YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...


  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

"Figüranlar" her şeyi berbat etti; "gerçek aktör" aranıyor

Dünyaca ünlü tarihçimiz Halil İnalcık'ın üzerinde çokça düşünülmesi gereken yakıcı bir saptaması vardır: "Osmanlı tarihi bilinmeden dünya tarihi yazılamaz."

Ortadoğu'da, Balkanlar'da ve Kafkaslar'da yaşanan ve bir türlü dinmek bilmeyen krizlere, gerilimlere ve çatışmalara bakınca, İnalcık Hoca'nın bu saptamasını sadece tarihyazımı sorunu ile sınırlamamak ve yeniden şöyle formüle etmek gerektiğini düşünüyorum: Osmanlı tarihini, deneyimini atlayarak tarih yapılamaz.

Bugün özellikle Ortadoğu'da patlak veren, hem Amerika'nın, hem Avrupa'nın, hem de İslam dünyasının karşı karşıya kaldığı gerilim ve krizlerin kökeninde, Osmanlı'nın tarihten çekilmesiyle oluşan vakum (boşluk) yatıyor.

Osmanlı, İslam dünyasının ve İslam medeniyetinin yegane "aktörü"ydü. Osmanlı tarihten çekildikten sonra, bölgeye her bakımdan bölge dışı güçler ve aktörler yön ve çeki düzen vermeye ve dolayısıyla müslüman coğrafya'da Müslümanlık-dışı projeleri hayata geçirmekle yükümlü "figüranlar" rol kesmeye başladılar ama "figüranlar", kaçınılmaz olarak her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırdılar ve berbat ettiler. Şu an Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar'da yaşanan ve bir türlü bitmek bilmeyen krizler, İslam coğrafyasının, gerçek "sahibi"ni, asıl "aktör"ünü aradığını tüm çıplaklığıyla bir kez daha gözler önüne seriyor.

Bölgeye, bölgenin tarihi, siyasi, kültürel ve toplumsal gerçeklerini, dinamiklerini hiçe sayan bölge dışı güçler/aktörler ve "figüranları" çeki düzen vermeye devam ettikleri sürece, İslam coğrafyası her zaman fokur fokur kaynayacak; geliştirilen tüm strateji ve projeler palyatif ve geçici olmaya ve "fırlama" bir şekilde geri tepmeye mahkum olacaktır.

Çünkü Ortadoğu'da, Balkanlar'da ve Kafkaslar'da yaşanan sorunlar, bir anda patlak veren sorunlar değil; köklü tarihi temelleri olan sorunlardır.

Müslüman coğrafyanın merkezini / çekirdeğini teşkil eden Ortadoğu'da işlerin kalıcı olarak hal yoluna konulabilmesinin tek mümkün yolu vardır: Tarihsel olarak bölgenin en önemli aktörü olan Müslümanlığın asli ve tarihi rolünü yeniden oynaması. Bir ırkın değil, İslam medeniyetinin yegane temsilcisi olan Osmanlı'nın tarihten çekilmesinden sonra, bölge sahipsiz kalmış; asıl aktörünü yitirmiş; asıl aktörün yerini gulyabanileri, "hilkat garibeleri"ni andıran, bu "coğrafya"nın çıkarlarını ve haklarını korumak yerine çarçur eden tuhaf "figüranlar" almıştır.

İslam dünyası, bir yandan iç dinamiklerinde yaşanan ciddi zaaflar, öte yandansa dış dinamiklerin bu zaafları çok iyi görerek İslam medeniyetine son / ölümcül darbeyi vurmaları nedeniyle en azından son bir yüzyıldan bu yana tam bir ölüm-kalım mücadelesi veriyor. Ancak 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren (çoklukla insiyaki olarak) gösterdiği performans, müslümanlığın tarihten çekilmek şöyle dursun, yeniden tarih yapabilecek siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal hayatiyet emareleri gösterebileceğini kanıtladı.

İslam coğrafyasının müslümanlık eksenli böylesi bir hayatiyet emaresi göstermesi kaçınılmazdı. Çünkü hem kendine özgü zengin bir tarih yapmış; hem de modern Batı (Avrupa) tarihinin şekillenmesinde birinci derecede rol oynamış bir medeniyetin büsbütün tarihten çekilebileceğini beklemek elbette ki, büyük bir yanılgıya düşmek ve tarihin işleyiş mantığını, dinamiklerini hiçe saymak olurdu.

İşte İslam dünyasında, müslümanlık, son bir yüzyıl boyunca yok sayılmaya çalışıldı. Ancak burada herkesi şaşırtan şey şu oldu: Müslümanlık ne kadar yok sayıldı ise, müslümanlığın siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal bir dinamik, bir aktör olarak geri dönüşü de o kadar bariz boyutlar kazandı.

Son iki hafta boyunca Ortadoğu'da tarihi olaylar yaşanıyor; zoraki olarak yerleştirilmeye çalışılan "taşlar"ın nasıl bir anda yerinden oynayabileceğini gözler önüne serebilecek türden olaylar bunlar. Düşünsenize: Kudüs'te, Kutsal Topraklar'da çakılan bir kıvılcım, Fas'tan Endonezya'ya kadar İslam dünyasını ayağa kaldırmaya yetti: Fas'ta iki milyon kişinin katıldığı ABD ve İsrail aleyhtarı dev bir gösteri yapıldı. Mısır hâlâ çalkalanıyor. Öte yandan bölgede dün sudan bahanelerle birbirine düşürülen ülkeler bugün bir anda "her şeyi unutmayı" bile göze alarak bir araya geliyorlar. Bölgedeki diplomasi trafiği görülmemiş bir hız kazandı.

Tüm bunların ortaya koyduğu çıplak gerçek şu: İslam dünyasının artık "figüranlar"la varlığını sürdürebilmesi son derece zor. "Asıl aktör", devreye girdirilmediği sürece bölgenin makus talihini yenebilmek ve yüzyıllık kanlı ve travmatik tarihinin sorunlarını kalıcı olarak hal yoluna koyabilmek pek mümkün görünmüyor.

Bunun için yapılması gereken en rasyonel şey, bölge ülkelerinin önlerindeki imkanları, zaafları ve engelleri çok iyi tespit ederek bölgenin kaderinin bölge dışı güçler / aktörler tarafından belirlenmesine son verecek, ayakları yere basan kısa, orta ve uzun vadeli (ikili, üçlü ve bölgesel) işbirliği projeleri geliştirmenin yollarını araştırmaktır. Şu an tam da böylesi bir hareketin ve hareketliliğin gerçekleştirilebileceği bir vasat oluşmuşmaya başlamıştır. Bundan sonra yapılabilecek şey, bu vasatı canlı ve hakim kılabilecek yepyeni siyasi, ekonomik, kültürel ve stratejik vasıtalar (projeler) geliştirebilmenin yollarını araştırmak olmalıdır.


16.EKİM.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Yusuf KAPLAN

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...