T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Statükoyu tağyir ve tebdil suçu!..

Demirel'i de diğer eski siyasetçilerle birlikte "yasaklı" statüsüne sokan 1982 Anayasa referandumu ertesinde, Güniz Sokağı ziyaret etmiştim..

Demirel, İslamköy'den gönderilen bir mektubu göstermişti bana..

Şöyle deniliyordu..

-Sayın Başbakanım.. Komünistlerin ve bölücülerin propagandaları, memleketiniz İslamköy'de etkili olamadı.. Biz, Anayasa'ya yüzde 92 oranında evet oyu verdik.. Arz ederim..

Demirel bu mektubu okuduktan sonra bana dönüp, şu yorumu yapmıştı..

-Bu adam ya beni anlamamış, ya da benimle dalga geçiyor!..

Sonra birlikte kahkahalarla gülmüştük..

Önceki gün Mesut Yılmaz'ı televizyonda izler ve "statüko"ya karşı nasıl bir mücadele verdiğini dinlerken, aynı cümle dilimin ucuna geldi..

-Bu adam ya statükoyu anlamamış, ya da bizimle dalga geçiyor, dedim kendi kendime..

Daha önce de yazmıştım..

1985 seçimlerine yakın günlerdeydik.. Bir ortak dostun davetinde, bir araya gelmiştik.

Mesut Yılmaz'a sormuştum..

-Şu Gümrük Birliği'ne, ANAP olarak neden karşı çıkıyorsunuz?.. Avrupa Birliği'ne başvuruyu Özal'ın ANAP'ı yaptı.. Siz şimdi bu bayrağı, DYP'ye kaptırıyorsunuz.

Mesut Yılmaz sakin sakin, şu gerekçeyi vermişti..

-Gümrük Birliği'ni yerli sanayiciler istemiyor.. Neden onlarla arayı açayım?..

Yine sormuştum..

-Özelleştirme, Özal'ın ANAP'ının Türkiye gündemine soktuğu bir konu.. Neden özelleştirmeleri engelliyorsunuz?

Yılmaz buna da, şu gerekçeyi sürmüştü..

-Özelleştirmeyi, kamu işyerleri sendikaları istemiyor.. Neden sendikalarla aramı açayım?

Son sorum da, "Güneydoğu sorunu"na ilişkindi..

-Neden Güneydoğu'ya siyasi çözüm için çaba göstermiyorsunuz? Sorunu, terör unsurundan soyutlayıp, çözüm üretmek şart değil mi?

Bu soruya da Yılmaz'ın cevabı şöyleydi.

-Güneydoğu'ya siyasi çözüm, askerin hoşuna gitmiyor.. Neden askerle aramı açayım?

Şimdi Mesut Yılmaz, 2001 yılında çıkıp, "statüko bize karşı mücadele açtı" benzeri "laf"lar söylerken, nasıl şaşıp kalmayalım?

Ya "28 Şubat"ın atanmış başbakanı Mesut Yılmaz'ın, "hukuk siyasallaştı" diye yakınmasına ne demeli?

Aslında Mesut Yılmaz türü politikacıların laflarını irdeleyip, bunlardan bir anlam çıkartmaya uğraşmak, abesle iştigalden başka birşey değil..

Belki "statü" ile "statüko"yu karıştırıyor..

Belki "statüsü"nün tehlikede olduğunu gördüğü için, "statüko" diye birşeye saldırmayı, aklın gereği sanıyor..

Bir Fransız hikayesi vardır ya..

Bir kadın, çok açık saçık giyinirmiş.. Hatta iç çamaşırı giymezmiş eteğinin altına..

Ama çok mahçup ve çok da muhafazakarmış..

Bir gün pazarda alış-veriş ederken ayağı takılıp, yere düşmüş..

Telaşla, bir anda fırlayıp açılan eteğini indirmiş..

Ama yine de içini bir şüphe kaplamış..

-Ya birisi, birşey gördüyse?

Kendisini izleyen bir tezgahtara sormuş..

-Nasıl.. Çevikliğimi gördünüz mü?

Tezgahtar, gülerek cevap vermiş..

-Madam.. Bizim köyde ona çeviklik değil, kıç derler..

Bizim köyde de, Mesut Yılmaz'a "damardan statükocu" denilir aslında..

İnanılır şey değil..

Mesut Yılmaz, statükoya karşı mücadelesini sürdürmek için, ilk fırsatta Cumhur Ersümer'i yeniden bakan yapacakmış..

Aslında savcılar, Yılmaz'a, "statükoyu tağyir ve tebdil suçu" işlemekten, dava açmalıdır..

ŞAKA

Acaba ne dedi?

Devlet Bahçeli, MHP grup toplantısında "birileri"ni suçlamış..

-Bazı kamu görevlilerinin ve siyasetçilerin de içinde yer aldığı yolsuzluk ve usulsüzlükler, toplumda kamu yönetimine ve siyasete karşı güvensizlik ve soğuma duygusu yaratıyor, demiş..

Bahçeli'nin bu konuşmasını birlikte dinleyen Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Özkan, çok sevinmişler..

-Bizim ortak, muhalefete amma da ağır çattı, demişler..

KLEPTOKRASİ

Bunlar artık gitmelidir!..

Evrensel bir ahlak kuralıdır.. -Düşmüş adama vurulmaz!..

Şu anda cezaevinde bulunan, eski banka patronları, medya kralları, siyaset ağaları, güç ve itibar sahibiyken, bunlarla sonuna kadar mücadele ettik..

Artık bunlar, bizim değil, savcıların ve yargıçların ilgi alanında..

Ama bilelim ki iş bitmedi..

"Kokuşmuşluk", siyaset ve idare ayakları ile hâlâ sürmekte..

Şu anda cezaevlerinde, "hortumculuk"tan ötürü tutuklu olanlar, bunları tek başlarına yapmadılar..

Bankalar boşaltılırken, yasalar çiğnenirken, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Hüsamettin Özkan, bunlarla el-ele, kucak-kucağaydılar..

Bu isimlerin hâlâ iktidar sahibi olmaları, soruşturmaların sonuna kadar gitmesini de engelliyor.

Daha da önemlisi, şu ya da bu şekilde "iktidarlara bağımlı medya", özgür, bağımsız ve bağlantısız habercilik yapamıyor.

Çünkü "herkes"in, Ankara'da bir takıntısı var..

Eğer gerçekten "temizlik" istiyorsak, bu iktidar kadrosu, A'dan Z'ye kadar, koltuklarından uzaklaştırılmalıdır..

Bu, medyanın da özgürleşmesi için bir ön-şarttır..

Bu gerçeği görmemek için, görme özürlü olmak gerekir..


2 Mayıs 2001
Çarşamba
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED