T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 23 MART 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Hem sihirdir, hem de mârifet

TÜSİAD "Yanlış" diyor Merkez Bankası başkanlığına atama konusunda hükümetin takındığı tavır için; medyada sözcüleri de var TÜSİAD'ın, onlar da köşelerinde aynı suçlayıcı çizgiyi sürdürüyor... Hükümetin Merkez Bankası'nın başına atadığı kişinin adını gizli tutması onların hiç hoşuna gitmedi. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kararnameyi önünde tuttuğu sürece bu tür eleştirileri işitip duracağız...

İyi de, 'En Son Babalar Duyar' dizisinin Kadir'i gibi soramaz mıyız: "Hükümet Merkez Bankası'nın başına atadığı kişinin adını herkeslerden sakladı, tamam da, sorun bakalım neden sakladı?"

Merkez Bankası'nın başına her beş yılda bir atama yapılıyor. Bazen kurumun kendi içinden de olabiliyor bu atama, hükümetler daha iyi çalışacaklarını düşündüklerinde kurum dışından birini de o göreve getirebiliyorlar. Geçmiş başkanlara baktığımızda, başında bulunduğu özel bankayı batırmış olan da var, kifayetsiz olduğu genel kabul göreni de... Herbiri gelip gitti, ne gelirken ne de giderken fazla bir gürültü koptuğunu işitmedik.

Tek istisna, Ak Parti hükümetinin dördüncü yılına denk düşen şu günlerde yaşanan atama... Bazı çevreler, önce "Süreyya Serdengeçti yerinde kalsın" kampanyası yürüttüler, olmayacağı kesinleştiğinde de atanacak kişiyi kendileri belirleme sevdasına kapıldılar. Erdem Başçı odaklı tartışma, birlikte çalışacağı Merkez Bankası başkanını tercihi Ak Parti'ye bırakmama kampanyasının bir parçasıdır.

Oysa Merkez Bankası hükümetlerin ekonomi politikaları açısından sistemin kalbini oluşturur; bu sebeple de oraya atanacak kişiyi tercih etme Bakanlar Kurulu'na bırakılmıştır. Banka elbette 'bağımsız' bir işleyişe sahiptir, elbette başkan olarak atanan kişi görevi süresince kimseden emir ve tâlimat alacak değildir; ancak yine de kendine yakın hissettiği birini o göreve getirmek hükümete ait bir yetkidir. Şu sıralarda 'örnek' olarak önümüze sunulan ABD Merkez Bankası başkanlığı da böyledir aslında; ayrılan başkanın yerini alanı şimdiki yönetim atamıştır.

Şu anda dört koldan yürütülen 'psikolojik harekât' özellikli kampanya, Merkez Bankası başkanını Ak Parti hükümetine seçtirtmemeyi amaçlıyor. Bununla hedeflenen yalnızca ekonomi bürokrasisinde desteksiz kalmasını sağlamak değil hükümetin; bu aynı zamanda kimin gerçek iktidar olduğunu dosta-düşmana gösterme amaçlı bir bilek güreşi de... Ak Parti tabanına, "Bir Merkez Bankası başkanı bile atayamadılar" dedirtmek için de sürdürülüyor kampanya...

'Psikolojik savaş' yöntemlerinden biri, esas kabahat ile gerçek kabahatliyi gözlerden saklamak ve onları hiç ilgisi olmayanlarla değiştirmektir. Bir tür hokus pokus yöntemi. Hükümet de, dört yıldır ilk kez, bu taktiğe bir başka sihirbazlık yöntemiyle mukabele etti: Herkes ortaya atılmış adı tartışırken, esas tercih kararname olarak onay makamının önüne konuldu. Sihirbazlar aslında varolmayan bir şeyi yok eder ve izleyiciler yokedilen sanki varmış gibi şaşakalır ya, TÜSİAD ve medyanın şimdiki durumu o...

Eski başkan koltuğunu boşaltalı bir hafta oldu; hükümet yeni başkanın kararnamesini ilk gün Çankaya'ya iletti. Esas sorulması gereken soru şu değil midir: Merkez Bankası başkanlığı önemsiz midir ki, Cumhurbaşkanı Sezer atama kararnamesini hâlâ bekletiyor? Kimse bu soruyu sorup Merkez Bankası'nın hafife alınmasını eleştirmiyor da, bütün dikkatler hükümetin adayını öğrenip parçalamaya yoğunlaştırılıyor. Hani bir de buna "Olayı kötü yönettiler" demiyorlar mı, insanın gülesi geliyor...

Şu bir hafta, dışta ve içte Türk ekonomisine destek veren çevrelerin ülkenin geleceğine duyduğu güveni bir kez daha açığa vurdu. Atanan Merkez Bankası başkanının adı öğrenilsin, o kişi kim olursa olsun, güvenin daha da artacağı görülecektir. Türkiye'ye güvenenler ülkenin istikrarına yatırım yapıyorlar çünkü. İstikrar ise, davulu boynunda taşıyan ile tokmağı elinde tutanın aynı kişi olmasıyla sağlanır...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi