T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
E K O N O M İ 22 MAYIS 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yediğimiz et Brezilya'dan 4 kat pahalı

SETBİR Başkanı Erdal Bahçıvan, Türkiye'nin verimsiz et ırkı ve küçük işletmelerle hayvancılık yapamadığı için fiyatların 4 kat daha pahalı olduğunu söyledi

Fatma
Çiftçi
Pazartesi
Söyleşisi
Türkiye'de tüketici kırmızı eti pahalı yiyor. Yediğimiz et, bir Bezilyalının aldığı fiyata göre tam dört kat daha pahalı. Sütü de bir Avrupalıya göre yüzde 25 daha yüksek fiyata içiyoruz. Nedeni ise Türkiye'de hayvancılığın, dünyadaki gelişime göre 60 yıl geriden gelmesi. Peki Türk insanı ne zaman ucuz et yiyebilecek? Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği'nin (SETBİR) Başkanı ve Bahçıvan Gıda Genel Müdürü Erdal Bahçıvan, bu soruyu yanıtladı.

ET IRKIMIZ VERİMSİZ

Eti çok pahalı yiyoruz. Bunun nedenlerini nasıl açıklıyorsunuz?

Türkiye'de etçilik, Anadolu'nun etle hiç alakası olmayan klasik hayvan ırkıyla ya da küçük hayvanlarımızın yavrularıyla yapılıyor. Et ırkı kaliteli bir hayvanın kesildikten sonraki et ağırlığı 550-650 kilogram iken, Türkiye'de 'en iyi' dediğiniz hayvandan çıkan et, en fazla 200 kilogram. Üçte biri. Temel problem bu verimsizlik. Bunun yanında işletme mantığının verimli olmaması, klasik yöntemlerle hayvancılık yapılması, hayvanı doğru düzgün besleyememek de sorunların başında geliyor. Türkiye, çok rahatlıkla uygun hayvan ırklarını, işletme yapılarını oluşturarak bu işi yapabilir. Et hayvancılığı konusunda bir rüzgar esmeye başlasın, doğru hayvan doğru kişiye verilsin, doğru projeye de ithalat izni verilsin, inanıyorum ki ciddi anlamda müteşebbisimiz bu alana yatırım yapacak.

Et ithalatının yasaklanma nedeni deli dana hastalığı idi. Böyle bir risk yok mu?

İthalat yasağının temel nedeni buydu. Ancak artık kimsenin ikna olmadığı bir neden. Ne yabancılar, ne de işin içindeki yerliler buna ikna oluyor. Temel neden iç piyasayı korumak. İç piyasanın korunduğu bir ortamda halen dünyanın en pahalı etini yiyorsak, bu nasıl koruma? Yanlış yapılan bir hayvancılığı tüketici olarak siz destekliyor- sunuz. Çok daha kaliteli bir eti Brezilya'daki bir anne çocuğuna size göre dörtte bir daha ucuz bir fiyata yediriyor. Bizdeki fiyat nedeniyle tüketici mutsuz. Ama bunun kârını alan köylü de mutsuz. "Hayvancılık bitti" diye ağlıyor. Çünkü elindeki makine (hayvan), uyguladığı yöntem yanlış.

DÜNYA FİYATINA ET YİYECEĞİZ, AMA BU NE PAHASINA OLACAK

O zaman bizler tüketici olarak pahalı et yemeye devam edeceğiz.

Hayır etmeyeceksiniz. Tüketici er ya da geç eti dünya fiyatına yiyecek. Dünya Ticaret Örgütü 5-10 yıl sonra diyecek ki, "Artık birtakım zırhların arkasına saklanarak hayvancılığı koruma lüksün yok". Şu anda ette yüzde 200'den fazla gümrük vergisi var. DTÖ'nün kurallarına uymak zorunda olduğunuz için bu vergiyi kaldırdığınız anda, Brezilya gelip 2-2.5 dolara et satacak. O zamana kadar rekabet edebilir bir üretim yapısını kurmazsak, bu konuda da dışa bağımlı hale geleceğiz. Farkı kapatabilmek için bugünler en ideal günler.

Geçenlerde Ankara Adliyesi'nde personele at eti yedirildiği ortaya çıkmıştı.

Çok acı olaylar. İşin o tarafına girmek bile istemiyorum. Allah insaf versin, vicdan versin o insanlara. Bu parayla, pulla açıklanacak şeyler değil. Ama tabii ekonomik çarpıklık olduğu zaman, birtakım vicdansızlara da fırsat doğuyor. Tüketici her üründe olduğu gibi, et ve sütte de markalı ürünleri tercih etmeli. Kendisi denetlemeli.

İŞLETME MANTIĞI DEĞİŞMELİ

Çiğ sütteki bakteri oranımız Avrupa'dan 10 kat daha fazla. Bunu indirmenin yolu yok mu?

Türkiye'de sanayiden geçen süt oranı sadece yüzde 20-30 seviyesinde. Sanayiden geçmiş markalı ürünlerde en ufak sorun yok. Ancak evin altındaki bir ahırda 2-3 inek elle sağılıyor, hayvanın ne yediği kontrol edilmiyor, sağılan süt teneke veya naylon kapta güneşin altında bekliyor. Sorun burada. Bir de 50-100 başlık, tamamıyla hijyen koşullar altında, müzikle uyuyup kalkan, otomatik makinelerle el değmeden sağılan, sağıldığı anda dahi sütün soğutulduğu bir üretimi düşünün. Buradaki bakteriye bakın. Küçük ölçekte ahırlarla, Türkiye'nin bu sorunu aşması mümkün değil. Tek bir çözüm var;işletme mantığının değişmesi. Ama kademeli olarak bir düzelme var. Süt, etten daha iyi gidiyor.

10 MİLYAR DOLARLIK SEKTÖR

Et ve süt süt sektörleri olarak parasal anlamda ne kadarlık bir büyüklüğü temsil ediyorsunuz? Sektörler büyüyor mu?

Şu anda Türkiye'de kayıtlı ve kayıtsız toplam et ve süt ürünleri 10 milyar dolarlık bir pazar. Bu çok büyük bir rakam. Üstelik bunun içinde deri de yok. Türkiye eğer biraz büyük düşünürse, et ve sütte 30-35 milyar dolarlık bir katma değere ulaşabilir. Türkiye'de ihracat yapmadan 10-12 milyar dolarlık katma değer üreten çok fazla sektör bilmiyorum. Büyümeye gelince. Sütte geçen yıl yüzde 8 oranında bir büyüme gerçekleşti. Son iki yıldır Türkiye'nin süt üretimi artıyor. İhracat da olsa bu büyüme katlanarak artacak. Ette de markalı ürünlerde yüzde 5 civarında bir büyüme var. Kuş gribi, kırmızı et pazarına artı olarak yansıdı.

Hedefimiz, bir gün ihracat yapabilmek

Avrupa süt ve süt ürünlerimizi birçok neden öne sürerek kabul etmiyor. Bizim için ihracat hayal mi?

Bugün AB'ye yeni giren ülkelerin süt sanayii, bizim birçok güzide süt kuruluşumuzun gerisinde. Ama onlar Avrupa pazarına girebiliyor. Bizde ise kötüleri örnek gösteriyorlar.

Biz et almadığımız için 'kısasa kısas' devam etmekte. Bir de süt ürünleri çok hassas bir sektör. Mümkün olduğu kadar rekabete açmak istemiyorlar. Ama 'Türkiye'nin ürünleri hijyenden dolayı giremiyor" gerekçesini ben samimi bulmuyorum. Bugün Türkiye'nin birçok markası, AB'de yeralan ürünün çoğundan da yüksek standarda sahiptir. Bunu iftiharla söyleyebilirim.

Bahçıvan Gıda olarak süt ürünlerinde pazarda önemli bir oyuncusunuz. Hedefleriniz neler?

Ambalajlı peynirde önemli bir yere sahibiz. Hedefimiz de Türkiye'de peyniri, ambalajlı, markalı sattırabilmek. Amacımıza uygun şekilde gidiyoruz. Ama sadece iç pazarda kalmak hiçbir sektörün hedefi olmamalı. Bizi en çok şevklendiren, bir gün ihracatta da güçlü noktalarda olmak. Çok güçlü ve kaliteli sanayi firmalarımız var. Bu firmaların biraz da dışarıda oynaması lazım. Ama hammaddedeki ezikliğimiz ve eksikliğimiz o rekabet şansını vermiyor.

Muş'taki tesislerimiz kapalı

Başbakan'la son görüşmenizde, size "Muş'lusun neden Muş'a yatırımın yok" demiş. Neden yok?

Babamızın (Mecit Bahçıvan) ticari hayatı o topraklarda başladı. Son 10-11 seneye kadar da sürdü. Hem Trakya'da, hem o bölgede üretimiz bir arada yürüyordu. Şu anda o bölgedeki iki tesisimiz kapalı duruyor. Terör olaylarından dolayı hammadde üretiminde ciddi bir darbe yedi. Tesisler yazın çalışıyordu. Süt toplama dönemlerinde terör olayları olduğu zamanlar hammaddeye ulaşamama sıkıntıları oluştu. 5-10 gün giremediğimiz köyler oldu. 1993-94 yıllarında bölgede yatırımı durdurduk. Üretim yapısı tamamen Trakya'ya kaydı. Hammaddesi sahadan toplanan bir sektör. Her gün araçların köylerde olması, sütlerin toplanıp fabrikanıza gelmesi lazım. Bunun için de huzurlu ve rahat bir ortamla birlikte, kaybolan hayvan varlığının tekrar oluşması lazım.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


   İş'in Sırrı

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi