T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kadının laikleşmesi

Akademisyen bir köşe yazarı şöyle diyor: "Kentleşme, eğitimin yaygınlaşması, Medeni Yasa, ekonomik gereksinmeler, kültürel değişimler.. derken şimdi kadın toplumsal yaşamın neredeyse tüm kılcal damarlarına nüfuz etmiş durumda. Bu toplumsal yaşamda demokratikleşmeyi, katılımı ve laikleşmeyi de birlikte getirecek bir değişimdir. Kendisiyle aynı işi yapan, aynı sorumlulukları paylaşan, aynı geliri kazanan kadına, 'Mirasta sana yarım pay düşüyor, istersem seni döverim, ticaret davasında erkek varken sen tanıklık yapamazsın, istersem sokağa çıkmana izin vermem,' diyecek erkek sayısında bir düşme olmalıdır. ('Kadın yönetici fitneye yol açar,' diye Çiller'in başbakanlığına karşı çıkanlar oldu, ama pek ciddiye alınmadılar. Gerçi Çiller yönetiminin bu yargıyı haklı çıkardığını söylemek de mümkün gözüküyor!) Kızlarımız okumalı ve iş sahibi olarak toplumsal yaşama katılmalıdır. Kadının özgürleşmesi ve toplumun laikleşmesi için daha iyi bir formül bilmiyorum."

Bu ifadeden anlaşıldığına göre yazar, laikliği bir devlet tavrı olarak değil (veya bununla beraber) bireysel bir tutum olarak görüyor. Devletin ve çağdaş toplum hayatının da katkıları/zorlamaları sayesinde kadınların gittikçe laikleşeceklerini, yani hayatlarını yöneten kuralların din ile bağlantısını koparacaklarını bekliyor. Yazara göre bu beklentinin hem meşruiyet hem de imkan yönünden dayanağı ise din kuralları ile çağdaş hayatın bağdaşamaz oluşudur.

Bize göre din kuralları ile çağdaş hayatın bazı yönlerinin bağdaşmaz oluşu din adına bir kusur değildir, dinin varoluş amaçlarından biri de, geldiği ve uygulandığı zamandaki (çağdaki) çirkin, kötü, uygunsuz, İslam insanına yakışmayan kural ve uygulamaları ortadan kaldırmak, ıslah etmek, düzeltmektir. Faizcilik, eşcinsellik, zina, sömürü, alkollü içki ve uyuşturucu kullanımı, kumar, israf, hukuk ve ekonomide adaletsizlik... çağdaş ve yaygın diye dinin de bunlara uyum yapması, bunlarla uzlaşması, bağdaşması beklenemez.

Laik tavırlı bir devlet düzeni içinde başka inanç ve hayat tarzlarına sahip insanlar gibi Müslümanlar'ın da, kendi inanç ve hayat tarzlarını sürdürme imkanları olmalıdır. Bunun ötesi eğitim ve güzellikte, iyilikte yarış meselesidir. Laikleşme adına Müslüman ve dindar kadınların, kendilerine çağdaş diyen diğer kadınlar gibi olmalarını ve yaşamalarını istemek haksızlıktır; din ve vicdan özgürlüğü ilkesi ile bağdaşmaz.

Verilen örneklere gelelim:

İslam miras hukukundaki kadın erkek farkı, yükümlülük ve sorumluluk farkına bağlıdır. Bu ikisi arasında bir denge kurulmuştur.

Müslüman erkek karısına, "canım isterse döverim, dışarı çıkmana izin vermem..." diyemez; bunlar erkeğin canının istemesine bırakılmış değildir. İslam kadın dövmeyi farz veya sünnet kılmıyor ki, bu kötü davranış ortadan kalkınca din gitmiş, laiklik gelmiş olsun. Tam aksine İslam'ın amacı, kadının dövülme ve ezilmesini engellemek olduğu için bunlar gerçekleştikçe İslâmîleşme de gerçekleşmiş olur.

Namaz, öğrenme, ana baba ziyareti gibi dînî ödevler, aile yuvası kurulurken yapılan sözleşmeler, örf ve âdete bağlı uygulamalar, izin konusunda da geçerlidir.

Ticaret davalarında kadının şahitliği, erkeğin bulunmamasına bağlı değildir. Hakkın zayi olmaması için, tanıklığını ifade eden kadının yanında, yanılırsa düzeltmek üzere bir kadının daha bulunması -belki de o günün şartları böyle gerektirdiği için- istenmiştir. Öte yandan kadın mahkemede hakim bile olabilmektedir.

İslam'da kadının devlet başkanı olmasını yasaklayan kesin (ihtilafsız, yorumu tek olan) bir nas yoktur. Ancak uygulamada kadının devlet başkanı olmasına hoş bakılmamış, imkan tanınmamıştır. Çağdaş dünyada devlet başkanı ve başbakan olan kadın sayısı ile erkek sayısı göz önüne alınırsa Müslümanlar'ın tutumlarının çağdaş olduğu da ortaya çıkmaktadır.

Sayın yazara bir bilgi notu vereyim.

İslam'a göre bir Müslüman, bağlayıcı bir din kuralını uygulamaz ise günahkâr olur, inkar ederse (ben bunu kabul etmiyorum derse) Müslümanlık'tan ayrılmış bulunur. Herhangi bir çağdaş uygulamayı, din kaynaklarına göre meşru bulur, yorumla meşrulaştırır ve uygularsa laik olmaz ve dindarlığına da zarar gelmez. Şu halde laik tavırlı bir devlet düzeninde dindar bir Müslüman (kadın ve erkek), bazen devletin -bağlayıcı ve zorlayıcı olmayan- kurallarını uygulamayarak, kendi kurallarına uygun bulduğunu ise uygulayarak dindarca yaşamaya devam eder, edebilir, hayatını yönlendiren din kurallarını başkalarıyla değiştirmek durumunda kalmaz.


27 Mayıs 2001
Pazar
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED