T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

G Ü N D E M

Entelektüel kızıyım

Herkes babasının elini tutup gezerken o babasının elinden tutup yıllarca eli ayağı oldu. Weber üzerine çalışırken Brandenburg, Cevdet Paşa'yı incelerken saz eserleri dinliyor...

Sosyoloji Profesörü Ümit Meriç, bütün sermayesini beynine harcayan bir babanın, Cemil Meriç'in kızı. Hayatını babasının hayatına monte etmiş cefakar bir çocuk. Cemil Meriç gözlerini kaybettiğinde sekiz yaşında olan küçük Ümit, diğer çocuklardan farklı olarak babasının elinden tutarak, onu ilim sohbetlerine taşıdı. Kırkbir yaşına kadar hemen hergün dergi, kitap, gazete okuyarak, anlattıklarını kağıda geçirerek babasının eli ve ayakları oldu. Ümit Meriç, babasının acılarına, mutluluklarına, isyanlarına, teslimiyetlerine tanıklık etti. Fransız Dili ve Edebiyatı'nın üçüncü sınıfında iken fikir değiştiren Meriç, babasının yolunu tuttu. 1969'da İ.Ü Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde asistan olarak başladığı akademik hayatını Bölüm Başkanı olarak 2000 yılına kadar sürdürdü. 31 yıllık hizmetin ardından emekliye ayrılan Ümit Hanım'ın ilk işi tesettüre girmek oldu. Babası ölmeden önce, hayatını filme alan yönetmen Aziz Yazan ile evlenen Ümit Meriç'in Fevziye Hazal isminde bir kızı oldu.

Baba tarafı Rumelili

Ümit Meriç'in baba tarafı Rumelili. Meriç Irmağı'nın öte yakasındaki Dimetoka'dan. Dedesinin dedesi Dimetoka'da müftülük yapan Hafız İdris Efendi. Dedesinin babası Kaymak Ahmet Efendi tüccardır. Cemil Meriç'in babası Mahmut Niyazi Bey Dimetoka'da hakimlik yaparken akrabası Zeynep Ziynet Hanım'la evleniyor. Balkan Savaşları'nın yakıcı rüzgarı Meriç ailesini, Hatay'a kadar sürükler. Cemil Meriç 1916'da Reyhanlı'da doğdu. Yabancı Diller Yüksek Okulu'nu 1942'de bitiren Cemil Meriç, Coğrafya Öğretmeni Fevziye Menteş ile evlendi. Bu evlilikten Mahmut Ali ve Ümit Meriç dünyaya gelir. 16 Aralık 1946'da Zeynep Kamil Hastanesi'nde doğan Ümit Meriç'in ayağı uğurlu gelir. Cemil Meriç Edebiyat Fakültesi'nde Fransızca Okutmanı olarak göreve başlamıştır.

Ümit Hanım'ın anne tarafı Menteşoğulları'ndan. Ankara Savaşı'ında Timur'un yanında yer alan Menteşoğulları'nın bir kısmı Safranbolu'nun Bulak Köyü'ne sürgün edilir. Ümit Meriç'in dedesi Ali Haydar Efendi, Maraş, Girit ve Beyrut'ta, Konya'da hakimlik yapıyor. Ümit Hanım'ın dayısı Dr. M. Emin Bey, 1916'da Bağdat'ta tifüsten vefat ediyor. Diğer dayısı, Reşit Bey, Caddebostan'daki Reşit Bey Plajı'nın sahibidir. Mahlukata karşı şefkat duygusunu annesinden aldığını belirten Meriç, "Annem adalet duygusu gelişmiş bir insandı. Mahlukata şefkati annemden öğrendim. Ayrıcalık yapmama duygum çok gelişmiştir. Osmanlı hakim kızından bana geçen bir özellik bu" diyor.

Şişli Terakki bana yabancıydı

Dayısı Reşit Bey tarafından Şişli Terakki Lisesi'inin ilkokul bölümüne ağabeyi Mahmut Ali'yle birlikte beşbuçuk yaşında yatılı olarak verilir Ümit Hanım. Bu okulda dört yıl okuyan Ümit Meriç, son bir yılı Üsküdar'daki Sultantepe İlkokulu'nda tamamlıyor. Anne ve baba özlemiyle başını yastığa koyarak içli içli ağlayan Ümit Meriç, Şişli Terakki'de geçen yıllarını anlatıyor: "Çocuk anne kokusuyla büyümeli. En yakın okul, yayan 25 dakikalık mesafedeydi. Bu nedenle dayım bizi Şişli Terakki'ye yatılı olarak verdi. Beşbuçuk yaşındaki bir çocuğun 5 gün annesinden ayrı olması onun ruhunda yaralar açabilir. Şişli Terakki'de İstanbul ve Anadolu'nun zengin aile çocukları okuyordu. Benim çevremin o çevreden farklı olduğunu biliyordum. Ben fakirlikle özdeşleştirilen ahşap bir evde oturan, muhteşem kütüphanesi olan, hayatını beynine harcayan bir adamın kızıydım. Bu okulun havasını kendime hep yabancı hissettim. Ağabeyim ayrılınca ben de ayrıldım."

Babam kör olunca ağladım

1954'de Çatalca'da akrabalarını ziyaretten dönerken merdivenlerde sendeleyerek düşen Cemil Meriç, "Fevziye galiba ben kör oldum" sözleriyle gözlerini kaybeder. Çocukluğundan beri miyop gözlüğü kullanan Cemil Bey için büyük bir yıkım olur. 8 yaşındaki Ümit Meriç'in de hayatındaki ilk şoktur. Ümit Hanım, İstanbul'dan vapurla, elinde bastonu ve bavuluyla başarısız sonuçlanacak olan bir ameliyat için Paris'e hareket eden babasına el bile sallayamaz. Bir çocuğun babasına el sallayamamasının burukluğunu yaşayan Ümit Meriç, yaşadığı şoku, "Babamın gözlerini kaybetmesi hayatımın en büyük hüsranıdır. 8-9 yaşındaki çocuğun babası elinden tutar, tam tersi ben babamın ellerini tutardım. Kaldırım iniş çıkışları benim için kâbustu. Babam sendelediği zaman sinirlenirdi. Babam körlüğünü felç olana kadar kabullenemedi, bir utanç, bir isyan nedeni olmuştur. Felç olunca körlüğüne de şükretti, yüzü inanılmaz derecede aydınlandı. Çok iyi huylu bir hasta oldu. Teslimiyeti yüksek boyutlarda idi, eski isyan dönemini geride bırakmıştı. Felç babamı mutlu etti. Onu felç olduktan sonra çok az mutsuz gördüm" söyleriyle anlatıyor.

İrfan meclislerinde pişti

Ümit Hanım çocuk yaşta, babasının koluna girerek pekçok seçkin insanın katıldığı ilim ve irfan sofralarından nasiplenir. Ümit Meriç profesör olmayı ortaokulda iken kafasına koyuyor: "Ortaokulda profesör olmaya karar vermiştim. Allah da nasip etti. Titrimin hiçbir ehemmiyeti yok benim için. Allah'ın kulu olmaktan daha büyük bir şeref yok. Babama gelenler seçkin insanlardı. Seçkin insanların profesör olması gerektiğini düşünüyordum. Babamın titri yoktu. Belki babamın bu eksiğini kapatma düşüncesi de olabilir."

Namaz kılarak dinlenirim

TV hayatımın dışında. Namaz kılarak dinlenirim. Namaz saatini geçirirsem ruhumu hafakanlar basar. İlk defa gittiğim her yer bana ilginç gelir. Şiiri çok severim. Doğrusu Tanpınar'ın şairliğini sevmem.. Ama Nazım'ı severdim. Atila İlhan'ın romanlarını severim. Babamdan sonra en sevdiğim yazar Tanpınar'dır. Üniversite yıllarında Nazım'ın Memleketimden İnsan Manzaraları'nın baş kısmını çok beğenmiştim. Sosyolojiye yeni başlayan beni Anadoluya taşıdığını hissettim. Uğursuzluğa inanmam. Sıkıntıları ve ferahlıkları yoğun yaşarım. Izdırapların da insan ruhu için fevkalade eğitici ve faydalı olduğunu düşünüyorum. Çok da ızdırap çekmişimdir.

Ben bir melomanım

BEN bir melomanım. Müziği severim. Weber üzerine çalışırken Branderbung Konçertosu'nu, Cevdet Paşa üzerine çalışırken klasik saz eserlerini dinlerim. Umreden döndükten sonra Medine imamlarının okudukları Kur'an-ı Kerim kayıtları var. Onları dinliyorum. Kızım dolayısıyla Jennifer Lopez de dinliyorum. Fevzi Arslangil'in piyano ile çaldığı klasik saz eserlerini zevkle dinliyorum. Eskiden piyanoda alaturkayı sevmiyordum. Mahir İz'in yeğeni Nazan İz Hanım'ın piyanosundan Şararabam Peşrevi'ni dinlemeye bayılırım. Annemin de söylediği şarkılar beni etkiler. Mesala "Perişan saçlarım aşkımın bağıdır/İncecik telleri aşkımın ağıdır" gibi ya da "Çürüttüm otuz iki mendili/Bulamadım o yarimin dengini".

Geç evlenmem bir kaderdi

Özellikle bekledim diyemem. Bu bir kader. Ama hayatımı babamın hayatına monte ettiğim için, herkes de bunu biraz bildiği için evlenmem beklenmedik bir şey olurdu. Evlenseydim babam da ben de mutlu olmazdık..Babam evlenmemi pek istemezdi. Annem çok isterdi. Babam bu konuyu daima geçiştirirdi.

HERKES ÂŞIK OLMALI

Aşkı çok severim. Hz.Muhammed'e âşığım. Normal aşkın Resulü Ekrem Efendimiz'e ve oradan Cenab-ı Hakk'a götüren yolda çok gerekli duraklar. Tavsiyeyle olmaz ama herkese âşık olmasını tavsiye ederim. Özellikle yıldırım aşklarına büyük saygım var. Cenab-ı Hakk'ı çok seviyorum. Duaya büyük önem veriyorum.

İÇİMDE BİR SERTLİK VAR

Çok sabırlıyımdır. Yüzüm yumuşaktır, ama içimde sert bir taraf vardır, hiçbirşeyi unutmam, müsamaha limitim geniştir. Lisedeyken iyi koşardım. Ciğerlerim geniştir. Basket ve voleybol oynadım. En çok görmek istediğim yer Hicaz'dı, Allah nasip etti. 54 yaşına kadar geçirdiğim hayat bir yana Hicaz'da geçirdiğim 15 gün bir yana.

EMAİLLE İLETİŞİM SOĞUK

Bilgisayara alışamadım. Yazılarımı elimle yazıyorum. Mektupları e-mail yoluyla değil, yazarak postaya vermek bana romantik geliyor. Gönderirken içine bir öpücük kondururum, iyi geliyor bana. Eskinden çok erinirdim, şimdi zevk alıyorum. Bilgisayarla iletişimi buz gibi buluyorum. İnsanlararası ilişkilerde ruhumu yansıtmıyor.

NEŞELİ BİR İNSANIM

Neşeli insanımdır. Çok espri patlatırım. Hayatı ti'ye almam, ciddiye alırım. Kasvetli bir insan değilim. Ümitvarım. Ümit vermeyi severim. Yürüyüşü, yüzmeyi, seyahati severim. 2 sene önce Hazal'la 8 bin km yol yaptık. Üzülerek söylüyorum, Güneydoğu'yu görmedim, Antep'ten doğusuna gitmedim. Bu benim için ayıp.



27 Mayıs 2001
Pazar
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED