T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 6 ARALIK 2005 SALI | ||
|
Acılı ve öfkeli, yine de tevekkül içinde olan bir yerden, skandalın merkezinden, Şemdinli'den geliyoruz. Irak ve İran sınırının kavşak noktası, Modur ve Cilo dağlarıyla çevrili Şemdinli ve Yüksekova, Hakkari... Daha batıda, Irak sınırı boyunca vahşi Cudi dağlarının dizi dibinde Cizre ve Silopi'siyle diğer bir kent, Şırnak... Bu iki il gerek binlerce metre yükseklikte, mağaralarla dolu, kayalık coğrafi yapısıyla, gerek komşularıyla uzun süredir Güneydoğu'nun en stratejik alanı... Devletin de PKK'nın da en çok yığınak yaptığı, en etkin olduğu yer... Gazeteci Celal Başlangıç'ın bu bölgeye "Güneydoğu'nun ve Kürt sorununun siyasi laboratuvarı" demesi boşuna değil... Bu bölgenin "son yıllarda patlayan mayınlar, baskınlarla gelen terör olaylarının, kayıpların, faili meçhul cinayetlerin, türlü insan hakları ihlallerinin ya da örgüt infazlarının merkezi" olması da tesadüf değil. Diyarbakır, Van, Batman'ın görece sakin kent görüntüsü buralardan çok uzak... Örneğin Hakkari merkezi, en geniş caddesinin üzerinde polis ve asker lojmanlarının etrafına yapılmış, orta çağ kulelerini andıran beton setler, onların üzerinde kum torbalı siperler ve bir kampın koruyucuları misali silahlı nöbetçilerle karşılıyor insanı... Şemdinli'de 1 Kasım'da arabada patlayan bombanın tahrip ettiği binalar, patlama delilleriyle orta yerde duruyor. Patlayan arabanın kalıntısı, "köşeye atılmış boş bir su şişesi" gibi öylece size bakıyor. Yanıbaşındaki Jandarma Bölük Binası, Irak'taki ABD birliklerini, üslerini andırır biçimde etrafı yine kum torbalarıyla çevrili, tehlikenin halktan geldiğini anlatırcasına ve silahları şehre çevirmiş bir görüntüyle hem tedirgin hem tehditkâr bir havada. Bu, kente hakim olan; kaldı ki Şemdinli boydan boya yürüyerek 5 dakikada geçiliyor, eni ise 3 dakikada... Böylelikle 1 ya da 2, bilemediniz üç dakika farkla tüm ahali olayların, özellikle Umut Kitabevi hadisesinin görgü tanığı olmuş adeta... Şehirler arası yollarda bitmek bilmez kontrol noktaları var. Yolu kuşatan tepelerin üzerinde bereli, silahlı asker ve polis devriyeler... Türkiye'de miyiz yoksa, Irak'ta Türk ordusunun kontrol ettiği bir alanda mı belli değil. Türkiye'de olduğumuzu bize hatırlatan iki şey var: "Türkçe konuşulması" ve insanların her fırsatta "biz Türkiye'den ayrılmak istemiyoruz" vurgusunu yapması... Ama atmosfer buram buram çift taraflı güvensizlik kokuyor... Asker ve polis şiddet olaylarının adresi olarak PKK'yı ve kentteki yandaşlarını gösteriyor. Hakkari'de bir arabada patlayan bombanın iki, Şemdinli'de patlayan bombanın ise beş askerin canına mal olduğunu hatırlatıyorlar... Çoğu 1 Kasım'da Şemdinli'de patlayan bir erin gözünün kör olmasına yol açan bombayı, daha sonra bombalanan kitabevi sahibinin koyduğu kanısında... Ve bu insanlar ahaliyle yolda karşılaşıyor, yan yana yaşıyorlar. Yerli halkın kanısı tam tersi... Son bombalama olayı öncesi, özellikle 5 askerin öldüğü olaydan sonra, kepenk kapatan, PKK'ya karşı yürüyüş yapan Şemdinli halkı, son bombalama olayında fikrini değiştirmiş, daha önceki bombaların da devlet içindeki çeteler tarafından atıldığına inanır hale gelmiş... Cesur ve sorgulayıcı duruyorlar... Şemdinli'deki Susurluğu kuyruğundan yakaladıklarını, şimdi işin gerisinin getirilmesini istiyorlar... Patlama sonrası Şemdinli ve Yüksekova'daki ölüm olaylarını tevekkül sınırlarını zorlayan hadiseler olarak görüyorlar... Asıl soru şu: Bu iş bu hale nasıl geldi, nasıl getirildi? Aşırı siyasallaşmış, öfkeli, güvensiz bir Kürt kamuoyu ile buna tepkili milliyetçilik dozu artan bir Türk kamuoyu nasıl birbirinden ayrıştırıldı? Bu hafta konumuz bu... Hakkari'den Şemdinli'ye adım adım olayları ve bölgenin ruh halini ele alacağız...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |