T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
S O N   D A K İ K A 2 MART 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Başsavcısı, Topçu'nun davasının düşürülmesini talep etti

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, eski Bayındırlık ve İskan Bakanı Yaşar Topçu'nun "Karadeniz Sahil Yolu Projesi" ihalelerine fesat karıştırdığı iddiasıyla Yüce Divan'da yargılandığı davada, esas hakkındaki görüşünü bildirdi.

Suçun ihaleye fesat karıştırmak değil, görevi kötüye kullanmak olduğunu belirten Ok, bu suçun da zaman aşımı süresinin dolduğunu, dolayısıyla davanın düşürülmesini talep etti.

Davanın bugünkü duruşmasına sanık Topçu, avukatı Ömer Asım Livanelioğlu ve müdahil Karayolları Genel Müdürlüğü avukatları katıldı.

Duruşmada esas hakkındaki görüşünü bildiren Ok, sanık Topçu hakkında ihaleye fesat karıştırma iddiasıyla dava açıldığını, ancak devletin zarara uğratılmadığını söyledi.

Dolayısıyla işlenen suçun eski ve yeni TCK'ye göre "Görevi kötüye kullanma" olduğunu belirten Ok, bu suçun zaman aşımı süresinin ise 5 yıl olduğunu kaydetti.

Suç tarihinin 19 Eylül 1997 olduğunu ifade eden Ok, bu nedenle eski TCK'deki 5 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğunu söyledi.

Başsavcı Ok, bu nedenle davanın düşürülmesini talep etti.

Sanık Topçu ve avukatı Livanelioğlu, esas hakkındaki savunmalarını tamamlayabilmek için süre talebinde bulundu.

Yüce Divan heyeti, istemi kabul ederek, sanığın ve avukatının ek savunma ve esas hakkındaki savunmalarını yapabilmeleri için duruşmayı 11 Nisan 2006 tarihine bıraktı.

"İHALEYE FESAT KARIŞTIRMA SUÇU OLUŞMADI"

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, Karadeniz Sahil Yolu projesi ihalelerine sonradan 4 firmanın çağırılmasının "rekabetin yaygınlaştırılması" olmadığını belirterek, "Bu firmaların kayrıldığı, korunduğu ve ihalelerden pay almalarını sağlamak olduğu anlaşılmaktadır" dedi.

Yüce Divan'daki bugünkü duruşmasına sanık Topçu, avukatı Ömer Asım Livanelioğlu ve müdahil Karayolları Genel Müdürlüğü avukatları katıldı.

Müdahil avukatlar, esas hakkındaki iddialarını yazılı olarak bildirdiklerini, buna herhangi bir ekleme yapmayacaklarını söylediler.

Duruşmada iddia makamında bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Ok, esas hakkındaki görüşlerini bildirdi.

Topçu'nun TBMM tarafından Yüce Divan'a sevkine ilişkin karardaki iddiaları sıralayan Ok, ihale usul ve esaslarının yedi aşamada yedi ayrı düzenlemeyle belirlenmesi, ihaleye uygun çok sayıda firma varken 15 firmanın belirlenerek rekabetin engellenmesi, dış proje halinde işlerin 6 parçaya bölünmesi, katılımın sınırlandırılması, en avantajlı teklifin verilmesinin engellenmesi gibi sanık hakkında iddialar bulunduğunu hatırlattı.

İhalede rekabetin sağlanması için teknik yeterliliği ve mali gücü idarece kabul edilen firmaların bir bölümü yerine tümünün ihalelere davet edilmesi gerektiğini belirten Ok, ihaleye çağrılmayan bazı firmaların bu yeterliliğe sahip olduğunun anlaşıldığını söyledi.

"Kısımlara bölme ve ihale usul ve esaslarında değişiklik yapılması suretiyle rekabetin engellendiği, en avantajlı teklifin yapılmasının önüne geçildiğini, bunun sonucunda tüm ihaleleri konsorsiyumların kazandığını" savunan Ok, sanığın bu iddialar karşısındaki savunmalarının yetersiz olduğunu ifade etti.

İhalelere başlangıçta 7 daha sonra 4 ve en son olarak 4 firmanın daha çağırıldığını anımsatan Ok, "Sonradan 4 firmanın ihaleye çağırılması rekabetin yaygınlaştırılması değil bu firmaların kayrıldığı, korunduğu ve ihalelerden pay almalarını sağlamak olduğu anlaşılmaktadır" dedi.

"İhale şartnamesinin ihaleye davetten sonra hazırlanması, fiyatlarda değişiklik yapılması, projelerin tamam olmadan işlerin ihaleye çıkarılması, yüzde 142'lere varan keşif artışlarına ve yüksek taşıma katsayıları ile köprü inşaat zamları uygulanmak suretiyle fazla ödeme yapıldığı" yönündeki iddiaları da değerlendiren Başsavcı Ok, bu iddialarla ilgili yargılama sırasında şüpheyi ortadan kaldıran somut delillere ulaşılamadığını belirtti.

Karadeniz Sahil Yolu projesi ihalelerinin 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamı dışında gerçekleştirildiğini bu nedenle bakanın takdir yetkisinin geniş olduğun belirten Ok, "Ancak bu takdir yetkisi mutlak ve sınırsız değildir kamu yararına kullanılması gerekir" dedi.

Daha sonra yürürlükten kaldırılan 765 sayılı TCK'daki "ihaleye fesat karıştırma" suçunu irdeleyen Başsavcı Ok, bu suçun manevi unsurunun genel kasıt olduğunu, failin bilerek ve isteyerek eylemini gerçekleştirmiş olması gerektiğini belirtti.

765 sayılı TCK ve 5237 sayılı TCK'daki görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarını da inceleyen Başsavcı Ok, dava konusu ihaleleri eski TCK'nın ihaleye fesat karıştırma suçunu düzenleyen 205. maddesi kapsamında bulunduğundan hiç tereddüt olmadığını söyledi. Ok, devletin zarara uğratıldığının kesin bir biçimde saptanamadığından "ihaleye fesat karıştırma suçu"nun oluşmadığını ifade etti.

Sanığın takdir yetkisini amacı dışında ve keyfi bir biçimde kullandığını, görevinin gereklerine aykırı davrandığı hususlarının sübuta erdiğini anlatan Ok, şunları kaydetti:

"İhaleye katılma koşulları değiştirilerek 4 firmanın ihalelere çağırılmasının kayırma ve keyfiliği beraberinde getirdiğine kuşku yoktur. Ancak 3 projenin 6 kısma ayrıldığı gerçeğiyle konsorsiyum oluşturma zorunluluğu ve 1 firmanın ikinci işi alamaması kuralı birlikte değerlendirildiğinde ihaleye katılan her firmaya ihalelerden pay verme fikrini yaşama geçirdiği ve bu bakımdan ihalelere katılan firmalara avantaj sağlandığı kesinlikle kabulü gerekin bir olgudur."

Yüce Divan'a sevk kararına konu olan eylemlerde devlet zararı doğmadığı için eski 765 sayılı TCK ve yeni 5237 sayılı TCK'ya göre görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarını oluşturduğunu ifade eden Ok, bu suç yönünden zaman aşımı konusunu anlattı.

Eski TCK'ya göre görevi kötüye kullanma suçunun asli dava zaman aşımının 5 yıl olduğunu yeni TCK'ya göre 8 yıl olduğunu söyleyen Ok, lehe olan hükmün eski TCK olduğuna işaret etti.

Eski TCK'nın 104. maddesine göre Meclis soruşturması sırasında sanığın ifadesinin alınmasının zaman aşımını kesici bir işlem olmadığını belirten Ok, Anayasa'nın 83. maddesindeki yasama dokunulmazlığında zaman aşımı konusunda milletvekillerine özgü hüküm içerdiğini anımsattı.

Bu maddeyle eski TCK'nın 107. maddesi birlikte değerlendirildiğinde suç işleyen bir milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilirse kararın alınması için yapılan başvuru tarihinden kararın verilmesi tarihine kadar geçen süre içerisinde zaman aşımının durmuş olacağına işaret etti.

Milletvekili sıfatına sahip olsun olmasın bir bakanın görevinden kaynaklanmayan bir suç işlemesi halinde milletvekilleri için aranan prosedürün uygulanacağını ancak görev suçlarında uygulanma imkanının olmayacağına dikkati çeken Ok, Anayasa'nın "Meclis soruşturması" başlıklı 100. maddesinde başbakan ve bakanlar hakkında görev suçları sebebiyle soruşturma açılması, sürdürülmesi ve sonuçlandırılması konusunda özel bir husus benimsendiğini zaman aşımına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmeyerek boş bırakıldığını kaydetti. Ok, şunları kaydetti:

"Maddede bakan ve başbakan hakkında milletvekilleri için Anayasa'nın 83. maddesinde öngörülen başvuru imkanı tanınmamış, suç ihbar ve şikayetlerini kabul edecek bir makam, yani muhatap da gösterilmemiştir. Bu nedenle milletvekilleriyle ilgili durma hükmünün burada uygulama yeri olmayacaktır. Böylece suç işlendiği tarihten itibaren zaman aşımı işlemeye başlayacak ancak bu özel usulün uygulanmasındaki zorluk nazara alındığında, suç, Meclis'e intikal etmeden dahi zaman aşımına uğramış olacaktır. Meclis soruşturmasının suç işlenmesinden hemen sonra delil toplanamaması zafiyetinin yanında, değindiğimiz bu boşluk ve sakıncaların genel ceza muhakemeleri ilkelerinin eşitlik, kamu vicdanı ve ceza adaletine uygunluğunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır"

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Ok, sanık Topçu'nun 19 Eylül 1997 olan suç tarihinden Yüce Divan'a sevk edildiği 10 Kasım 2004 tarihine kadar geçen süre içinde zaman aşımını kesen herhangi bir işlem de yapılmadığından 765 sayılı TCK'daki 5 yıllık asli dava zaman aşımının gerçekleştiğini belirtti. Ok, bu nedenle davanın düşürülmesini talep etti.

Daha sonra sanık Topçu'nun avukatı Livanelioğlu, başsavcılığın esas hakkındaki mütalaasına katılmadıklarını, müvekkilinin suç işlemesinin söz konusu olmadığı söyledi.

Sanık Topçu da davanın başından beri kısa sürede karara bağlanmasını istediğini, celse arasında esas hakkındaki savunmalarını yazılı olarak vereceklerini belirtti.

Yüce Divan heyeti, başsavcılığın suç vasfındaki değişiklik nedeniyle ek savunma yapmaları ve esas hakkındaki savunmalarını yapabilmeleri için süre verdi ve duruşmayı 11 Nisan 2006'ya bıraktı.

  • ANKARA (A.A)

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  •  ANKET

    ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi