AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Bilmek bilmeyi bilmektir! (I)

Yunus'un şu mısrâlarını hemen hepimiz biliriz:

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır!

"Bu kıt'ada söylenmek isteneni temsil eden, bu dörtlüğün ana fikrini taşıyan asıl mısrâ hangisidir?" şeklinde bir soruya muhatab olsaydık, bir düşünelim bakalım acaba cevabımız ne olurdu?

Sanırım, bu dörtlükte hangi mısrâın seçileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Nitekim ben bu tahmini tahkike dönüştürmek maksadıyla çok farklı ortamlarda çok farklı nitelikteki kişilere bu soruyu yönelttim. Aldığım cevaplar ise hiç değişmedi ve hep ikinci mısrâya işaret edildi; kastedilen kişinin kendini bilmesiydi.

Bu beklediğim cevaptı ve esasen yanlış da sayılmazdı. Ancak bununla kalmayıp muhataplarıma birbiriyle ilintili birkaç sual daha yönelttim: İlk mısrâın ikinci mısrâ ile bağlantısı nedir? Bugüne değin ilk mısrâ hiç dikkatinizi çekti mi? Şayet öyleyse sizce ilk mısrâda söylenmek istenen nedir? vs.

Tahminlerimde yanılmamıştım. Çünkü ilk mısrâ ile ilgili soru öncesinde kesin bir fikri olan kimseye rastlayamadığım gibi, bu mısrâı dikkate değer bulduğunu söyleyen veya Yunus'un bu mısrâda ne demek istemiş olabileceğini merak ettiğini ifade eden kimselerle de pek karşılaşamadım. Sorularıma cevap verenlerin önemli bir kısmı, "İlim ilim bilmektir" ifadesini "Dandini dandini dastânâ..." gibi muayyen bir mânâsı olmayan bir tekerleme gibi algıladıklarını ve Yunus'un ikinci mısrâda söyleyeceği anlama böylelikle 'lafzî' (teknik) bir giriş yaptığını, yani vezin ve kafiye düşürmeye çalıştığını söylediler. (Bu konuda daha önce yapılmış yazılı yorumlara muttali olanlar varsa, kendilerinden, ellerindeki bilgileri bu fakire de ulaştırmalarını istirham ederim.)

Özetlemek gerekirse, sorumu cevap vermeye değer bulan kimselerin bu dörtlükten anladıkları mânâ kısaca şuydu: İlim bilmek demektir/İlim kendin bilmek demektir. Yani ilk mısrâda önce 'ilim' kelimesinin Türkçe karşılığı veriliyor ve ardından da "Peki ilim neyi bilmek demektir?" diye sorulan saklı sual ise "İlim insanın kendisini bilmesi demektir" şeklinde cevaplanmış oluyordu.

İbareye gerekli dikkat ve hassasiyet gösterilmeyince, muhatapların kulağında ilk mısrâın "Dandini dandini dastânâ..." gibi bir çağrışıma yol açması gayet doğaldı; zira bu kimseler üst üste iki kez zikredilen 'ilim' sözcüğünden ikincisini hemen paranteze alıyorlar ve hal böyle olunca da "İlim ilim bilmektir" ifadesi hiç okunmamış gibi sayılarak bu mısrâya sanki "İlim bilmektir" denmiş gibi bir mânâ veriliyor. Oysa cümlenin yüklemi 'bilmek' değil, "ilim bilmek"... VE burada ilim kavramı bilmek'le değil, aksine ilim bilmek'le açıklanıyor.

Şimdi yeniden dikkatimizi toplayalım ve adım adım gidelim:

1) Önce küçük bir müdahalede bulunup "... ilim bilmek" ifadesini "... ilmi bilmek" şekline ircâ edelim. (Bu müdahale ifadenin anlamını değiştirmek için değil, bilakis anlama nüfuzu kolaylaştırmak ve kulak alışkanlığının yol açtığı tekerleme türünden çağrışımları engellemek amacıyla yapılmıştır. Nitekim sözcüğü 'yalın' halden 'i' haline aktardığımızda gerçek vurgu bir çırpıda kendini gösterir bir biçim kazanmaktadır.)

2) "İlmi bilmek" ifadesinin, ilmin ne idüğünü bilmek, ilmin mahiyetini bilmek mânâlarına geldiğinde bir kuşku var mıdır? Elbette yoktur! O halde "İlim ilim bilmektir" mısrâını daha şimdiden ve hem de hiç tereddüt etmeden "İlim, öncelikle ilmin mahiyetini bilmektir" şeklinde anlayabiliriz.

3) Arapça 'ilim' masdarının Türkçe'de 'bilmek' sözcüğüyle karşılandığı malumdur. O halde kulak alışkanlığını kırmak ve böylelikle muhatabın metinle dolayımsız olarak çarpışmasını (!) sağlamak için bu mısrâı —yine hiç tereddüt etmeden— şu şekilde Türkçeleştirebiliriz: Bilmek bilmeyi bilmektir!

Bu adımlara bağlı kalarak sarahatle diyebiliriz ki: Yunus Emre "Bilmek neyi bilmektir?" sorusuna aslında aynı anlama gelen iki farklı sözcükle (iki yönden) cevap vermiş olmakta ve daha da ilginç olanı, kıt'anın tamamında söyleyeceği herşeyi daha ilk mısrâda söylemiş bulunmaktadır: 1) Bilmek bilmeyi bilmektir. 2) Bilmek kendini bilmektir.

Bütün bu açıklamalara rağmen, iki farklı sözcükle nasıl olup da bir mânânın kastedildiği sorusunun sırrı henüz cevabın açıklığında yıkanamadı ve üstelik "Bilme eylemi bilmenin kendisine yönelince bilenin de kendisine yönelmiş olur" yargısı, konunun gövdesini yeterince yaramadan noktalandı.

"Bilmeyi bilmek" ile "kendini bilmek" arasındaki münasebeti, cevabın açıklığına getirebilmek için çaresiz yarını bekleyeceğiz.


20 Aralık 2003
Cumartesi
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED