T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Parti kurarken...

Kendi hayatımızda uyguladığımız disiplini bazen çocuklarımıza intikal ettiremiyoruz. Aynı disiplini uygulamaya yöneldiğimizde de iletişimimiz kopuyor. Pek çok duyarlı Müslüman ailede, ebeveynlerle çocuklar arasında bu sebeple iletişim kopukluğu yaşanıyor. Çocuklarla sizin yaşadığınız pek çok güzelliği paylaşmak güzel, ama tepeden inme buyruklarla değil, buna, özgür değerlendirmelerle bizzat kendilerinin inanmaları şartıyla...

Çünkü onlar farklılar. Yaşları ve dolayısıyla ruh iklimleri farklı, yaşadıkları çevre farklı. Söz konusu Müslümanlıksa, Müslümanlığı idrak ve duyuşları da farklı.

Onlara ulaşacak dili bulmak, iletişimde anahtar cümle sanıyorum. Çocuğu kaybettirecek her davranışın da sizce ne kadar doğru görünürse görünsün sağlıklı olmadığı söylenebilir. Çünkü "Ameliyat başarılı oldu ama hastayı kaybettik" diyen hiçbir cerraha madalya takılmaz.

Partileşme zemininde de, böyle bir duyarlılığın belki daha derin ölçülerde gerekli olduğunu düşünüyorum.

Din-toplum-plitika ilişkisinin hangi açıdan bakarsanız bakın Türkiye'nin bir gerçeği olduğunu unutmamak lâzım. Bu gerçekten hareketle diyelim, İslâm'la ilişkisi öne çıkan bir kadronun partileşme çalışmasından söz ediyoruz. Sistemle ilişkilerin gerektirdiği duyarlılık, ayrı bir dil üretmeyi gerekli kılıyor, bu bir. Ama toplumla ilişkilerin ondan daha az hassasiyet gerektirmediğini söylemek lâzım.

Eğer İslâm'la ilişkide kendi çocuğunuzla sağlayacağınız iletişimin problemli yönleri varsa, bir İslâm toplumundan söz edilse bile, çok farklı anlayıştaki insanlarla iletişimin de olmazsa olmaz ölçüleri olmalıdır.

-Farklı mezhep, tarikat veya cemaatler var bu ülkede.

-Radikal anlayışlar var.

-İslâm'ın sadece kültür kırıntıları ile yaşayan, ancak Müslümanlığının tartışılmasına asla izin vermeyecek kesimler var.

-Sistemin ana kriterlerini aşkla benimseyen, Müslümanlığa da ancak o çerçevede bir anlam belirleyen kesimler var.

-Farklı dinlerde olan kesimler var.

-İnançsız olanlar var.

-İnançsızlığı misyon haline getirenler var.

Ben düşünüyorum ki, Türkiye'de İslâm'ı aynı zamanda bir misyon duyarlılığı çerçevesinde algılayan hiçbir insan, ne söyleminde ne de davranışlarında, şu yukarda saydığım insan kümelerini gözardı edemez. Bir Hacı'nın haccının, sakallı bir Müslümanın sakalının İslâm hakkında değer yargısı üretildiği bir ülkeyiz biz. Vitrindeki tüm insanlar, insanların İslâm'la ilgisine bir biçimde (olumlu veya olumsuz) katkıda bulunuyor.

Kendi iç disiplininizi politik söylem haline getirirseniz, belki, hemen yanı başınızda bulunduğunu düşündüğünüz mezhep, tarikat ve cemaatlerle bile buluşamayabilirsiniz. Tıpkı çocuklarınızla, ya da eşinizle iletişim kuramadığınız gibi.

Ben düşünüyorum ki, ana hassasiyet, "bizim davranışlarımız sonucu, hiçbir insanla İslâm arasına mesafe girmemeli, varsa mesafeler derinleşmemeli" çerçevesinde olmalı. İnançsız olanlarla inançsızlığı misyon haline getirenlerin bile yüreğini İslâm'a ısındıracak bir dil bulma "kaygı"mız olmalı. "Kaygı"mız diyorum, çünkü kalpleri dönüştürme gücüne sahip değiliz, ama hiç olmazsa kaygımız olursa, belki o dua yerine geçecektir.

İnsanları yargılayarak ve ayırarak yola çıkıldığında, bundan iletişim için gerekli dili üretmek mümkün olmayacaktır.

En yakınlarında bile siyasî kaygılar gereği bir kusur, bir ihanet, bir cehennemlik davranış bulmaya hazır bir hâlet-i ruhiyenin kavrayıcı hareketler geliştirmesi imkânı yoktur.

İnsanlara baktığında hep rakip konumda görmek, daha baştan onları karşıya almakla sonuçlanacaktır. En yakınları en büyük rakip görmek ise, önce en yakınları devre dışı bırakma psikolojisine sevkedecektir.

Bir hareketin özünde İslâm varsa, ben orada en geniş adanış olmasını gerekli görürüm. En derin rahmeti, şefkati, kucaklayıcılığı, barış-güven ruhunu, muhabbeti, insana karşı sorumluluğu... Son yargıyı sadece Allah'a bırakmayı ve insanlardan sürekli ümitli olmayı... Cennet yolculuğunda kimseyi kıskanmamayı, cenneti daraltmamayı... Allah'ın sonsuz rahmetine olan güveni...

Çocuklarımızla iletişimde sorunumuz var.

İnsanlarla iletişimde de sorunumuz var.

"Bizi anlamıyorlar" diye suçlamak mümkün. Haklı da olabiliriz. Ama tıpkı ebeveyn, çocuklarıyla iletişimi başarmak zorunda olduğu gibi, misyon adamları da (hangi misyon için yola çıkarlarsa çıksınlar) ulaşmak istediği dünya ile iletişim kurmaya mahkûmdur. Aslana ulaşacak dili bulamayan, onunla aynı kafese girmeye kalkışmamalıdır.

NEREDE AÇIKLAMA?

Kaç gündür gazeteler Bayrampaşa Cezaevi'ne yapılan "Hayata Dönüş Operasyonu" ile ilgili Adli Tıp Raporu'nu yayınlıyor. Rapor, "Kaleşnikofla ateş ettiler, kendilrini yaktılar" söylemini yalanlıyor. Rapora göre koğuşlardan ateş edilmemiş ve öldürücü dozun çok üzerinde gaz bombası kullanılmış. (Radikal, 2 temmuz 2001) C-1 Koğuşundan ağır yanıklarla kurtulan Ebru Dinçer, "Elimi başıma götürdüğümde derimin sıvı gibi eridiğini gördüm. Alev yoktu. Kimyasal madde olabilir" diyor. Bunlar korkunç, yüz kızartıcı iddialar. Ve hükümetten tık yok. Nerede açıklama?


3 Temmuz 2001
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED