T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 31 ARALIK 2005 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Yasin AKTAY

Üniversitenin bozulmuş kimyası nasıl düzelecek?

15 ilde yeni üniversitelerin açılmasına dair kanun TBMM'nden geçti. Hayırlı olsun. Bu üniversitelerin açılış kararlarına kadar gelen süreç de çok kolay olmadı, ama asıl zorluk bu üniversitelerin belli bir seviyeye gelebilmesi için kat etmeleri gereken uzun ve meşakkatli yolda. Bu yolun uzunluğu ve çetrefilliği yeni üniversitelerin açılmasına karşı çıkanların en önemli muhalefet gerekçesini oluşturuyor zaten.

Üniversiteler bugün Türkiye'nin en önemli sorun alanlarından birini oluşturuyor. Sadece YÖK'ün başından beri hükümetle, dolayısıyla hükümetin arkasındaki geniş bir halk tabanıyla çatışmayı tercih eden uzlaşmaz tutumundan dolayı değil bu. YÖK 1981 yılında kurulduğu günden beri toplumun dinamik kesimleriyle çatışma içinde. Özellikle yıllardır bıkmadan sürdürdüğü kılık-kıyafet kampanyasında seferber ettiği ve bu yüzden çarçur ettiği imkanlar, Türkiye'de üniversitelerin asıl misyonları açısından yıllarca uğraşsalar telafi edemeyecekleri bir gerilemeye yol açmıştır. Gerçek misyonları açısından tam bir sapma oluşturan bu uğraşılar, Türkiye Üniversitelerinin bir türlü asıl uğraş alanlarında gerekli atılımları yapamamalarının en önemli nedenlerinden olmuştur. Bu tür uğraşlar açıkçası Türk üniversitelerinin kimyasını bozmuştur. Bu bozuk kimya, üniversitelerin zaten toplumun çok gerisinde kalmalarına yol açan ve aslında küresel boyutları da olan gelişmeleri rekor düzeyde hızlandırmıştır.

Üniversitelerin toplumsal gelişmelere öncülük eden kurumlar olma misyonu gelişmiş ülkelerde de, hatta en gelişmiş üniversitelerde bile nicedir sorgulanmaktadır. Bunda özellikle sanayinin ihtiyaç duyduğu nitelikli teknik bilgi ve yetişmiş elemanları sağlama konusunda üniversitelerin beklenen performansın çok gerisinde kalmalarının büyük rolü var.

Sanayi almış başını gidiyor; üniversitelerin sağlayamadığı bu bilgiyi ve insan kaynaklarını kendi imkanlarıyla temin etmeye çalışıyor. Üniversitenin dışında teknik alanda Ar-Ge çalışmalarıyla, sosyal alanlarda da think-tank organizasyonlarıyla büyük sermaye kuruluşları kendi ihtiyaçlarını kendileri görmeye çalışıyor.

Üniversite kurumunun hayatla bağları koptukça, bilimi süregiden dünyanın dinamik bir takibi ve çalışması olarak görmekten uzaklaşmak, bilimi kendi içinde özerk bir alem olarak görmekte ısrar ettikçe hantallaşmakta, ihtiyaçlara cevap veremez hale gelmektedir. Çünkü üniversitenin dışındaki hayat baş döndürücü bir hızla akmaktadır.

Bu arada üniversitede bilim ve kariyer üretim prosedürlerinin kendine-yetmeyi esas alan kapalılığı onları dış dünyanın talepleri açısından iyice hantallaştırmaktadır. Gelişmiş üniversiteler geleceğin dünyasında üniversitenin rolünün ne olabileceği konusunda ciddi endişeler taşımakta ve bu endişelerle kendilerini geliştirmeye çalışmaktadırlar. Bunun için üniversitenin verimliliğini maksimum düzeyde artırabilecek her türlü araca dört elle sarılmakta, hiçbir ihtimali ve hiçbir imkanı israf etmemeye çalışmaktadırlar. Bütün zihinsel çabalarını belli bir toplumsal kesimin üniversitelerden yararlanmasını engellemeye hasreden bir lüksü tanımıyorlar. Aksine hangi liseden gelmiş olursa olsun, belli bir başarı düzeyine sahip olanın mesleğe kazandırılmasını esas alan bir ekonomik yaklaşıma sahipler.

Dünyada bunca arayışa rağmen üniversitenin geleceği hakkındaki endişeler yeterince giderilebiliyor değil. Dünyanın bu gidişatı ve üniversitenin gidişata uyum açısından durumu hakkında daha karamsar olanlar "üniversitenin sonu"ndan bile bahsedebiliyor.

Üniversiteler dünyada böylesi bir krizle karşı karşıyayken, Türkiye'de ise üniversiteyi her türlü üniversite standardının dışında kalmaya zorlayan bunca sorun varken, Anadolu'nun merkez-dışı 15 ilinde yeni üniversitelerin açılmasına dair karar, yine de çok önemli ve gerekli hatta gecikmiş bir karardır. Türkiye'de üniversiteleşme oranının bir an önce daha da artırılmasının sayısız faydası vardır. Bu faydalar arasında bozuk kimyanın bir nebze düzelme yoluna girmesi ihtimali var mıdır? Pazartesi günü devam edeceğiz.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi