T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 4 HAZİRAN 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Adalet devleti

Bir evde çok sayıda bardak ve sürahi olması, o evde su sıkıntısı çekilmediğini mi gösterir? O bardaklarla içilen suyun sağlığa da uygun olduğunun güvencesi, bardağın altın yaldızlı oluşu mudur? Suyun başını ağulu soluklu ejderha tutmuş ise, bardakların altın yaldızlı olmasının, "atalarımdan kaldı, bakınız üzerinde tuğra var", veya "çeşmibülbül efendim!" diye böbürlenmelerin yararı ne?

Su; temel değerlerin ve dolayısı ile Tabiî Hukukun, Adalet'in simgesidir. Bu sebeple Hazret-i İsa "ne mutlu adalete susayanlara! Onların susuzluğu giderilecektir!" demiştir.

Adalete susayanların önderi ve örneği Huseyn; bunun için susuz bırakılarak susuz şehit edilmiştir. Adalet susuzluğunu unutmamamız için de bize şu vasiyeti -kızı Sekîne aracılığı ile- iletmiştir: Sevenlerim! Bir yudum tatlı su içtiğinizde beni anın! / Bir garîb veya bir şehid duyduğunuzda benim için de yas tutun!

Huseyn'i anıp acı duyma; adalet susuzluğunu şampanya, rakı vs. sarhoşluğu ile uyuşturup unutmamamız içindir. Bedendeki bir ağrı, bir rahatsızlık, tehlikeli bir hastalığın tehlike uyarısı olabilir. Biz bu uyarıyı, "sessize almak" için uğraşırsak, tehlikenin beyn-i vâlâmıza inmesine davetiye çıkarıyoruz demektir.

İmdi ey kardeşler: "Hukuk Devleti demek Adalet Devleti demektir, bu Adalet terimi de insan uydurması değil, Yaratıcı'nın bütün insanlığa bağışı olan Tabiî Hukuk'un ilke, ölçüt ve değeridir" dersem, bunu söyleme hürriyetimi savunursam, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç fetvâsınca "yersiz ve zamansız biçimde ortaya çıkan dînî referanslı tartışmalara, lâiklik ekseninden sapma izlenimi uyandırabilecek girişimlere, gündemde asla yeri olmaması gereken" sekülarizm dininin çifte standardlı günahlarına katkıda mı bulunmuş olurum? Böyle ise, küreselleşme dininin Beyaz Saray'daki halifesi, niçin seleflerinin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği'nin çöküşüne kadar "iman adına Tanrıtanımazlığa Haçlı Seferi" ilân etmekle hata ettiklerini açıklamıyor? "Yakışır Haspaya!" çifte standardından kurtulamayacak mıyız? Bakalım bize sürüp "monte" ettirdikleri lâiklik dingili, lâiklik ekseni; kendi kullandıkları ile aynı marka mı? Bunu sormaya hakkımız yok mu?

Ben; Hukuk (Adalet) Devleti'nin markasını kağnımızın dingili üzerinde görmek istiyorum. Yoksa; arabanın dingili kırılır ve kırıldıktan sonra da yol gösteren çok olur. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra dingilimiz kırılınca, "Türkler, hilâfetlerini de alarak Arap Yarımadası'nın güneyine gitsinler, uygarlık merkezlerini terketsinler" dendiği gibi! Dingil kırıldıktan sonra yol gösterenler esasen çürük ve bozuk dingil satıcılarıdır. Bunların bir de zor kullanarak "ayıplı malı muayene ve ihbar hakkını kullanamazsınız, lâikliğe aykırıdır" demeleri, yine ancak kendileri için hak bildikleri "Tabiî Hukuk'un tüketiciyi koruma mevzuatı"na aykırıdır.

Ne var ki, bize sürülen dingilin çürük ve bozuk olduğunu ileri sürüp sağlam dingil takma hakkımız olduğunu savunurken, sağlam dingilin ne gibi nitelikleri olduğunu da bilmemiz ve ayıp ihbarında belirtmemiz gerekir. Yoksa "bu dingili, bizim bacanağın firmasının markasını taşıyanı ile değiştirmeli" kabilinden ayıp ihbarları, "ne varmış elimizdekinde? Suyu mu çıktı?" itirazlarının ayyûka çıkmasına yol açar. Şimdi çıktığı gibi!

Hukuk Devleti'ne uygun dingilin, "lâiklik" markasını taşıması değil, belirttiğim şu nitelikte olması önemlidir: "Türkiye Cumhuriyeti, insan onuru temeline dayanan demokratik ve sosyal Hukuk Devleti'dir. Devletin bu niteliklerinden hiçbir felsefî, siyasî veya dini görüşe ödün verilemez."

Dingil böyle olursa, damacanalar evimize ulaşır. Aksi takdirde boş bardaklar üzerindeki Hukuk Devleti damgaları ile öğünürüz ve avunuruz. Susuzluktan dilimiz-damağımız çatlar. Dayanamayan, mikroplu, bulaşık, berbat su içer. Bir yudum tatlı su bulabilen olursa, Huseyn örneğini hatırlamadan içmesin!

Ey arabamıza yol göstermek için içeriden yaygara koparan ve dingilimize çomak sokarak dizginleri de almak isteyen kimsesiz âvâre çocuklar! Hele sizler! Hele sizler! "Kağnılılar=Kayılılar, Kağnılıca = Kanlıca'dan uygun adım geri, marş!" komutunu vermek için bekleyenlere bilinçsizce hizmet ettiğinizi ne zaman anlayacaksınız? Vâh size! Yazık size!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi