T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 4 HAZİRAN 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hayrettin KARAMAN

Hem suçlu hem güçlü

Bazı resmi ağızlar ile TÜSİAD gibi sivil toplum örgütlerinin sözcülerinden sık sık şuna benzer sözler işitir olduk: "Dünya ve ülkemiz çok nazik bir dönem yaşıyor, ülkenin huzur ve istikrara, kalkınmaya, işsizlik, açlık, terör gibi problemlerin üstesinden gelmeye ihtiyacı var; bu durum içinde ikide birde başörtüsü, İmam Hatip Okulları, laiklik gibi konuları gündeme getirmek, tartışmak ülkeye zarar veriyor, hem başörtüsü ve İHL mesele olmaktan çıkmıştır..."

Önce bir Yahudi hikayesini hatırlayalım.

Yahudinin biri incik boncuk satarak para kazanırmış. Çocuklarımızdan biri arkadaşlarına "Bu adam bizi kandırıyor, bir boncuk, bir şeker karşılığında çok şeyimizi alıyor, bundan alış veriş yapmayalım" demiş. Yahudi, çocukların bu sözden etkilendiklerini görünce kimse görmeden çocuğa bir çimdik atmış, canı yanan çocuk ağlayacak iken kendisi yüksek sesle ağlamaya ve bağırmaya başlamış, büyükler gelip durumu anlamak isteyince de "Bu çocuk bana çimdik attı ve hakaret etti" diye şikayetçi olmuş, büyükleri çocuğa bir tokat atıp oradan uzaklaştırmışlar.

Kıssadan hisse: Kim çimdik atıyor, kim ağlıyor; kim o problemleri çıkarıyor ve kim durmadan gündemde kalmasını ve asla çözülmemesini istiyor ve çözüm isteyen mağdurları susturmak için "Bunlar hala konuşuyor?" diyerek şikayetçi oluyor? Bu soruların cevapları üzerinde düşünmemiz gerekiyor.

Halk İmam Hatip gibi bir okul istedi, zamanın hükumetleri de bu okulları açtılar. Halk bu okullarda okuyan çocukların hem dinlerini öğrenip uygulamalarını hem de isteyenlerin din görevlisi, isteyenlerin de başka tahsiller yaparak başka bilgi, iş, bürokrasi ve meslek dallarına intisap etmelerini istediler. Dine veya dindarlaşmaya kaşı olanlar ise bu okullardan mezun olanların yalnızca din görevlisi olmalarını istediler. Bu isteklerden biri meşru (demokratik, hak) oluyor da diğeri niçin olmuyor? Biri hakkında konuşmak, tartışmak caiz oluyor da diğeri hakkında niçin caiz olmuyor?

İmam Hatiplerden mezun olan veya başka okullardan mezun olup da dindar olan kızlarımız başlarını örterek okumak istediler, bir süre de okudular, hiçbir problem çıkmadı; başını örtenler ile örtmeyenler kamplara bölünüp kavga etmediler, aralarında dost ve arkadaş oldular, başını örtenler çetesi hiçbir zaman oluşmadı... Ama ülkede huzur, hak ve hürriyet olmasından rahatsız olanlar başörtüsünü yasaklayarak fitili ateşlediler; yani çimdiği attılar, çimdik yiyen çocuklarımız (başörtüsü mağdurları) ağlayacak olunca da kendileri daha yüksek sesle ağlamaya, bağırıp çağırmaya, "Bunlar durup dururken mesele çıkarıyorlar, huzur ve istikrarı bozuyorlar" demeye başladılar. İHL için de durum aynıdır.

TÜSİAD sözcülerini dinlerken, bunca okumuş yazmış insanların nasıl bu hale geldiklerini düşünmeden edemiyor insan. "Ülkenin kalkınmasından başka hiçbir şey konuşulmamalı, tartışılmamalı, problem edinilmemeli" imiş. Tabii kalkınmadan maksatları da ekonomik; yani maddî. Peki insan yalnızca maddeden mi ibaret; insanın yeme, içme, giyinme ve çiftleşmeden başka bir ihtiyacı yok mu? Ahlak, san'at, din yalnızca insanlara ait değil mi ve insanların bu alanlarla ilgili ihtiyaçları, talepleri, problemleri olmaz mı? Eğer insanlar farklı din, ahlak, san'at anlayışları içinde bir arada yaşayacaklar ve buna rağmen huzur ve istikrar olacaksa bunun da bazı kuralları olması gerekmez mi? Bu kuralları yalnızca bir taraf (kesim, görüş, yaşayış ve inanış sahipleri) belirler, diğerlerini susturmak ve bastırmak isterlerse bunun sonu neye varır?

Diyelim ki ortada bir hasta var, ağrı çekiyor ve inliyor, biri de sağlıklı, dinlenmek için uyumak istiyor ve inleyenin sesinden rahatsı oluyor. Şimdi çözüm nedir? Tabii birçok çözüm yolu söylenebilir ama insafı ve vicdanı olanların "Ey hasta inleme, sesini çıkarma, ben uyuyacağım, sus" demeleri mümkün müdür? En makul çözüm hem hastanın acısını dindirmek hem de sağlıklının uyumasını sağlamak değil midir? İmam Hatip mezunları, İlahiyat öğrencileri, başörtüsü mağdurları memlekette huzursuzluk çıksın diye mi inleyip ağlıyorlar, yoksa acı çektikleri, mağdur oldukları için mi? Sebebi apaçık ortada iken "Biz sizi yaraladık ama inleyip ağlamaya hakkınız yok, huzurumuzu bozmayın" demek hangi kitaba sığar?

Bu minval üzere devam edeceğim.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi