T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 31 ARALIK 2005 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ahmet KEKEÇ

Bu ne şimdi?

Biliyorsunuz, bütçe görüşmeleri sırasında Başbakan Erdoğan, anamuhalefet lideri Baykal'a dönerek, "İddiasını ispatlamayana üç nokta diyorum" demiş, bu söz salonda gülüşmelere yolaçmıştı.

Baykal da haklı olarak sinirlenmişti.

Ben onun yerinde olsaydım ne yapardım?

Evet, sinirlenirdim ama, önce iddiamı ispat ederdim. Sonra da, muhatabıma "üç nokta"nın yerini neyle doldurduğunu sorardım. Yanıt alamayınca da, "üslub-u beyan"la başlayan o ünlü sözü hatırlatıp puan toplardım.

Baykal bunları yapmadı.

Ne yaptı? "O üç nokta rozet olarak Başbakan'ın yakasında yerini almıştır" diyerek, kendisini de kınadığı duruma düşürdü.

Hadi diyelim ki, durumu eşitledi.

Hiç olmazsa orada kal ve ödeşmenin hazzını yaşa. Değil mi?

Hayır, Baykal orada kalmadı, sözün şehvetine kapılıp, işi lumpen atışmalarına döktü: "O üç noktayı istiyorsa yakasından alır, daha uygun bir yerine koyabilir..."

Bu ne şimdi?

Siyasi polemik mi oluyor bu?

Bir sataşmaya maruz kalmışsın, haklı durumdasın, kamuoyu da haklılığını teslim ediyor; üstelik aynı ağırlıkta bir cevap vererek hem skoru eşitlemiş, hem de altta kalmadığını göstermişsin...

Bu ne şimdi?

Demek ki iş biraz daha büyüse, Baykal, "köprü altı cam cam" benzeri bilumum lumpen tekerlemelerini saydırıp döktürecek. Şimdi Başbakan çıkıp, "üslub-u beyan ayniyle insandır" dese haksız mıdır?

Ben Baykal'ın celadetini, polemik gücünü, söz ustalığını her zaman takdir etmişimdir. İyi bir hatiptir. İyi de bir demagogdur. Kaç yıldır siyasetin içinde, konuşurken bir tek falsosuna rastlayamazsınız. Teklemeden, klasik benzetmesiyle "makinalı tüfek gibi" konuşur. Bazen basın toplantılarında, özellikle gazetecilerin sorularını cevaplarken durakladığı, kekelediği oluyor ama; mevcut sözcükler kifayet etmediği, daha güçlüsünü, daha vurucusunu aradığı için bu...

Diyeceksiniz ki, "İyi konuşuyor da ne oluyor?"

Hiçbir şey olmuyor.

Kaybetmeye devam ediyor.

Muhalefet avantajıyla girdiği bütün seçimleri kaybetti. Bundan sonraki seçimleri de kaybedecek. Çünkü iyi hatip Baykal'ın CHP'si, toplumdan uzaklaşıp statükoyla bütünleşti ve "devlet solculuğu", "seçkincilik", "bürokratik solculuk" gibi, sol kimlikle uzaktan yakından ilişkisi olmayan politikalara saplandı.

Değişimin değil, statükonun temsilcisi oldu.

Laikliğin özgürlükçü, çağdaş, demokrat yorumu yerine, "dışlayıcı, baskıcı ve yasakçı" bir laiklik anlayışını benimsedi.

İyi konuşan Baykal'ın "ifade özgürlüğü"yle ilgili niçin bir tek açıklaması yok? Niçin Orhan Pamuk ve Hrant Dink davalarıyla ilgili yorum yapmıyor? Niçin 301. maddeyle ilgili bir tek itiraz cümlesi geliştirmiyor?

Biz "etkili muhalefet" yapan Baykal'dan, öznesi yüklemi zamiri yerinde doğru cümleler değil, "işe yarar" cümleler kurmasını, sadra şifa açıklamalar yapmasını bekliyoruz.

Mesela çıksın desin ki, "Biz iktidara geldiğimizde şu kadar köprü, baraj, fabrika, liman, yol yapacağız; demokrasiyi tesis edeceğiz ve ülkemizi düşünce suçu ayıbından kurtaracağız..."

Fazla değil...

Hiç değilse bu kadarcığını yapsın!

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi