T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 24 HAZİRAN 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fikri AKYÜZ

Bu 'pis herif'e dikkat ediniz!.

Gazetede "TSE'nin ismindeki 46 yıllık yanlış yasayla düzeltiliyor" başlığıyla verilen haberden öğreniyoruz ki, artık 'Türk Standardları Enstitüsü' değil, 'Türk Standartları Enstitüsü' diye yazılacakmış.

TSE'nin, 46 yıllık bir yanlışı düzelterek 'd' yerine 't' koyması sevindirici bir haber.. Ancak TSE'nin açılımındaki bir başka yanlışlık devam ediyor. Hazır, harf değişikliğine gidilmişken bu yanlışlık da giderilmeli ve 'standartları' sözcüğündeki 'ı' harfi atılmalıdır. Çünkü "standartlar" yerine 'standartları' derseniz, bununla standart dışına çıkmış olursunuz.

'Türk Standartları Enstitüsü' dediğinizde, bahsi geçen enstitünün bir Türk kurumu olduğunu vurgulamış olursunuz. Oysa 'Türk Standartlar Enstitüsü' dediğinizde akla ilk gelen, 'standart' kelimesidir. Aksi halde Atatürk, 'Türk Dil Kurumu' yerine 'Türk Dili Kurumu'; 'Türk Tarih Kurumu' yerine 'Türk Tarihi Kurumu' derdi.

Örneğin; 'siluet gazeteciliği', Türk basınının bazı gazetelerine özgü bir standarttır. Attığı manşetlerle yabancı sermayeyi ürküten; yabancı sermaye ürkmesin diye stopaj vergisi kaldırıldığında, yapılan düzenlemeyi 'kapitülasyon' olarak nitelendirmek de bize özgü bir basın standardıdır.

82 yaşındaki bir küfürbaza, masumiyet karinesi olarak 'dede' demek; çocuğu olmayan ve milletin anasını ağlatan 82 yaşındaki bir başka kişiyi 'baba' olarak tavsif etmek yine bize özgü bir 'haslet'tir.

"2007 yılında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçiminden dolayı darbe olursa, benim tavrım nettir; bu darbeye muhalif olurum" demek de basının evrensel standardı değildir. Çünkü cümle, "Darbelere muhalifim.." şeklindeki evrensel hukuk nosyonunun değil; "Şu sebepten dolayı darbe olursa muhalif olurum.." şeklindeki Türk Hürriyeti Kültürü'nün standardıdır. Kaldı ki bu cümlenin, "2007 yılında falanca yazar cinayete kurban giderse tavrım nettir; bu cinayete muhalif olurum.." şeklindeki bir cümleden öz itibariyle bir farkı yoktur.

Yine, "Biz karar verirken, Çanakkale'ye de 30 Ağustos'a da bakarız.." demek bizim kendi 'yargımızın' şekillendiği bir standarttır.

1. koltukta oturan 10. cumhurbaşkanına 3. adam diyerek "tehlike görücü" rolü üstlenmek de bize özgüdür. Hatta 6 defa gidip 7 defa geldiğini söyleyerek ne kadar başarılı bir siyasetçi olduğunu vehmeden 9. cumhurbaşkanına, "İyi de yaptığı bina 6 kez yıkılan bir müteahhit, yıkılan yere 7. kez bina yaptığı için biz şimdi bu 'yüklenici'yi başarılı mı addedeceğiz?" diye sormamak da bizim standart tıynetimizdir.

Florence Nightingale'de bile SSK'lı hasta kabul edilmesini ve her köye internet ağı oluşturulmasını sağlayan bir kadroya "işçi ve köylü düşmanı" demek de bizim bazı işveren ve şehirlilerimize özgü klişedir.

Evet, Türkiye işte bu yüzden bir türlü evrensel standartları yakalayamıyor; işte bu yüzden lokal, içe kapanmacı bir tavır sergilemekten kurtulamıyor. Başkalaşmadan değişen insanlara işte bu yüzden başka türlü bakıyor. Türkiye'nin "başkalaşım" sürecine girmemesi için Türkiye bu "dönüşüm" olgusunu gerçekleştirmek zorundadır. Ne yazık ki Türkiye, yıllardır bünyesine nüksetmiş bulunan hastalıkları 'ameliyat' etmek bir yana bu hastalıklara 'pansuman' bile yapmaktan kaçındı. "Bakınız bunlar da çalışıyor.." dedirtmek için, sadece 'estetik' ameliyatı yaptılar ve bu estetik neticesinde Türkiye'nin ağzını burnunu yamulttular.

'Değişim' denilince aklıma geldi: ''Ahmet Gerizekalı" isimli birisi, isim tashihi talebiyle mahkemeye başvurmuş. Hakim, "Ne olmasını istiyorsun?" diye sorunca adam, "Tonguç Gerizekalı olmasını istiyorum" demiş!

İşte fıkradaki bu adamda olduğu gibi, 'değişim'in ne olduğunu anlayamayan "duayen akademisyen" geçenlerde aynen şöyle diyordu: "Kardeşim, batı bizi bölmek istiyor; tarlalarda tuvalet ve inek sağarken eldiven takma zorunluluğu getirecek kadar içişlerimize karışacaklar."

İçimden "pis herif" dedim!


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi