T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 23 MART 2006 PERŞEMBE | ||
|
Dostoyevski'nin "Beyaz geceler" romanındaki kahramanının "Nastanke, Nastanke, sizi seviyorum" diye sayıkladığı "beyaz geceler" kenti St. Petersburg'dayız... Türk Hava Yolları'nın, dünyanın değişik şehirlerini kapsayan yeni uçuşları çerçevesinde 15 Mart'ta THY'nin demirden kuşunun kanatlarında beyaz bir rüyaya uçtuk, yani Petersburg'a... Henüz Petersburg'ta "beyaz geceler"in başlamasına daha iki ay var. Çünkü, Haziran'da başlıyor bu şehrin 'beyaz geceler'i... Karın beyaz kollarıyla kucakladığı Petersburg'ta şimdi THY'nin 'beyaz geceler'i yaşanıyor bir bakıma. Dünyanın değişik coğrafyalarına Türkiye'nin "ekonomik rüyası"nı taşıyan Türk Hava Yolları, Petersburg'la birlikte uçuş noktalarını 107'ye çıkarmış bulunuyor. St. Petersburg, 1703'te Deli Petro olarak tanıdığımız, Çar Petro'nun talimatıyla Neva Nehri üzerindeki bataklıklar kurutularak, 33 ada üzerinde kurulmuş. Çar'ın adından dolayı Petnograd adı altında kurulan şehir, 1924 yılında Lenin'in ölümünden sonra Leningrad, 1991 yılındaki halk oylamasıyla da bugünkü ismini almış. Petersburg'ta çoktan akşam oldu. "Beyaz geceler"i göremesek de, ayın beyaz kollarında salınan gökyüzü, sanki Nastanke'nin yüzü kadar aydınlık, kahkahaları kadar davetkar... Her sokağın sonunda, her köşe başında, her geniş meydanın arkasında karşıma Neva Nehri'nin kolları çıkıyor. Kanalları, çepeçevre saran ve her biri sanat şaheseri değerindeki binaların arasından gizlice göz kaş edip, bir katedralin arkasında kayboluyor ay. Şimdi ay çok alçakta. Tarihi yapıların gölgesi uzadıkça uzuyor. Gölgeler, Neva Nehri'nin buzdan aynasında çoğalıp inadına dansediyor sanki... Hüzünlü, solgun bir ay, ama yine de Puşkin'in, Gogol'ün ve de Dostoyevski'nin izlerini taşıyan harikulade bir Petersburg gecesi... İlk Dostoyevski'nin 'beyaz geceleri'yle tanıdım bu kenti. Gençlik rüyalarımı süsleyen, 'beyaz geceler'in romantik ve hayalperest kahramanlarıyla birlikte sanki adım adım dolaştım Petersburg'u... Şimdi, Çaykovski, Kursakov ve Mussorgski'ye ilham veren bu solgun kuzey kentinde, gecenin tam ortasında Gogol'ün 'Ölü Canlar'ı, Viladimir Nabakov'un gizli duyguları kışkırtan 'Lolita'sı ve Maksim Gorki'nin 'Güneşin Çocukları' ile el eleyim. Puşkin ve Dostoyevski rüyasının bir adım sonrasında, dünyanın en eski ve en zengin müzelerinden olan Hermitaj şenliği başlıyor. Hermitaj müzesi, Çariçe 2. Katerina'nın koleksiyonundaki sanat eserlerinin korunması için 1764'te Kışlık Saray'ın bitişiğinde inşa ettirilmiş. Batı'dan doğuya Kışlık Sarayı, Küçük Hermitaj, Büyük Hermitaj ve Hermitaj Tiyatrosu binalarından oluşan müzede 3 milyon eser sergileniyor. Burada dünyanın en ünlü ressamlarının (Vinci, Michelangelo, Picasso gibi) tabloları ile birlikte Hint, Çin, eski Mısır, Mezopotamya, eski Yunan ve Roma sanatlarından örnekler bulunuyor. Hermitaj'ın girişindeki dev heykeller ise Terebenev'in eseri. Hermitaj'dan ayrılırken, 'beyaz geceler'i yakalayamamanın pişmanlığı çöküyor insanın içine. Buzlarla kaplı Neva'nın kıyılarında biraz solgun da olsa güneş adım adım peşimizden geliyor. Her şeye rağmen yine de Petersburg'ta olmak güzel. Şehrin kalbinin attığı, Nevski Caddesi ışıltılı vitrinleri, kaldırımlarından taşan kalabalığı ile ışıl ışıl... Galiba, St. Petersburg'a Dostoyevski'nin 'Beyaz Geceler'ini veya Gogol'ün 'ölü canları'nı okuyarak gitmek, kahramanların yürüdüğü sokakları arşınlayıp onlarla göz göze gelme hissini taşımak her şeye bedel...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |