T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 6 ARALIK 2005 SALI | ||
|
Beraat, sanığın kendisine isnad edilen suçu işlemediğinin yargılama sonucunda ortaya çıktığını gösteren bir hükümdür. Elbette bu hükme ulaşmak için savcısıyla, hâkimiyle, avukatıyla, kâtibiyle, mübâşiriyle bütün bir mahkeme, nice emek ve zaman harcayarak muhâkeme işlemlerini yürütmek zorunda kalmıştır. Beraat de bir hüküm olmakla beraber, "mahkûmiyet" diye adlandırılmamıştır. Mahkûmiyet kelimesi ancak, "ceza" söz konusu ise kullanılır ve denir ki: "Sanık, şu kadar para ve/veya şu kadar hapis cezasına mahkûm edildi." Hukuk düzeninde beraat ve mahkûmiyet dışında seçenekler, meselâ zaman aşımı yüzünden davanın düşmesi, davacının davadan vazgeçmesi gibi durumlar da olabilmekte, böylece beraat ve mahkûmiyet kararı yerine bir belirsizliğe varılmakta, adaletin tecellîsi, başka zamanlara, mekânlara, belki öte dünyaya bırakılmaktadır. Beraat yerine, hayli zamandır, "aklama/aklanma" sözcükleri de kullanılmaktadır. Bu sözcüklerde, beraat kelimesindeki berî olma, iddia ve isnad olunan suçtan uzak olma anlamı, temizlik, saflık, arılık bildiren bir renk olan "ak"a yüklenmiş ve "beraat ettirme" yahut "ibrâ" yerine "aklama", "beraat etme" yerine de "aklanma" denmiştir. Şüphesiz, suçlama, savunma, yargılama ve cezalandırma işleri sadece mahkemeler ve disiplin kurullarıyla sınırlı değildir. Hemen her zaman, hemen her yerde, yaşayanlara, ölülere, kişilere, kurumlara, gizli veya açık örgütlere, hattâ bazen kavramlara, olgulara yönelik suçlamalara rastlıyoruz. Enflasyon canavarımız az çok güçten düştüyse de, trafik canavarımız capcanlı! Komünizmin köküne kibrit suyu döküldü ama kapitalizm, semirdikçe semiriyor. Kimine göre, "aşağılık duygusu"dur hâl-i perîşânımızın sebebi, kimine göre o tuhaf ve temelsiz "megalomani"! Birileri de, bu ikisi arasında fark olmadığını, ikisinin madalyonun iki yüzü gibi olduğunu söyleyerek katılabilir yargılamaya. Ortada bir sorun varsa, o sorunun sorumlusunu aramak doğaldır. Suçun olduğu yerde suçlama da olacaktır. Suçlamayı göze alan, savunmayı da dinlemek zorundadır. Bütün bunlar, herkesin kolayca kavrayabileceği basit gerçeklere benziyor. Ama olup bitenlere, süregelen tartışmalara baktığımızda, bu basit gerçeklerin bile geçersiz olduğu bir kör dövüşü görüyoruz. Birçok durumda "suçlama" yerine "karalama" öne geçebiliyor. Karalama, temizi kirletme çabasıdır ve insanda hak duygusunun çarpılışını veya yok oluşunu gösterir. Karalayıcılar, ya aklık diye bir şeye hiç inanmamaktadırlar ya da kendi karalıklarını başkalarına da bulaştırarak, onları da kendi kirli düzeylerine indirmek istemektedirler. Sebebi ne olursa olsun, her türlü karalama, insanlık onurunu, sağduyuyu zedeleyen, çürütücü bir çirkinliktir. Bazen de insanlar, sevdikleri, değer verdikleri kişileri, her türlü karalıktan uzak görme isteğini yenemeyerek "gerçek"i çiğneme veya görmezden gelme pahasına gereksiz ve tutarsız "aklama" çabalarına girebilmektedirler. Oysa karalamanın ve aklamanın ötesine geçip anlamaya çalışmak da pekâlâ mümkündür.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |