YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Gündem

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 


'Benim için de andıç yazıldı!'

1998 başında, Sayın Yılmaz tarafından bana MİT Müsteşarlığı teklif edildiğinde benim hakkımda bazı düzmece belgeler hazırlandı. Bunlardan birisi Sayın Çevik Bir tarafından yazdırttırılmıştır. Yani ilk andıç benim için yazıldı.

Sizin düğmeye basmakla ne ilginiz var. Böyle bir pozisyonda mısınız?

Siz de böyle sorduğunuza göre ortada bir anlamsızlık var. Düğmeye basmak dediğiniz büyük bir devlet operasyonudur. Herhalde Sayın Tantan'a, Sayın Temizel'e, jandarma kuvvetlerine ben etki etmedim. Düğmeye basmak en yetkili makamın talimatı demektir.

Peki düğmeye basan gücü nasıl tanımlamak lazım?

Yolsuzluk operasyonlarıyla ilgili olarak, düğmeye Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bastığından hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Bu işlem, emir-komuta zinciri içinde mi oldu?

Evet, ordunun gelenekleri içinde. Ama bugün çok ciddi bir şekilde üzerine gidiliyorsa bunun çok nedeni var. Mesela, kimsenin gücü Sayın Tantan'a baskı yapmaya yetmiyor...

Ama o da nihayet bir politikacı ve bir genel başkanı var...

Onun hiç etkisi olmadı. En ufak bir kuşkunuz var mı? Bakın suça bulaşmış herkesin hedefi bugün Tantan. Ben bir süredir Sayın Tantan'ın başına bir şey gelmesinden bile endişe ediyorum.

Banka operasyonlarıyla Demirel'in aile fotoğrafı dağıtıldı. Beyaz Enerji Operasyonu ile de Mesut Yılmaz'ın fotoğraf albümü mü dağıtılmak isteniyor?

Şahsen Mesut Yılmaz'ın bu işlere bulaştığını düşünmüyorum. Hâlâ bu inancı korumaya çalışıyorum. Ama çevresinde Yılmaz'a menfaat ilişkileriyle bağlanan siyaset dışı bir yapı var. O da bunlara mecbur. Eğer Mesut Yılmaz 1999 seçimlerinde yüzde 13 değil 33 alsaydı o zaman herkesi temizlerdi ve ben de yanındaydım. Siyaset güç ilişkisi. Yüzde 13'e indiğiniz zaman koltuğu korumak için bu insanlara razı oluyorsunuz. Güçlü bir liderin çevresinde bunlar olmaz.

Mesut Bey, Mavi Akım Projesi'ne sahip çıkarken "Bu projeye karşı çıkanlar 30 yıllık Rusya ilişkilerini kökünden bozarlar" dedi. Pozisyonunu neden bu kadar riske etti?

O da zayıf olmasından. Şimdi de bütün olup bitenleri bu projeye sahip çıkmasına bağlıyor. Beni de bunun için suçladı...

Siz de bir yıl kadar önce, "ABD Yılmaz'ı Mavi Akım'dan dolayı sildi" dediniz. Bunu her yerde konuştuğunuz için size kızmış olabilir mi?

Bakın ben 1,5 yıldır Mavi Akım konusunda mangalda kül bırakmadım. Haklıyım. Bakü-Ceyhan petrol boru hatları Türkiye'yi 21. yüzyıla taşıyacak tek ve en önemli proje. Çünkü bu hattan geçen petrolün yüzde 20'si işletme payı olarak bizim olacak. 75-100 milyon varil petrolden alınacak bu pay bizim yıllık ithal ettiğimiz petrolden daha çok. Türkiye petrole hiç para vermese ekonomik olarak nereye gider, hiç düşündünüz mü? Bakü-Ceyhan'ı kim desteklerse onun yanındayım, kim karşı çıkarsa onun düşmanıyım. Bu projeyi Amerika desteklediği için Amerika'nın yanındayım.

Hangi Amerika? Devlet mi yoksa şirketler mi?

Tabii.. Amerikan şirketleri Bakü-Ceyhan'ı istemiyor, hükümeti istiyor. Başarılı da oldular. Bakü-Ceyhan artık palavradır. Rusya, Kazakistan petrolünü ve Türkmen doğalgazını garanti altına aldı. Artık, Bakü-Ceyhan'dan geçecek ne petrol ne de doğalgaz var. Sayın Yılmaz da Mavi Akım'ı destekleyerek bu hattı sabote etti ve Rus politikalarının tahakkümü altına girdi. Hiç olmazsa İran'dan gelecek doğalgazı da alarak seçeneği çoğaltmak gerekiyor.

Peki düğme bunun neresinde şimdi: Gerçekten Amerika bu işten dolayı Sayın Yılmaz'a kızıp onu defterden sildi mi?

Benim kanaatime göre evet.

Siz bu enerji işleriyle neden bu kadar ilgileniyorsunuz? Servis verdiğiniz şirketler falan mı var?

Hiçbiriyle ilgim yok, benim bu işe özel ilgim var. Enerji işi strateji işidir. Dünyanın her yerinde enerji konusu merkezi hükümet tarafından planlanır. Bunun yapmayan tek ülke Türkiye'dir...

Nasıl olur? Devletin en çok hakimiyet kurduğu sektör enerjidir. Bütün bunlar özel sektör tarafından mı planlanıyor?

Tabii, özel sektör tarafından planlanıp, pişirilip devlete plase ediliyor. Bilhassa, Cumhur Ersümer dönemindeki yatırımlar, ihale yaratmak için çıkartılmış işlerdir. DPT'nin hiçbir projeyi onaylamamasının nedeni de budur.

Ama öyle bir şey söylediniz ki, Mesut Bey haklı. Siz de düğmeye basanlarla aynı şeyi düşünüyorsunuz.

O zaman olabilir! Ama eğer öyle düşünürseniz bunu 1,5 yıldır söylediğimi hatırlatırım. Ben ağzımdan çıkan her lafın devlet tarafından çok iyi takip edildiğinin farkındayım. Sadece benim sözlerim değil sizin yazılarınız da... Devleti devlet yapan da bu hafızadır. Benim enerji konusunda öteden beri söylediklerim de bu anlamda etkili olmuştur.

DPT, YPK Sayıştay... Bir sürü denetim noktası var. Buna rağmen Enerji Bakanlığı'nda ihalelerden nasıl menfaat sağlanıyor?

Bakın yine Mavi Akım'dan örnek vereyim. Bu proje 501 kilometre olarak ve 339 milyon dolara, anahtar teslimi olarak projelendirildi. Anahtar teslimi olunca fiyat bir daha değişmez. Arkasından proje tadilatı yapılarak hat 440 kilometreye düşürüldü. Yani 61 kilometre kısaldı. Şimdi km. başına yaklaşık 500 bin dolar düşüyor. 61 kilometreyi kısalttığınız zaman kafadan 30 milyon dolar kazanıyorsunuz demektir. Kim kazanıyor? Anahtar teslimi verdiğiniz için ihaleyi verdiğiniz firma kazanıyor bu parayı. Hırsızlığın en büyük boyutu burası.

İhaleyi veren bunu bilmiyor mu?

Bilmez olur mu, bilmez olur mu... Bilmiyorsa da suçlu çünkü görevi ihmal etmiş demektir. Biliyorsa hırsız şebekesinin içinde. Kompresör fiyatında da iki misli fiyat verilerek yüzde yüz yalan söyleniyor. Ölçüm istasyonu için 12,5 milyon dolar ödendi asıl maliyeti 1,5 milyon dolar...

Bir siyasi danışman olarak bu konular sizin için fazla teknik değil mi? Nereden biliyorsunuz bütün bunları?

Nereden... Gelen bilgileri cesur bir şekilde konuşabildiğim için devletin içindeki temiz bürokratlar bana bilgi ulaştırıyorlar. Bunları kim yazarsa, kim söylerse ona ulaştırırlar. Bana gelen çok önemli belgeler isimsiz olarak postadan çıkar. Ve ben herkese analiz satarım. Anavatan Partililer'in anlayamadığı da bu. Bilgi vermeyi casusluk olarak yorumluyorlar.

Lafı ağzımdan aldınız. Sizin için bir de ABD casusluğu lafı çıktı. Danışmanlığı biraz abartmış olabilir misiniz?

Bu çağda Amerika'nın casusa mı ihtiyacı var. Karı-koca mahremiyetinden iç çamaşırına kadar herşeyi biliyor Amerika. Olsa olsa analize ihtiyacı vardır.

Siz, uzun bir süre bu tür bir ilişkiyi Mesut Bey'le kurdunuz Sonra bir gün birdenbire işinize son verildi. Haddinizi aşmıştınız galiba...

Şöyle oldu. 20 Mart 1998'e yaklaşırken Sayın Yılmaz'ın o pırpır hikayesinden olayı askerlerle arası açıldı. Ağzından çıkan kelimeleri tartamadığı için amacını aşan lafları oldu. O gün Genelkurmay'da bütün komutanlar toplantı yaptı. Yaşar Topçu da "Darbe oluyor" diye ortalığı ayağa kaldırdı. Ben bunu haber alınca konuta gittim ve Topçu ile orada fena halde kavga yaptık. O akşam ordudan, çok açık bir şekilde Mesut Yılmaz'a güvenlerini yitirdiklerini ifade eden muhtıra gibi açıklama geldi. Genelkurmay açıklamasından sonra konutunda sadece 9 kişi vardı. Ben de "Bu sözler Çiller'e söylense yanında 100 kişi olurdu, bu partinin üçte ikisi cüruf" dedim. İşte bu konuşmam basına yansıdı ve benden tekzip etmemi istediler, yapmadım. Sonra, kovulmam için imza toplayıp Mesut Bey'in önüne koydular. O da bana telefon açtı.. "Millet kelleni istiyor ben de çok sıkıştım. Bu ortamda bir kişi bile istifa ederse çok zor durumda kalırım" dedi. Ben de bunun bir şantaj olduğunu, kendisine sadece yardım etmek istediğimi ve de bu kişiliksiz adamlarla bir yere gidemeyeceğini söyledim. İstifa ettim. Ama çok ilginçtir o aleyhime imza atan 50 küsur kişiden 47'sini milletvekili listesine koymadı. Ben de listeye girmesine rağmen, Ülkü Güney'in rakibine Bayburt'ta ücretsiz kampanya yaptım ve kaybetmesini sağladım.

Sizin işsiz kalmanıza 28 Şubat neden oldu yani...

Ben Mesut Bey aleyhine bildiri yayınladıkları için o dönemin komutanlarıyla ilişkimi kestim, hâlâ konuşmuyorum! Bakın sonra ben de bir "muhtıra" yedim. Yalım Erez hükümeti kurulurken TSK, bu hükümetin kurulmaması için sert bir açıklama yaptı. Basın dahil herkes "Bu açıklama kime?" diye sordu. Erol Özkasnak, "Erhan Göksel'e" diye açıklama yaptı.

Mesut Bey bunu birkaç kez daha yaptı yani, önce konuştu, sonra geri adım attı. Neden?

Evet bunu yapıyor. Mesela benim için de geçen gün bir arkadaşıma "Yahu o benim danışmanım değildi, yanımda gezerdi" demiş. Ama, yarın "Ben Erhan düğmeye bastı demedim" diyebilir. Ben kendisine çok bağlandım, çok güvendim. 1996'da Anayol kurulduğunda da bana dışarıdan Bakanlık teklif etmiştir. "Bu benim yapabileceğim bir iş değil" diyerek reddettim.

Daha sonra sizi kovmasının nedeni bu olabilir mi?

Yok o başka. O konu, 1998 başına, MİT Müsteşarı atamasına dayanıyor. O arada Sayın Yılmaz tarafından bana bu iş teklif edildi. Mesut Bey'in kafasındaki birkaç adaydan biriydim. O zaman benim hakkımda bazı düzmece belgeler hazırlandı. Bunlardan birisi Sayın Çevik Bir tarafından yazdırttırılmıştır. Yani ilk andıç benim için yazıldı. Ama, Genelkurmay buna sahip çıkmadı çünkü o sırada ilişkilerim sayesinde bunu önledim. Bunu yazan kişi o sırada Başbakan'a danışman olarak verilen komutandır. İsmini zikretmeyeyim.

Zikretmiş kadar oldunuz... Ben MİT Müsteşarlığı işine takıldım. Şaka yapmış olmasın. Size açık açık teklifte bulundu mu?

Tabii tabii açıkça, diye sordu. Benim yapabileceğim bir şey değildi. Gerçi herkesten iyi yapardım ama kabul etmedim. O sıralar Susurluk olayı vardı ve Yılmaz'ın elindeki Susurluk belgelerinin çoğu benden gelmişti. O da Susurluk'u çözmek istiyordu çünkü altından Çiller'in çıkacağına inanıyordu.

Nasıl oluyor bu. MİT Müsteşarlığı, Bakanlık... Mesut Bey size hayran falan mıydı?

Hayır beni çok severdi. O benim becerilerimle ilgilidir. Ayrıca Bakanlığı kabul etmediğim için garip bir şekilde bana üç ay küs kaldı.

Yanlış anlamayın ama, o kadar çok üst düzey ilişkiden büyük dostluk ve düşmanlıklardan, şahsınıza verilmiş muhtıralardan söz ediyorsunuz ki, neredeyse herşey sizin etrafınızda dönmüş gibi. Bunları yazdığımda tekzip yemeyin sonra...

Şöyle düşünün. Sayın Yılmaz'ın yanından üç kere ayrılıp dört kere çalışmışım. Hiç boşta kalmadım demek ki bende bir şey var. Bunların bazılarının tırnak içinde beni tanımaması mümkündür. Bir de Türk halkının en önemli özelliği kimin doğru söylediğini bilmesidir. O kadar diyeceğim.

Danışmanlıktan çok iyi para kazanıyor musunuz?

Zaman zaman...

Bir özel uçak satın almayı düşünecek kadar zenginsiniz...

Çok pahalı bir uçak değildi. Zaten yaşı nedeniyle vazgeçtik, 20 yaşındaydı. Fiyatı 1.8 milyon dolardı. Ondan sonra ortağı olduğum Amerika'daki şirket 15 yıl ödemeli bir uçak aldı. Ben kullanıyor değilim...

Amerika'da da iş yapıyorsunuz. Hatta Al Gore'a da servis verdiğiniz söylendi. Nasıl oldu bu?

Orada işler buradaki gibi değil. Ben kampanyasında Rusya ve Ortadoğu danışmanlığı yaptım. Tabii, Mesut Yılmaz'la olduğu gibi değil, sınırlı bir konuda hizmet verdim.

Fazilet'in kapatılma ihtimali zayıfladı!

Kamuoyunun önüne çarpıcı görüşlerle çıkıyorsunuz. Ecevit'in Nisan'da bırakacağını, Yılmaz'ın askerle gerginlik yaratacağını, Fazilet'in kapatılacağını söylediniz. Nereden geliyor bu değirmenin suyu?

Ben inandığım doğruları söylüyorum. Sayın Ecevit, benim bu sözüm üzerine yılbaşında gazetecileri çağırıp böyle bir şey olmadığını söyledi ve beni sevdiği için de ismimden bahsetmedi. Nisan'da siyaseti bırakacak diyorum. Fazilet'le ilgili durum biraz değişti. Bunun Anayasa değişikliği ile ilgisi yok. Çünkü, kapatılma durumu olursa 9'a 2 kapatılır zaten. FP'nin hâlâ kapatılma ihtimali var ama 15 gündür bu trendde soru işaretleri doğmuş bulunuyor.

Bazı planlar, projeler var ama bazıları çok konuşulsa da bir türlü gerçekleşmiyor. Mesela, merkez sağın tasfiye yoluyla birleşmesi gibi. Burası, sizin müesses nizam dediğiniz "establishment"in sınırı mı yoksa?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen öncesinde "Sayın Demirel asla seçilemeyecek, Sayın Yılmaz aday bile olamayacak. Ve Sayın Demirel'in ardından bütün eski liderler domino taşı gibi devrilecek. Önce Yılmaz, arkasından da Çiller gidecek" dedim. Biliyorsunuz Yılmaz'la Çiller eskiden düşmandı ama şimdi değil. Çünkü biliyorlar ki birisi giderse öbürü de ardından gidecek. Şimdi ben süreçlere bakarım. Bugüne kadar bazı olaylar gerçekleşmişse sonra beklenenler de gerçekleşecek demektir.

Fazilet Partisi'nin kapatılma ihtimali neden zayıfladı peki?

Kapansa da kapanmasa da iki parti kurulacak. Ama, yenilikçi kanadın "müesses nizam'la ciddi bir problemi var. Çünkü, gelenekçiler cumhuriyet okullarından yetiştikleri için güvenilir bulunuyorlar. Yenilikçiler ise İmam-Hatipler'den yetiştikleri için öyle görülmüyorlar. Şu anda yeni consensus budur.

Araştırmalarınız neler söylüyor. Yükselen markalar kimler?

Tayyip Erdoğan şu anda Türkiye'nin en karizmatik lideri. Hâlâ çok ciddi olarak birinci parti olacak kadar oya sahip. Yüzde 28-30'ları buluyor. Öte yanda, en güvenilir kişi yüzde 81'le Cumhurbaşkanı, ardından yüzde 78'le ordu geliyor. Üçüncü sırada ise, yüzde 74'le Tantan var. Biraz oy kaybetmiş olsa da MHP hâlâ birinci parti durumunda.

Türkiye önümüzdeki seçimlere bu siyasi yapıyla girebilecek mi?

Ben gerek sağda, gerek solda yeni bir oluşumu pek mümkün görmüyorum. Bunlarla gidilecek ve tasfiye sandıkta olacak.

 


Kağıda basmak için tıklayın.

 

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...