T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 23 MART 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet ŞEKER

Kadillak ile Aşkabat turu

Türk Hava Yolları'nın Tekirdağ isimli uçağı, İstanbul'dan yarım saat rötarlı kalktı.

Uçuş süresi tahminimden biraz uzun sürünce, toplam bir saat geç varmış olduk Aşkabat'a.

Prezident Mihmanhanası'nda odalarımıza çıktığımızda gün doğmak üzereydi.

İki ülke arasındaki üç saatlik zaman farkına uyum sağlayabilmek için biraz dinlenmek istedik.

Abdullah Gül'ün yaşadığı uçak rahatsızlığının bir benzeri de bana musallat oldu.

Kulaklarımda bir uğultu, başımda artan bir ağrı.

Uyumaya çalışıyordum fakat kolay mı öyle hemen uyumak?

Uzanalı bir saat olmuştu; tam dalmak üzereyken kapı çalındı.

Hayırdır inşallah...

Açtım, karşımda iki adam.

"Pasaportunuzu getirdik."

Eyvallah.

ZİYARETLER BAŞLADI

Dinlendikten sonra ilk olarak Türkmenbaşı'nın aile kabristanını ve yanı başında bulunan "Türkmenbaşının Ruhi Mescidi" adlı büyük camiyi ziyaret ettik.

Bir saat kadar şehir turu yaptık.

Bindiğimiz araçlar 4900 motor kapasiteli Kadillak'tı.

Yollar geniş, trafik bize göre sakin.

Geniş yolların tek kusuru, kavşaklarda dönüşleri kolaylaştıran göbeğin olmayışı.

Bu yüzden sağa sola dönmek isteyenler birbirlerini beklemek zorunda.

Trafik yoğun olsa, bir saat beklemek işten bile sayılmaz.

Kavşaklardan dönüş yapacağımız sırada, hangi taraftan gelenin önce geçeceğini tahmin etmek gibi bir küçük oyun oynadığımı fark ettim bir süre sonra.

*

Çoğunlukla Türk firmalarının yaptığı binalar birbiriyle ihtişam yarışı içinde.

Her biri diğerinden farklı tasarlanmış, çoğu kubbeli olan binaların hepsinin tepesinde Türkmenistan bayrağı dalgalanıyor.

Halı desenli, yeşil zemin üzerine ay yıldızlı bayraklar.

Resmî olsun sivil olsun bütün yeni binalarda Saparmurat Türkmenbaşı'nın fotoğrafı yahut bir cümlesi yer alıyor.

"Goy dünya dursun, Türkmenistan dursun."

TEKSTİL FABRİKASI

Türk işadamı Ahmet Çalık'ın kurucu ortağı olduğu tekstil fabrikasını dolaştık.

Bir ucundan giren pamuklar, işlenerek önce iplik, sonra kumaş haline getiriliyor ve öbür tarafından kot pantolon olarak çıkıyor.

Fabrikanın ardından Turgut Özal Camii'ne gittik.

"Girelge"sinin üzerinde "Sövda Merkezi" yazan ticaret merkezlerini dolaştık.

Ayakkabı dükkânında "Ayakgaplar", deri mamulleri satan dükkânın tabelasında "Gön önümleri", porselen çaydanlık, fincan ve kap kacak dükkânında ise "Çay üçin gap-gaçlar" yazılıydı.

SAATSİZ EKİP

Ertesi gün Nevruz kutlamaları ve ödül töreninin yapılacağı görkemli salona girdiğimizde alkış provaları ve mikrofon kontrolleri son aşamasındaydı.

Yapılan anonsla cep telefonlarını kapattık.

Bir ara yanımda oturan Bugün Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş'e saatin kaç olduğunu sordum, bilemiyorum dedi, telefon kapalı.

Fark ettik ki hiç birimizin kolunda saat yok.

Cumhurbaşkanı Türkmenbaşı bizden yaklaşık bir saat sonra geldi.

ÖDÜLE KARŞILIK BİRER HEDİYE

Milli Marşın çalınmasından sonra ödül törenine geçildi.

Hüseyin Gülerce kısa konuşmasının ardından ebat ve ağırlık bakımından gördüğüm en büyük ödülü Türkmenbaşı'na takdim etti.

O da cevaben bir konuşma yaptı ve bize birer küçük paket armağan etti.

Paketlerdeki kutunun içinden birer altın saat çıktı.

Aşkabat'ta pazar yeri

İçinde "Türkmenistan Cumhurbaşkanı Saparmurat Türkmenbaşından" yazısı ve kendi portresi yer alıyor.

Portre bizim madenî paralar üzerindeki Atatürk'ü andırıyor.

Bizim ekipte kimsenin kolunda saat olmadığını onlar da fark etti mi yoksa diye düşündüm.

Şimdi bana saati sorsanız, cevabım şöyle olur:

"Saat on biri Türkmenbaşı geçiyor."

ALTINDAN DERKEN

Hem metal kordon bol geldiği için, hem de alışkın olmadığımdan, deri kayışla değiştirdim.

Yandaki sarraf, kordonun altın değil, kaplama olduğunu söyledi.

Hâlbuki Türkmenbaşı hediyeyi verirken 'Altından' demişti.

Hem de iki defa söylemişti o kelimeyi.

Koskoca Cumhurbaşkanının bizi kandıracak durumu olamayacağına göre, saati satan İsviçreliler onu kandırmış olsa gerek.

Yahut Türkmenbaşı "Üstünden değil, altından tut, düşmesin" mânâsına öyle söylemiştir.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi