T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 8 MART 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Önyargılarımızın esiriyiz

Peşin söyleyeyeyim: Org. Yaşar Büyükanıt konusunda peşin yargılıyım; kendisinin Genelkurmay Başkanlığı yolunda önünün kesilmek istendiğini sanıyorum ve bunu tasvip etmiyorum... Bu kanaatimi her fırsatta yazdığımı okurlarım biliyorlar.

Önyargımın basit bir sebebi var: Sağduyusuna ve insanları tanıma güdüsüne güvendiğim rahmetli arkadaşım Yavuz Gökmen, daha genç bir subay iken tanıştığı Yaşar Büyükanıt'tan ne zaman söz açılsa, onu hep olumlu sözcüklerle tanımlardı. Şu sıralarda ortalığa pompalanan yanıltıcı görüşler yerine Yavuz'un içgüdülerinin doğruluğuna güveniyorum...

Kimbilir kaç kez test edilmiş bir güven bu. Yıllar önce, birileri medyada benimle uğraşırken, o sıralar gazeteciliğe yeni girmiş genç bir akademisyen de o saflarda yerini almıştı. Yazdığı yazıya sert bir cevap yazdığımı bugün bile hatırlarım. Aynı gün hiç yapmadığı bir şey yaptı Yavuz ve yazımla ilgili olarak aradı. "Yanılıyorsun, tanısan en iyi dostun olacağını anlarsın" cümlesini unutamam...

O genç akademisyen bugün benim en yakın dostlarımdan biri...

Türkiye önemli bir dönemeçte. Bir süreden beri yaşanan radikal değişimlerin iyiden iyiye kökleşmesi önümüzdeki birkaç yıl içerisinde olacak. Bu değişimden Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) de nasibini alıyor. TSK ülkenin yaşadığı altüst oluştan gücünü koruyarak başarıyla çıkmaya çalışıyor. Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturan komutanın kişiliği bu sebeple olağanüstü önemli.

Birileri o koltuğa Org. Yaşar Büyükanıt'ın oturmasını istemiyor; bunun için de müthiş bir oyun oynanıyor. Önce bir azınlık gruba mensup olduğuna dair söylenti çıkarıldı; ardından eşinin eczaneden aldığı ilâçlardan hareketle hasta olduğu yayılmak istendi. Şemdinli'deki olaylardan dolayı hem de ortada daha doğrudan sorumlular varken neden onun suçlandığını da anlayamadığımı belirtmek isterim. "Önyargılıyım" dedim ya, bütün bu gelişmeler ve koparılan yaygaraların adresini hep başka yerde aradım.

Şahsen iyi tanımadığın, senin hayatını da etkileyebilecek birine, rahmetli bir dostun sarf ettiği bir çift söze güverek sahip çıkmanın riskini bilirim elbette. Ancak 'güven hissi' de böyle bir şey işte; birine güvendiğinde riski de üstlenebiliyorsun. Bir ayaküzeri sohbet sırasında, Yavuz'un kendisi hakkındaki hislerini Org. Büyükanıt'a da aktarmıştım.

Dünyanın başka yerlerinde uygulanmış kirli oyunlardan bilirim: Birine kötülük edecekseniz ortada kendi kartvizitinizi bırakmazsınız... İz şaşırtmaca yapılır böyle bir durumda. Org. Büyükanıt'ın önünü kesmek için çıkartılan dedikodular sözgelimi, belli bir kesimin ürünü olabileceğini akla getiriyor değil mi? Oysa, ben, o dedikoduların mahrecinin tam tersi yerlerde aranması gerektiğine inanıyorum. O tür tezvirata ben muhatap olsam, "Kim yapıyor?" sorusunun cevabını bana fazla uzak olmayan köşelerde arardım...

Org. Büyükanıt geçtiğimiz günlerde ABD'ye gitti. Temaslarını hem bizim siyasîlerden hem de kendisini ağırlayanlar cephesinden izlemeye çalıştım. Gitmeden önce gerekli gördüğü sivillerle görüştü Kara Kuvvetleri Komutanı, ziyareti sırasında hangi mesajları vereceğini onlara anlattı. Washington'da yaptığı konuşmalarda önceden belirlenen sınırdan zerre miktarı taşmadı. Serbest konuştuğu ortamlarda bile, dâvetlileri şaşırtma pahasına, hep 'akıllı' bir tavır sergiledi.

Van Cumhuriyet Savcısı'nın hazırladığı iddianamede çizilen Org. Yaşar Büyükanıt portresine bu yüzden başka bir gözle bakmayı tercih ediyorum. Savcının görevi, her türlü iddiayı mütalaasına uyan bir tez açısından değerlendirmektir. İddianame, adı üzerinde, iddiaları serdeder, savcı da yargılama süreci boyunca o iddiaları ispat etmeye çalışır. DGM'de yargılandığım sırada, savcı, aklımdan hiç geçmemiş görüşleri bana mâl ederek hazırlamıştı iddianamesini; biz de savunmamızı o iddiaları çürütmek üzerine oturttuk...

Gazetelerde kaynağına güvenilmeyen haberler yazılırken kullanılan 'iddia edildi', 'söyleniyor', 'ileri sürülüyor' gibi ifadeler var ya, iddianameleri aynı ihtiyatla okumak gerekir. Zaten bu yüzdendir ki, yargıda, ön soruşturma safhası için 'gizlilik' öngörülmüştür. Mahkeme sonuçlanıp hüküm tefhim edilene kadar kimse 'suçlu' olarak görülmez, herkes 'zanlı' kabul edilir...

Olan-bitende, hiç değilse şeklî bakımdan, büyütülecek bir yön yok. Daha henüz yargılama süreci başlamamışken, iddiaları büyüterek ortalığı ayağa kaldırmak, adalet kurumunu zedeler. Savcı ileri gitmiş olabilir, ama hükmü savcı değil yargıçlar verecek zaten...

Şu sıralar gündemi işgal eden gelişmelerin ardında hep aynı 'akıl' var; fazlasıyla 'çarpık bir akıl'...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi