YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

En büyük tehlike Batıcılar!

Günümüzde Batıcılık, şeriatçılık ile atbaşı gidiyor. Demek, çağdaşlığı Batı'da aramaktan artık vazgeçtiler. Şimdi Batı değerlerine gönül verenler de, iç düşman (bölücü ve mürteci) addediliyor. Orgeneral Betir ile Orgeneral Yalman'ın devir-teslim törenindeki konuşmaları önemli bir örnek.

200 yıllık bir Batı sevdası vardı. Önce Osmanlı'nın, sonra da Türkiye'nin seçkinleri, asker-sivil aydınları, bu hayalin peşinden koştular. Ama bugün, aynı kişiler, hem evrensel demokratik değerleri içlerine sindiremiyor, hem de insan hakları ve özgürlükler için mücadele edenleri, art niyetli şahıslar gibi görüyor.

Betir'in sözleri

Uzun zamandır zaten böyle düşünüyordum. Orgeneral Rasim Betir'in devir-teslim sırasındaki konuşması kanaatimi perçinledi. İşte Betir'in çarpıcı sözleri:

"Özellikle son zamanlarda, irticaî odakların, daha geniş ve rahat manevra yapmalarına imkân sağlamaya yönelik olarak talep ettikleri Anayasa değişikliklerinin, ülkemizi, dönüşü olmayan noktalara götürebileceği kanaatini taşıyorum. Yıkıcı, bölücü ve irticaî unsurlar ile geleceğimizi ipotek altına almaya çalışan dış mihrakların, insan hakları ihlâllerine yönelik münferit olayları, demokratik-laik cumhuriyetimizin bir zafiyeti gibi göstermeleri, dikkatlerden kaçmamaktadır. Sözde daha çok demokrasi ve özgürlük talebiyle karşımıza çıkan söz konusu unsurlar, Avrupa Birliği ile entegrasyon adına, ülkemizde her kesimden maalesef taraftar bulabilmektedir..."

Jandarma Genel Komutanlığı'na gelen Org.Aytaç Yalman'ın da, Org. Betir'le aynı kanaati paylaştığı anlaşılıyor. Yalman devir-teslim töreninde "Daha çok demokrasi talepleri ile karşımıza çıkan bölücü ve irticaî unsurlar"dan söz etti.

"Öteki"nin hürriyeti

Düşünce ve inanç hürriyeti "öteki"nin, bizim gibi düşünmeyenin hakkını hukukunu korur. Dolayısıyla, değerli orgenerallerin ve Harbiye mensuplarının dünyasına sığmayan fikirler de, Türkiye'de tartışılabilmeli, konuşulabilmeli, tabiî ki, konuşanın başına söz ve beyanlarından dolayı sonradan bir şey gelmemeli.

Bir zamanlar komünist ülkeler için yazılanları hatırlıyorum. "...komünist memleketlerde de insanlar düşüncelerini açıklama hususunda hürdür. Ama sadece demokrasilerde, düşüncelerini açıkladıktan sonra da, hürriyetleri devam eder..."

Faşizmin bekçileri

Bakıyoruz, Devlet Bahçeli her gittiği yerde, Türk Ceza Kanunu'nun 312'inci maddesine sahip çıkıyor. Bu hükmün, Türkiye'yi bölücülere ve mürtecilere karşı koruduğunu halka anlatmaya çalışıyor.

1980 öncesinde ülkücü gençliği, solcu gençlikle vuruşturmuşlardı. Bugün ise, MHP, DSP ile birlikte Türkiye'deki yarı faşist dönemin bekçisi gibi kullanılıyor. Çok yazık!

"Bizim kötülüğümüzü isteyen dış mihraklar, devletimizi kemiren bölücü ve mürtecî unsurlarla beraber, Türkiye'nin kuyusunu kazıyor..."

Zihniyet bu!

Nasıl kazıyor? Daha fazla özgürlük talep ederek!

MHP'li Bahçeli'yi Aydınlık gazetesinin çizgisinde görmek insana üzüntü veriyor.

* * *

Eğer Aydınlık gazetesinin kapak haberi doğruysa, Milli Güvenlik Kurulu, Batı-irtica bağlantılı tam 317 milletvekili saptamış!

Aydınlık "MGK'ya bağlı ilgili kurullarca yapılan araştırmalarda, Batıcı ve şeriatçı bağlantılı, 317 milletvekilinin isimlerinin tespit edildiğini" yazıyor.

Batıcılık, şeriatçilik ile atbaşı gidiyor. Demek, çağdaşlığı Batı'da aramaktan artık vazgeçtiler. Şimdi Batı değerlerine gönül verenler de, iç düşman (bölücü ve mürteci) addediliyor.

Karanlıktan aydınlığa

Onlar için Batı, McCarthy veya Robespierre. Batı dünyasının karanlık isimlerini örnek alıyorlar.

Fransız ihtilâli sırasında, başta Robespierre olmak üzere, Jakobenler az kelle uçurmamıştı.

Her türlü keyfiliğe zemin hazırlayan bir cümle, Türkiye'de sık sık telaffuz ediliyor: "Hiçbir rejim, kendi düşmanlarını yaşatmaz" şeklindeki düşüncenin patenti Robespierre'e ait.

Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, Robespierre'ın "Hürriyet düşmanlarına hürriyet yok" prensibini meşrulaştırıcı bir dayanak olarak, Refah Partisi'nin kapatılmasıyla ilgili Esas Hakkındaki Mütalaâsı'na almadı mı?

Batı'nın karanlığından, yüzümüzü aydınlığa dönelim. Locke, Montesquieu, Rousseau, Voltaire'in sözlerini hatırlayalım.

Fransız anayasaları

Fransız İhtilâli, 18'inci asrın filozoflarının hazırladığı ortam içinde yeşeren ve dünyadaki demokrasi çabalarına ışık tutan bir hareketti.

Bastille Hapishanesi'nin işgali, anayasa hazırlıklarını hızlandırdı. Rousseau, anayasayı halk ile devlet arasında bir sosyal mukavele olarak görüyordu. Herkes, keyfiliğin ve baskıların, Fransa'da bir anayasa bulunmamasından kaynaklandığı noktasında hemfikirdi. Ama dönemin ileri gelenleri, anayasa yazımından önce, Amerikan örneğinde gördükleri gibi, "İnsan Hakları ve Vatandaş Hakları Bildirgesi"ni yazmayı tercih ettiler. Sonra bu bildirge, hemen hemen bütün Fransız anayasalarının başlangıç bölümünde yer aldı.

1958 anayasası da, 1789'da hazırlanan da bu bildirgeye atıf yapmaktadır.

* * *

Fransa'nın bütün anayasaları, hakların ve özgürlüklerin sıralanmasıyla başlıyor. Bizim anayasalar ise, (1961 ve 1982 Anayasaları) darbeleri meşrulaştıran sözcüklere yer vermekle yetinmiyor, evrensel değerlerden bahsedeceğine Atatürk ilke ve inkılaplarını referans noktası olarak alıyor. Atatürk ilke ve inkılaplarını herkes kendine göre yorumladığı için de, Batı değerlerinden bir kopuş meydana geliyor.

Bize göre Atatürk, "muâsır medeniyet"i hedef göstermişti.

Muâsır medeniyet, McCarthycilikle, askeri darbelerle, iç düşman, dış düşman paranoyası ile telif edilemez.

Mirabeau

Daha 18'inci asırda, Fransızlar, İnsan Hakları ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'ni hazırlarken, soylu bir aileye mensup siyaset adamı Mirabeau, "hoşgörü" kelimesine itiraz etmiş, hoşgörünün bir otoriteyi çağrıştırdığını, dolayısıyla aynı otoritenin baskı yapmasının yolunun da bu şekilde açılacağını belirtmiş, din, vicdan ve düşünce hürriyetinin farklı sözlerle teminat altına alınmasını istemişti.

Nitekim, İnsan Hakları Bildirgesi'nin 10'uncu maddesinde hoşgörü kelimesi kullanılmadı. 1958 anayasası atıf yaptığı için, hâla yürürlükte olan bu bildirgeye göre "hiç kimse, din de dahil, düşüncelerinden dolayı taciz edilemez."

Muâsır medeniyet

Muâsır medeniyetle bir türlü kucaklaşamamızın sebebi, millete tepeden bakan vesayetçi ve otoriter zihniyet sahipleridir. Onlar izin verdiği veya hoşgördüğü ölçüde bir demokrasi imkânı sunuluyor Türk milletine.

Bu yüzden de her özgürlük talebi kuşkuyla karşılanıyor.

Bizimkiler Mirabeau, Rousseau, Locke gibiler yerine McCarthy veyahut Robespierre'ın peşindeler.


29 AĞUSTOS 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Nazlı ILICAK

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...