AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Şömine üzerindeki tüfek

Ünlü Rus tiyatro yazarı Puşkin’in, “Oyunun ilk sahnesinde şömine üzerinde bir tüfek asılıysa, oyun sona ermeden o tüfek mutlaka patlamalıdır” dediği bilinir. Gerilim ve polisiye romanlarda da öyledir: Yazar yol boyu bir dizi açık uç bırakarak geliştirir öyküyü, sona yaklaşıldığında uçların birbirine bağlandığını fark edersiniz. İlk bölümde şömine üzerinde asılı duran tüfek sonunda mutlaka patlar...

Oramiral İlhami Erdil’in 20 milyar TL bayat boya, 5 milyarlık ekmek faturası üzerine dayalı ‘yolsuzluk dosyası’ bana şömine üzerine asılı tüfek gibi geliyor. Adalet bakanı Cemil Çiçek’in, “İşte ordu bunun için itibarlı” cümlesini de, suçlanan Paşa’nın, “Soruşturma emri veren Org. Hilmi Özkök’e kırgın mısınız?” sorusunu “Kesinlikle bir kırgınlığım yoktur” cevabı ile karşılamasını da bir yerlere not ettim...

Frederick Forsyth’ın son romanı ‘Avenger’ (İntikamcı) Bosna’da işlenen bir savaş suçuyla Üsame bin Laden’i kesiştiriyor. 11 Eylül’e giden bir dünyayı Vietnam Savaşı’yla başlatıyor yazar ve orada savaşan bazı kişilerin yollarını 2000’li yıllarda kesiştiriyor. Forsyth kahramanlarının kollarına Saigon’un ara sokaklarında dövme yaptırıyor sözgelimi; ilk bölümdeki o dövmenin önemi kitabın son paragrafında ortaya çıkıyor...

“Roman” deyip geçmeyin... Hayatın kendisi bazen bir ‘gerilim romanı’na dönüşüyor. Siz bence öğüdümü tutun ve her karede karşınıza çıkan ufak ayrıntıları zihninizin bir tarafına kaydedin. Politikacılar bunu yapmadıkları için ayakları sıkça tökezliyor...

Demokrat Parti dönemini evin içinden yaşamış ve o dönemle ilgili çıkmış neredeyse bütün eserleri hatmetmiş dostum, “O kadro bir gün geldi birbirinin kuyusunu kazmaya başladı; 27 Mayıs öncesi ve sonrasında kullanılan yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının malzemesini sağlayanlar rakip DP’lilerdi” der... Doğrudur. Fatin Rüştü Zorlu için ‘Mr. Yüzde 10’ yakıştırmasını yapanlar da, Celal Bayar’ın bankalarda yüklü miktarda parası olduğu yalanını ilk ortaya atanlar da DP milletvekilleriydi...

Geçmişte yaşanan olaylar için “Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” demiş Mehmet Akif’i seven bir yönetici kadrosu var Ak Parti’nin; bu sebeple yakın tarihe dönük değerlendirmeleri daha sağlıklı yapmaları ve eski hataları tekrarlamaktan kendilerini sakınmaları beklenir. Buna rağmen, sağda-solda çıkan haberleri bu gözle değerlendirdiklerini ve yeterli bir tepki verdiklerini söylemek zor. Belki de kendilerine çok güveniyorlar. Oysa, yine yakın tarihten biliyoruz, DP’li önderlerin en büyük derdi de kendilerine duydukları olağanüstü güvendi...

Başbakan Tayyip Erdoğan dün akşam bir televizyon programına katılacaktı, herhalde katılmıştır... Program çok satan bir gazetede sütunu olan birine ait, o kişi aynı zamanda programın gösterildiği kanalın da yönetmeni. Geçmişte Tayyip Erdoğan için yazdıkları yüzünden mahkum edildiğini kendisi yazdığı için biliyoruz. Başörtülü gençkızlar için ağza alınmayacak hakareti yüzünden mahkum olduğunu da. Başbakanın dün akşam programına çıktığı televizyoncu, gazetedeki sütununda, izini belli etmeden Zürih’e giden bir bakanı işledi. İki gün önce.

Bu tür imalı dokundurmalar, başbakan ve yardımcılarının ‘tercihli televizyoncusu’ tarafından yapıldığı için giderek etkili olacaktır. “Adam yalan yazıyor olsa, hükümetin etkili isimleri programına çıkmazdı” diye düşünecektir kitleler... “Başbakan ve yakınları gazete okumuyorlar ki, onun imalı dokundurmalarından haberdar olsunlar...” savunusunu kabul edecek tek kişi çıkacağını sanmam...

Geçen gün bir milletvekiliyle konuşurken, hükümetin ittifak ilişkisine müthiş önem verdiği ülkeye mensup bir diplomatın, Meclis koridorlarında, “Sizinkiler de yolsuzluğa bulaşmaya başladılar” diye dolaştığını öğrendim. Düşünün: Milletvekillerinin zihnine kendi partilerine mensup birilerinin yolsuzluk yaptığı düşüncesini sokmaya çabalayan biri, mensubu olduğu ülkenin her alandaki gücünü medyayı yönlendirmek için kullanmaya kalkarsa neler olur?

Bugünün dünyasında iz tâkibi çok kolay: Cep telefonlarımız günün hangi saatinde nerede bulunduğumuzu, kimlerle hangi uzunlukta konuştuğumuzu en hassas biçimiyle kaydediyor. Her fırsatta kullandığımız kredi kartları paramızı nerelere harcadığımızın bilgilerini de içeriyor. Vatandaşlarla ilgili bütün kayıtları her devlet artık elektronik ortamda depo ediyor. Havayolları şirketlerinin kestikleri biletlerin de kayıtları var. Bütün bu bilgileri değerlendirmeye yarayan ‘Matrix’ türü programlar sâyesinde, kimin, hangi tarihte, ne tür bir parkur izleyerek, nereye gittiğini öğrenmek anlık bir iş...

Bunu yapabilecek gücü olan herkes, kurum, ülke, istediği anda kullanmak üzere o bilgiye ulaşabilir...

Dün burada açık açık yazdığım kanaatimi bir daha tekrarlayayım: İnsanoğlunun içinden çürükler de çıkar, hele kudret mevkiinde bulunanların yakınları adamı oturduğu yerde satabilir; ancak yine de kuvvet komutanlığına yükselmiş bir askerin suistimale karışması ihtimali çok küçüktür... “İlhami Erdil’e yöneltilen iddialar üzerinde biraz daha düşünün” derim ben...

Siz, bu olayı, ‘şöminenin üzerindeki tüfek’ olarak da görebilirsiniz. Patlarsa beni hatırlayın lütfen... Patlamasa da...


10 Aralık 2004
Cuma
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED