T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 23 MART 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ali BAYRAMOĞLU

Muğlalı Paşa'dan bugünlere...

Bölgenin sorumlusu jandarma albay TBMM Soruşturma Komisyonu'na bu işin PKK organizasyonu olduğunu söyleyerek olayı geçiştiriyordu.

Genelkurmay Başkanlığı, geçen hafta Ankara'da Şemdinli olaylarını, yani astsubayların halk tarafından suçüstü yakalandığı bombalama hadisesini gölgeleyen bir çıkış yaptı.

Susurluk'u ve Şemdinli gibi kara olayları aklama çabaları yaşanan değişim sancıları ve değişim çatışmasının parçalarını oluşturur.

Nitekim bu kara olayları tabiileştirmek, yasallığı devre dışı bırakmak, buna karşılık "devlet çıkarı ya da milli çıkar adına, içinde her tür gayri-meşruluğun at koşturduğu bir fayda anlayışını bayrak edinmek"; aslında statükoyu savunmanın, "değişim taleplerine karşı gerekçe arayıp, bu taleplere karşı mevzi oluşturmanın" bizzat kendisini ifade eder.

Görmek gerek:

Değişim ikliminin oluşmasına direnç girişimlerini ifade eden, bu çerçevede Şemdinli ve Susurluk'u bile meşrulaştırmaya yeltenen çabalar, "etik" ve "hukuk bilinci" konusunda hepimizi kuşatan görülmemiş bir tahribat yaratıyor, vahim bir çöküşe işaret ediyorlar.

Şu da unutumamalı:

"Fayda" ile "keyfilik" arasındaki, "mertlik", "millilik" gibi kavramlara dayanan ilişkinin uzanabileceği noktalar geçmişte olduğu gibi bugün de tüyler ürpertici olabilir.

Muğlalı Paşa örneği, "devletçi ve milliyetçi zihniyet halkası"nda "Türkiye'nin geçmişini bugüne bağlayan, yarını tehdit eden" merkezi bir örnektir...

30 Temmuz 1943 tarihinde, Van'ın Özalp ilçesinde, İran'dan gelen bazı kişilerin Türk sınırları içindeki bir sürüyü kaçırmalarına yardım ettiklerinden şüphelenilen, ikisi askerden izine gelmiş otuz üç köylü, sırf ibret olsun diye, hiç kanıt ve yargılama olmadan sınırda elleri ve gözleri bağlanarak jandarma birlikleri tarafından kurşuna dizilir...

Olay kapatılır...

Tam beş yıl sonra, DP iktidara gelince, şikayetler dikkate alınır ve mesele kurcalanmaya başlanır. Adalet, Savunma, İçişleri Bakanlıkları ile Genelkurmay Başkanlığı'ndan birer temsilciden oluşan bir komisyon kurulur. Komisyon olayı inceledikten, sorumlular ve tanıkları dinledikten sonra şu raporu yazar:

1943 Temmuz'unda Üçüncü Ordu Müfettişi Orgeneral Mustafa Muğlalı Özalp ilçesine gelmiş, vali ile yargıç vatandaşların, hududun öteki tarafındaki şahıslarla münasebette bulunarak emniyet ve asayişi ihlal etmekte olduklarından şikayet etmişlerdir. Bu şikayet üzerine Ordu Müfettişi, Tabur Komutanı Şükrü Tüter'e, 'bu adamları sana teslim edeceğim, icabına bakar, hepsini temizlersin' diye emir vermiş, bu emir üzerine (....) bu şahıslar (...) gözaltına alınmış, iki müfrezeye tefrik olunmuş ve Kukur deresinde elleri kolları bağlandıktan sonra üzerlerine makineli tüfekle ateş edilmek suretiyle öldürülmüşlerdir..."

Komisyon raporunun ardından 1949'da askeri mahkemede dava açılır. Olayın yakın tanıklarının ifadeleri, infazı gerçekleştiren mangaların komutanlarının itirafları üzerine, Muğlalı Paşa, önce idam cezasına çarptırılır, ardından bu ceza 20 yıl hapse çevrilir. Ancak Muğlalı cezaevine girmeden ölür.

Yargılanma esnasında suçlamaları uzun süre reddeden Muğlalı'nın, sonlara doğru, "Bu memur ve subaylara ben emir verdim, onların bir suçu yoktur..." demesi basında ve çeşitli çevrelerde, o günlerde "mertliğin doruğu" olarak tanımlanmıştır.

Ve Muğlalı zihinlerdeki "mağdur kahramanlar" arasında yerini almış; hatta bu, bir "sendrom" haline dönüştürülmüştür. Askerlerin çeşitli dönemlerde "sorunları çözeriz, ama Muğlalı Paşa olmak istemeyiz" dedikleri, fısıldanıp durmuştur.

Bugün de durum farklı değildir; büyük gazetelerin köşelerinde Muğlalı kahramanlığı devam etmektedir...

Nitekim, 28 Şubat günlerinde alınan bir kararla Genelkurmay Başkanlığı Mustafa Muğlalı'nın itibarını iade etmiş ve büstü, diğer orgeneraller yanında Genelkurmay bahçesinde yerini almıştır...

Şimdi düşünün ve karar verin; "mertlik" ile "hukuk" arasında neredeyiz...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi