T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 31 ARALIK 2005 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

'Yargıyı etkilemenin yararları' denebilir mi?

Son dönemde memleketin havasını bayağı ısıtan bir mesele Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin önceki gün verdiği kararla yatışmış bulunuyor. Hava o derece ısınmıştı ki, hükümet ile TÜSİAD'ın sırf bu nedenden dolayı mahkemelik olmasına az kalmıştı.

Meselenin bu şekilde kapanması tabii ki iyi bir gelişme. Ancak ulaşılan bu olumlu sonuç bizi, işin bugüne kadarki safahatını gözden geçirmemizi-değerlendirmemizi engellememeli. Yani:

Ulaşılan sonuç açıkça gösteriyor ki toplumun "yargıyı etkilemek" için gösterdiği çaba daha baştan mahkûm edilecek türden bir davranış değildir. Bugün anlıyoruz ki, rektör Aşkın'ın tutuklu olarak yargılanması fazla aceleci bir kararın sonucuymuş. Baksanıza: Mahkeme, Aşkın'ın tahliyesine karar verirken, sanığın "yurtdışına çıkışının yasaklanması" talebini de geriye çevirmiş bulunuyor. Demek ki "kelepçe takılması" isteği de yerinde bir istek değilmiş. Benzer şekilde, rektörün hastane odasında yatağına kelepçelenmesi yönünde alınmak istenen önlem de.

Geçen gün yazdım ama tekrarında fayda olabilir: Demokrasilerde -tabii ki- açılan davalar hakkında fikir beyan etmek meşrudur. Getirilen yasak ancak, "Yargı"yı diğer iki kuvvetin etkisinden korumak için olduğu zaman anlamlıdır. Sen tut demokrasilerde benzeri olmayan (olduğunu söyleyenler var ama nedense iddia sahipleri bu "benzer maddelere" açıkça işaret etmiyorlar!) bir yasa maddesinden hareketle yazar ve gazetecileri içeri tıkmaya çalış, ama toplum "yargı etkilenemez" diyerek karar gününe kadar ağzını açmasın! Sen tut bir sanığın tutuklu yargılanma şartlarını gözönüne almadan bir rektörün ("Kemalist", ya da her ne ise) tutuklu yargılanması ve mümkünse elleri kelepçeli olarak cezaevine götürülmesine karar ver, ama toplum "yargı etkilenemez" diyerek karar gününe kadar ağzını açmasın! Var mı böyle bir "yargı bağımsızlığı"?

Rektör Aşkın davasının en ilginç dosyalarından birisi şu meşhur "raporlar" meseledir. Hatırlıyorsunuz, Aşkın'ın rektörlük kasasından üniversitesindeki bazı öğretim elemanları hakkında son derece çirkin bazı "raporlar" çıkmıştı. Aşkın bu raporların YÖK'ten geldiğini belirtmişti. YÖK Başkanı Erdoğan Teziç de, kendi döneminde "fişleme olmadığını" açıklamıştı. Yani demek ki, söz konusu raporlar "önceki dönem"in ürünüydü.

"Raporlar" meselesi geçen günkü duruşmada daha bir aydınlanmış görünüyor. 1995-2000 yılları arasında üniversitede jandarma karakol komutanı olarak görev yaptıktan sonra üniversitede özel güvenlik müdürü olarak çalışmaya başlamış olan Saffet Kara, "Komutanlık görevimde, il jandarma alay komutanı ve il güvenlik komutanının verdiği istihbarat görevlerini yaptım" diyor. Kara devam ediyor: "Zaten MİT ve jandarma da rektörlük makamına bilgi gönderiyordu."

Görüyorsunuz, "raporlar"ın kaynağı aşağı yukarı belli olmuştur. Zaten hatırlarsanız, Zaman gazetesi (08.11.2005) Ertuğrul Özkök'ün eleştirisine konu olan "Rektör Aşkın PKK kadrolaşmasına göz yumdu" manşeti ile raporların kaynağını önceden açıklamıştı!

Konumuzla doğrudan ilgili değil ama madem ki söz Zaman'ın Aşkın davasına ilgisinden açıldı, o halde sizleri bu gazetenin yazarlarından Bülent Korucu'nun tahliyeden tam bir hafta önce yayımladığı yazısının hiç değilse bir bölümünden (araya girerek!) haberdar etmemek olmaz:

"Stent, mahkeme öncesinde apar topar takılması gereken acil bir müdahale aracı mıdır (Evet!) gerçekten gerekli miydi (Gerekli ise gereklidir!) yoksa Rektör'ü kurtarma operasyonunun bir parçası mı? By-pas olanlar bile 1-2 haftada taburcu olurken, ritim bozukluğu tedavisinin bir buçuk ay sürmesi ve sık sık 'yoğun bakım'a alınması mümkün mü? (Mümkündür!) Ben olsam stent takma işlemini hayati tehlike yoksa mahkeme sonrasına bırakır, bu tür yanlış anlama ve şüpheleri önlerdim. (Ama siz hekim değilsiniz!) "(!)

Görüyorsunuz; köşe yazarlarının bir "doktorluk taslaması" eksikti, sonunda o da oldu!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi