T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 30 ARALIK 2005 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Hükümetin AB'den sıtkı sıyrıldı mı?

"İktidarın tepelerinde esen 'farklı' rüzgârların görünenden öte bir sebebi olabilir mi?"

Türkiye'yi dışarıdan izleyen çevreler ile Türkiye'deki uzantıları bir süredir bu soruya cevap arıyor. Avrupa Birliği (AB) üyeliği yolunda pek çok alanda köklü değişiklikler gerçekleştirmiş hükümet hevesini yitirmişe benziyor, en azından bir vites küçültme fark ediliyor; aranan bunun sebebi işte...

Akla gelen ve üzerinde ısrarla durulan ilk sebep, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Leyla Şahin'le ilgili 'başörtüsü' dâvâsında 'yasaktan yana' bir karar alması... Konuya kafasını takan pek çok yabancı gözlemcinin, AİHM'e bağlanan umudun boşa çıkmasının Ak Parti'de heves eksilmesine sebep olduğu kanaatine vardıklarını biliyoruz. Ne derece doğru bir tespit bu?

İlkin bir itiraz: "Hükümetin ve Ak Parti'nin AB konusunda hevesinin kaçtığı" temel varsayımı hayli sorunlu. Müzakere tarihi alma ve müzakereye başlama öncesinde olağanüstü bir çaba göstermişti hükümet, bugün ise ağırdan alıyor görüntüsü veriyor, bu tamam; ancak bugünün şartları da bunu gerektirmiyor mu? Şimdilerde tarama süreci yaşanıyor, 2006'nın yarısına doğru da esas müzakerelere geçilecek. Acele etmeyi gerektiren bir durum yok kısacası... Rumların limanlarımıza uğrama türü talepleri de, müzakerelerin başlamasını, hatta AB'nin 'kendi Rum sorunu' konusunda bir formül bulmasını bekleyebilir...

Ancak bu itiraz tespiti yanlışlamıyor. Ak Parti ve hükümet bir 'çağdaşlaşma projesi' olarak gördüğü AB'den vazgeçmiş olmasa da AB-yanlısı cephede bir çözülme yaşandığı da gerçek. Bunda Kıbrıs gibi dikenli bir konuda Brüksel'in çelişkili tavrının payı var; hergün biraz daha fazla 'Rum-yanlısı' olarak Türkiye'de algılanıyor AB... Daha ciddi bir çözülme ise, 'çağdaşlık' vurgusunu biraz da 'din ve inanç özgürlüğü' çizgisine yapanların saflarında yaşanıyor. AB üyeliği konusunda destekleri hayatî önemde olan bu kitle AİHM kararıyla hayal kırıklığına uğradı; daha büyük şaşkınlığı ise, o kitleye, karar sonrası AB'nin büründüğü vurdumduymaz tavır yaşatıyor...

Türkiye'de TCK 301. maddeye dayanarak açılan dâvâlara ve daha önce açılmış dâvâların mahkumiyetle sonuçlanmasına itirazlar ayyuka çıktı. Eline kalem alan, önüne mikrofon konulan fikir özgürlüğünden yana açıklama yapıyor. 301. maddeye en ciddi itiraz hükümetin içinden geldi; Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün 'Geceyarısı Ekspresi' filmi ile TCK 301'in tahribatı arasında kurduğu ilişki herhalde gözden kaçmamıştır.

Bizde özgürlükçülükten yana varolan hassasiyetin, o hassasiyetin zorladığı tartışma ortamının Avrupa'da bulunmaması hayret verici bir durum. AİHM kararının Türkiye'yi 'kendine özgü şartlara sahip' bir ülke olarak görerek verdiği kararda tartışılacak hiçbir boyut yok muydu? Avrupa ülkelerinin kendi üniversitelerinde uygulatmadığı bir yasağı Türkiye'ye reva gören karar, neden, sözü dinlenir tek bir Avrupalı tarafından eleştirilmedi?

Türkiye'de AB konusuna hep olumlu yaklaşmış 'özgürlükçü' bir kesimin heyecanında fark edilen eksilmenin altında, sanıyorum, bu rahatsızlık yatıyor. AİHM'in aldığı kararın AB üyesi ülkelerden en ufak bir tepki çekmemesi, yasağın ciddi bir tartışmaya yol açmaması gerçekten şaşırtıcıdır.

AB üyeliği belli bir standartta olmayı gerektiriyor; Ak Parti hükümeti, o standart kendi ülkemizde de elde edilebilsin diye, son yıllarda olağanüstü ciddi adımlar attı. Türkiye'nin din ve vicdan özgürlüğü alanında 'kendine özgü şartlara sahip' bir ülke olarak algılanması, üniversitelerinin 'yasaklara sahne olmasına' göz yumulabilmesi, daha da önemlisi, bu yönde alınan kararın hemen hiçbir tartışmaya yol açmaması Avrupa'da bir standart bozukluğu olduğuna işaret ediyor.

Avrupa Türkiye'yi yeterince düşünüyor, belki de biraz fazla düşünüyor; Avrupalı siyasîler ile aydınlar biraz da kendi standart bozuklukları üzerinde düşünüp tartışsalar iyi olacak...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi