YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Öğretmeyen tarih

Ömrü 83 yılı bulan Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana on sene geçti; fakat bu süre boyunca söz konusu birliğin teşkili ve infisâlinin insanlık tarihi bakımından hangi türden bir deneye karşılık geldiği üzerinde durulmadı. Halbuki son dört senesi İkinci Dünya Savaşı sırasında geçen Hitler iktidarının toplam süresi 12 yıldır; ama o zaman dilimini anlata anlata hâlâ bitiremiyorlar ve Nazizmin ne manâ ifade ettiği üzerine yapılan yorumların arkası gelmiyor. Demek ki bir öğreten, öğretmeye çabalayan tarih ve bir de öğretmeyen, gözden kaçırmaya çabalayan tarih var. Yahut şöyle diyebiliriz: Tarihtir, hem sever, hem döver.

İktidar sahipleri yürürlükteki ilişkilerin künhüne varmamızı istemiyorsa gözden kaçırmaya çabalayan tarih iş başında demektir. On yıl öncesine kadar "süper güç" tabirinin kullanılması iktidar sahiplerinin işine geliyordu. Güya dünyada iki adet süper güç vardı. Zaman gelip de bunlardan birinin hiçbir süper vasfı olmadığı (Kalmadığı değil!) ortaya çıkınca ağız değiştirdiler. Şimdi dünyanın on yıl öncesine kadar iki kutuplu olduğunu, artık dünyada tek kutup kaldığının ifade edilmesini tercih ediyorlar. Bununla tahakküm mekanizmasının gözden kaçırılmak istendiği besbellidir. Eğer "süper" kelimesi Sovyetler Birliği çöktükten sonra da muhafaza edilmiş olsa idi, artık dünyada tek süper gücün hükümran olduğu söylenmek zorunda kalınacaktı. Böylece küreselleşmenin sırrı çözülmüş olacak, giderek süper olarak tesmiye edilen gücün bir devlet (ABD) olmadığı, bu isme ancak belli bir finans kapasitesinin yaraştığı anlaşılacaktı.

Peki, adlandırmaya gösterilen bu özen anlaşılması gereken şeyleri anlamayı imkânsızlaştırıyor; en azından zorlaştırıyor mu? Hayır, anlamak isteyen biri varsa o hangi isim altında sunulursa sunulsun olan biteni anlamayı başarabiliyor. Anlamak, elbette önemli bir şey; ama ne yazık ki her şey değil. Anladıktan sonra 'işine gelirse' anlatmak ve olan biten karşısında belli bir tavır almak gerekiyor. İşte adlandırmanın kaydırılması buralarda işlev yükleniyor. Uygun adlandırmalarla olan biteni kabul edilebilir bir kıyafete büründürebiliyor, insanları belli bir yönde davranmaya ikna edebiliyorsunuz.

Aynı durumun baş kaldırmayı mı yoksa boyun eğmeyi mi icap ettirdiğine o durumu adlandırışımız yüzünden karar veriyoruz. Dile hakim olan duruma hakim oluyor. Unutmamalı ki duruma hakim olmak demek insanları kaba kuvvete baş vurarak zabt u rabt altında tutmak demek değildir. Bunun bilincinde olan iktidar sahipleri kaba kuvveti kullanmış olmakla yetinmezler. Yetinmedikleri için de öğreten tarihin yanı sıra bir de öğretmeyen tarih icat etmişlerdir. Bu tarih faşizmi İtalya dışında bir çok ülkeye teşmil eder, Sovyetler Birliği'nin süperliğine karar verir ve Türkiye'de bir "irtidâd" vakıasının yaşanıp yaşanmadığını konuşma serbestisini kimseye tanımaz.


19 Mayıs 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

İsmet Özel

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...