Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
DENİZ SILA
Bilinç aktaran bir hazine Genelde bütün kitaplar bilgi dolu hazineler olduğu halde, Nuri Pakdil'in kitapları bilginin ötesinde, aynı zamanda bilinç hazineleridir de. Onun kitapları, bilgi aktarmaktan çok bilinç aktarır. Bilinç açıcıdır, bilinç törpüleyicidir. "Şimdi de: Bilinci, irâdeyi, vicdanı, sorumluluk duygusunu temellendiren, bunları birbiriyle ilişkilendiren, birbiriyle eklemleyen ve sizin politik duruşunuzu hemen hemen remzlendiren, simgeleyen; gerçeklikle perçinleyen, örtüştüren iki Asal Bağış, iki Asal Lütuf: Kudüs ve İstanbul. Ortadoğu da zaten bunun için bize aittir." Bu cümlelerdeki tarih bilgisi az çok kültür kırıntısına sahip herkesin bilebileceği bilgidir. Oysa bu bilginin bilinç düzeyinde algılanması ancak Nuri Pakdil'in metinlerinde gerçekleşir. Muhalif bir duruş olarak sorgular Okuru hazır şartlanmışlıktan kurtarmak için şunu belirtmekte yarar var: "Otel Gören Defterler" Nuri Pakdil'in salt "otel" serüvenini anlattığı kitaplar değil. O, hangi mekanda olursa olsun, hangi mekanı kullanırsa kullansın, zihinsel üretimi, bilinçsel duruşu, mekan ve zaman ötesi bir evrenselliğe odaklıdır. Elbette mekana ve zamana ilişkin gözlemleri, algıları, duyguları, düşleri, yazıya omurga kazandıran, onu yaşamla örtüştüren enstanteneler olarak yazıda yer alır; ama orada durmaz. Bir hesaplaşma olarak, muhalif bir duruş olarak sorgular, sorgulatır ve okuru da bu sorgunun içinde yer almaya zorlar: "Ya, Beyefendi; duyabiliyor musunuz uğultuyu? İniltileri? Ağıtları? Bedduaları? Hıçkırıkları? Ya, Beyefendi; her harf "SORUNUN, SORGUNUN" soruluşunda ve yazılışında yer almak için çırpınıp duruyor, kalem tutan ele yalvarıp yakarıyor. Ya, Beyefendi; Devrim dili öğrenilmesi -hele de duraksamasız, aksansız konuşulabilmesi- en güç bir lisandır." Sağaltıcı bir okuldu 1960'lı yıllardan günümüze uzanan bir 'çıkartma' niteliği taşıyan, sağaltıcı bir okul hükmündeki Edebiyat Dergisi'nin karakteri, düşüncelerinden diline, biçiminden en küçük ayrıntılarına, korunmaya çalışılan hassasiyetlerden ilkelerine, ayaklarını bastığı yerellikten evrensel sanat, edebiyat, düşünce ve siyasete bakışına dek Nuri Pakdil'in karakteri birebir örtüşür. Nuri Pakdil, "Yazmak Bir Mucize" adlı kitabında, kalem kalesi Edebiyat Dergisi'ne ilişkin şu vurguları yapar: "Erkek dergi > Edebiyat" "Edebiyat'ın yerinin camlı kapısının önünde, organları alınıp bir omurga gibi duran şu bomboş, ıpıssız, ruhsuz mekâna bakarken onurla yinelemekten de, doğrusu kendimi alakoyamıyorum: Riya, bu kapıdan içeriye asla girmedim. Riya, yazarlığımızın beslendiği bir kaynak asla olmadı. Elimizden geldiği kadar içimiz ayrı, dışımız ayrı değildi. İnandıklarımızı yazıyorduk. Yazdıklarımıza inanıyorduk. Hepimiz her şeyimizle ortaya konulan her ürünümüzle özdeşleşiyorduk, açık açık dobra dobraydık. Kuşkusuz, karşıydı Edebiyat Dergisi. Hiçbirşeyleştirilmişliğin İdeolojik Kahrını, her sayının her sayfasına eriyik taş gibi akıtan.
Bir ân bile uzaklaşmadan estetikten.
Vicdanı hep önde tutarak, önde görerek, "Kaya"yı dâima onu öne alıp öyle çalışılırdı. Her şey eksilebilirdi insanda; ama, vicdan, asla! Bütün karanlıklarda ışığımızda, jeneratörümüzdü: "Hak-Alınteri-Emek"
Bunlar kitabın içeriğine ilişkin birkaç ipucudur. Kitabı okuduğunuzda sizi yüreğinizden sarsacak pekçok şeyle karşılaşacağınızı belirtmekle yetinelim.
|
|
|