç tanımıyorum' dedi” şeklinde bir cümle kondurulmuştu en tepeye…
Bu haber, küçük bir ülke olan İsveç'te, özellikle sinema ve magazin dünyasında günün konusu olmakta gecikmedi tabiî… Bazı fırlama İsveçli muhabirler yememiş içmemiş, ellerinde benim röportajımın bulunduğu gazeteyle hemen Ingmar Bergman'a ulaşarak, “Bakın, ülkemizi ziyarete gelen bir Türk sanatçı, Bergman da kimmiş, tanımam etmem diyor” şeklinde kışkırtıcı ifadeler kullanarak durumu sormuşlar.
“Olabilir, dünya üzerinde yaşayan herkes beni tanıyacak diye bir kural yok. Ben de bu meslektaşıma ancak saygı duyabilirim. Fakat anlayamadığım bir husus oldu, Bay Serengil geride bıraktığı 15 yılda gerçekten de 267 filmde mi oynamış, yoksa 267 adet fotoğraf mı çektirmiş? Kendisi bizi bu noktada biraz daha aydınlatırsa çok sevinirim.”
Büyük sanatçı olmak işte aynen böyle bir şey… Hem lafı gediğine oturtarak beni mat ediyor, hem de bunu kalbimi kırmadan, son derece zarif bir espriyle yapıyordu.
Ingmar Bergman ile maceramız bununla da kalmayacak, müthiş girişken bir gazeteci olan Safter İsveçli büyük ustadan benimle bir film görüşmesi yapması için ileri bir tarihe randevu da alacaktı. Evet,
Sonrasında haber aldım ki bu üşengeçliğime Bergman da çok kızmış. Safter randevuya gitmemem üzerine bana telefon açarak, “Bir insanın hayatında böyle bir fırsat ya da bir kez doğar, ya da iki kez… Sen ne aptal bir adamsın yahu!” diyerek ağzına ne gelirse söyledi.
Hiç kuşkusuz haklıydı da… Ne denli haklı olduğunu şimdilerde (1985 yılında) çok daha iyi anlıyorum.
ÖZTÜRK SERENGİL (1930-1999)
Türk sinema ve televizyon oyuncusu
(Bu hatıra, merhumun 1985 yılında yayımlanan “Yeşilçam'ı Benden Sorun” adlı biyografik kitabından alınmıştır. Mekânı cennet olsun.)