T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 14 MAYIS 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Önemli bir yıldönümü

Türkiye'nin klasik demokrasi nöbetleri tutuyor; o nöbetler demokrasinin tanımına tam uygun iktidarları işbaşına getiriyor: "Halkın, halk için, halk tarafından yönetimi" böylece gerçekleşiyor. Nöbet bittiğinde ise, bir bakıyorsunuz, yeniden 'halksız demokrasi' günlerine dönülmüş; üç-beş kişinin belirlediği gündem maddeleri peşinde günleri eskitiyoruz...

Konuyu yalnızca Cumhuriyet dönemiyle sınırlı sayarsak yanlış sonuçlara varabiliriz. Daha öncesi de var, ama en az 100 yıldır, Türkiye, hep aynı çizgi üzerinde bir politik çizgiyi sürdürüyor. Halkı uzağında tutan bir politik çizgi bu. Gücünü demokratik temsilden almayan bir yönetim erki ipleri elinden hiç bırakmıyor; o erki kullanan kişiler değişiyor, ama çizgi hiç değişmiyor... Bizlerin son 50 yılda yaşanan 3,5 müdahale sebebiyle 'darbeler dönemi' diye öğrendiğimiz olağanüstü dönemler aslında olağanı bu ülkenin; olağanüstü olan ise darbeler öncesinde yaşanan ise geçici nefes almalar...

Bugün 14 Mayıs, yani Demokrat Parti'nin (DP) 1950 yılında iktidara geldiği tarihin yıldönümü. Kurucuları Cumhuriyet'i de kurmuş olan CHP kadrosu içerisinden çıkmış bir siyasî oluşumdu DP. Başkanlığını üstlenen ve Cumhurbaşkanlığı'na taşıdığı Celal Bayar, Atatürk'ün başbakanlık dahil pek çok önemli koltuğa lâyık gördüğü bir siyaset adamı değildi yalnızca; İstiklal Savaşı'nın efsane isimlerinden 'Galip Hoca'ydı da aynı zamanda. Bu özellikleri bile, Bayar'ın, Çankaya Köşkü'nden derdest edilip Yassıada'ya tıkılmasını engelleyemedi.

Şu da söylenebilir: Olağanüstünün o dönemdeki iktidarı on yıl sürmüşse, bu süre uzunluğunu, o kadronun başında Celal Bayar'ın bulunmasına borçluyuz; ancak Bayar gibi bir figürün varlığı bile sonunda olağana avdeti engelleyemedi...

Bugün yaşananlar daha da açıklayıcı, ama kimseyi suçlamak niyetinde olmadığım için, "Neden?" sorusunu deşmek istemiyorum. Şu kadarını kayda geçmek ise görevim: Türkiye yeniden 100 yıllık esas çizgisine geri dönemeyebilir, 'halkın, halk için, halk tarafından yönetildiği' o nâdir olağanüstü nefes alma dönemi biraz daha uzun olabilir, hatta rejim olağanlaştırılabilirdi... Olan bitene doğru teşhis koyabilmek ve gerekli tedbirleri gecikmeden alabilmek şartıyla, hâlâ umut tükenmiş sayılmaz...

Bu 100 yıllık tabloda en az suçlanabilecek olan halkın kendisi... Daha en baştan başlayarak, halk, doğruyu yakalıyor ve 'hak' bildiği taraftan yana konuşlandırıyor kendini. İstiklal Savaşı böyle bir konuşlandırmaydı; Cumhuriyet'in ilk Meclisi de o konuşlandırmanın yasama organına yansımış şeklidir. O günden sonra ne zaman 'aslına rücu' etse sistem ve 'halksız demokrasi' moduna bürünse, o durumdan çıkmayı politikacılar değil yine halk sağladı.

Halkı "Sahip çıkmadı, çıkmıyor" diye suçlamanın haklı hiçbir tarafı yok.

DP kadrosu, özellikle iktidarının son yıllarında, daha akıllıca hareket edemez miydi? Parti kurucusu liderler, devletin en tepe noktalarını aralarında paylaşmışlardı; oradaki varlıklarını kendi küçük sürtüşmelerine âlet edecek yerde, birbirlerine sahip çıkarak halk egemenliğini devam ettirme amacıyla kullanamazlar mıydı? Zaaf sahibi yol arkadaşlarını daha sıkı denetim altında tutmayı beceremedi DP kadrosu; sonradan Yassıada'da yargı konusu yapılan hemen her iddia, DP'lilerin birbirlerine attıkları iftiralardan ibaretti.

Başka pek çok mesajı da çıkartabiliriz 14 Mayıs'ı değerlendirirken, ama en önemli konu, en başlarda halkın kendilerine verdiği 'misyonu' iyi kavramış bir kadronun, iktidarın köreltici etkisi altına düştükten sonra sergilediği zaafların kayığına bindiğidir. DP'nin ve kadrosunun ardından yazılmış araştırmalar bir yana, o kadronun kendi yazdığı anı kitaplarında bile, yüceltilen 'misyon' oluyor; kadronun kendi arasındaki ilişkiler, liderlerin zaafları, günü iyi okuyamamaları, şöyle bir değinilerek kısaca geçiliyor...

İyi dersler çıkartılması gerekli bir tarihtir 14 Mayıs 1950.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi