AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Hadi el çırpıp, katılın bu coşkuya!

"El çırpıp, katılın bu coşkuya! Bastırmayın heyecanınızı, duygularınızı; gösterin mutluluğunuzu! Aşk, nefret, ihtiras, ihanet ve hesaplaşma! Aradığınız herşey burada! Seyrine doyum olmaz bir film vizyonda!"

Yıllardır süren serialin, yüksek bir gerilimle aylardır beklenen sonu, aceleyle, şipşak kurgulanıp sokuldu işte gösterime. Bir haftadır tüm dünya, hep aynı şıpınişi filmi seyrediyor.

Kod adı Saddam olan bir diktatörün hayatı parçalanıp, muktedirin haber diline tercüme edilerek 'O, bir zalimdi' temel tezini destekleyen en çarpıcı görüntüleri eşliğinde yeniden kurgulanıyor ve gerçeklik fragmanları olarak sunuluyor seyircilere. "Seyredin, ders alın ve itaat edin! Sakın ola sorgulamayın, acımayın, gösterdiğimize inanın!"

Filmin anti-kahramanı solgun ve fakat sakin görünüyor. Bu boyun eğişe, sükunete kapılmamamız, yakın dönemde yaşananlarının hangi hukuka sığdığını tartışmamamız, bunların yerine, uzak geçmişin kara çetelesini hatırlamamız için zayıf hafızalarımızın tozu attırılıyor. Kendi halkını, iktidarınının meşru sopasıyla nasıl hizaya soktuğu, acımasızca zulmedip gözünü kırpmadan nasıl katlettiği hatırlatılıyor. Komşularıyla komşuluğa sığmayan ilişkisi, onların tavuklarına kış değişi, külleriyle yetinmeyip topraklarına göz dikişi, hatta ihanet ettiği muhtara kafa tutuşu ve dünya köyünün kavuşmasına az kalan huzurunu tehdit edişi anlatılıyor.

Bir zamanlar karşılıklı bir aşkla sevdiği muhtarın haddini bilmez emektar yanaşması olduğu, yıllarca onun verdiği rolü oynadığı, sofrasından artanlarla beslenip lütfettikleri ile semirdiği unutuluyor tabiî.

Diktatörün yüz çizgileri çoğalıp birer kesik gibi derinleşmiş. Sakalı uzamış, kafası bitlenmiş. Korku içinde sığındığı çukurdan dertop edilip çıkarılmış. Şerefli devlet adamları gibi intihar etmemiş, üstelik tek kurşun bile atmamış. Belli ki, onur kırıcı ve utandırıcı bir çerçevenin içindeki resmini tamamlayıp bülbül gibi şakıyacak.

Neyse ki, köyün muhtarı insaf sahibi. Mağara adamını pisliğinden, kokusundan tiksinmeyen 'uzman'ların plastik eldivenli ellerine teslim edip, tekrar insana benzetilmesini sağlıyor. DNA testine rağmen içimizi kemiren şüpheyi kurutmak için bir güzel yıkayıp paklayıp, traş ediyor. Soluğumuzu tuttuk, ille de görmek istiyoruz çünkü; "O mu, değil mi?". Görüyor ve rahatlıyoruz; "Oh, evet Saddam bu!". Hijyen tamam, kimlik kontrolü tamam, şimdi ibret-i alem içün teşhir edilebilir.

'Diktatörün sonu' filmi televizyonlarda dönüyor. Dünya dönüyor!

Bu filmin cıngıllarını da unutmamalı, hatırlamalı. Sonuçta, ölü oğullar Uday ve Kusay hazırladı bizi bu son seyirliğe. Parçalanmış suratları, babalarına yapılana benzer bir dizi işlemden geçirildi -ki onlar da babaları kadar sakindiler, yalnız durumları daha fazla zahmet gerektiyordu-, bir güzel dikilip pudralandıktan sonra, "evet ama.." diye başlayan, ağzını açanı uzun cümleler kurmaya zormayan yenilginin çifte zafer nişanesi olarak çıkarılmışlardı huzura.

Gözlerimizi kamaştırıp, kulaklarımızda çın çın çınlayan zaferin coşkusu sarıyor etrafımızı. Her bi şeyi tastamam bu köy seyirliği, aklımızı başımızdan alıyor. Şak şak sesleri yükseldikçe yükseliyor, yaklaştıkça yaklaşıyor.

Ellerimize bakmaya cesaretimiz yok!


20 Aralık 2003
Cumartesi
 
FADİME ÖZKAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED