T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 22 MAYIS 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

İşimiz çok zor çünkü...

Cumhurbaşkanı Sezer'in 19 Mayıs törenleri çerçevesinde Anıtkabir özel defterine yazdıklarının defterde yer alan diğer metinlerden pek bir farkı yoktu. Deftere not düşme hakkı olan kimselerin yaptıkları gibi Cumhurbaşkanı da, cumhuriyete ilişkin düşüncelerini (kim bilir kaçıncı kez) tekrarladı. Cumhurbaşkanı, basına yansıdığı kadarıyla şöyle diyordu: "Türk gençliği, laik ve demokratik cumhuriyetimizin sonsuza kadar korunması ve yaşatılması için hiçbir özveriden kaçınmayacaktır."

Tamam kabul ediyorum, böyle günlerde özel defterlere düşülen notlara hakim olan dil ve üslübun üzerine fazla gitmemek, bu "tekrarları" tabii karşılamak âdettendir. Ancak "tekrar"ın bu kadarının bizi hiç değilse biraz düşündürmesi de gerekmez mi? Ayrıca bu "tekrarlar"ın cumhuriyetin kurucusunun kabrinde, yani benim dünkü yazımda "cumhuriyetin mabedi" ismini uygun gördüğüm Anıtkabir'de gerçekleştiğini de unutmayın.

Peki o zaman soralım: Cumhurbaşkanı'nın cumhuriyetimiz çerçevesinde hatırlattığı "laik ve demokratik"lik ilkeleri bu türden bir "tekrar"ı onaylar mı? Benim cevabım şöyle: Asla!

Onaylamaz, çünkü "laik" ve "demokratik" haller herşeyden önce sosyal ve politik "otonomi"yi gerektirir. Ve tabii olarak da bu ilkelerin "heteronomi" ile arası hiç mi hiç iyi değildir.

Sosyal-politik "otonomi" ve "heteronomi"den ne anlamalıyız? Bu soruya cevap vermek için 1997'de ölen filozof Cornelius Castoriadis'i hatırlamamak olmaz. Castoriadis, insanların politik ve felsefi davranışlarını "otonom toplumlar" ve "heteronom toplumlar" karşıtlığı içinde açıklıyordu. "Heteronom toplum", kendi kuruluşunu, kuruluşunun ilkelerini "insan işleri" çerçevesinin dışında belirliyordu. Bu tür bir toplum kurallarını (normlarını), inançlarını, hakikatlerini, anlamlandırmalarını insandan ayrı ve insanı ve dolayısıyla toplumu aşan bir nedene bağlıyordu. Bu bir bakıma "aşkın" neden, Tanrı olduğu gibi "tabiiat" ya da "tabiaat kanunları", seçilmiş bir ırk ya da sınıf ve hatta "tarihin yasaları" olabilirdi. "Heteronom toplum" varlığının ve organize olabilmesini "mesajlar"dan, "sesler"den, "emirler"den hareketle doğruluyor ya da meşrulaştırıyordu. Bu mesaj, ses ve emirler sosyal-politik alanın dışında yer alıyordu, "aşkın" karakterdeydi.

Oysa "otonom toplum" bir bakıma "varlık nedenini" kendisi üreten toplumdu. Yani, kurumlarının, yasalarının kendi ürünü olduğunu bilen ve sonuç olarak bunları sorgulayabilen ve gerekirse değiştirebilen bir toplum. "Otonom toplum", donmuş ve tartışma kabul etmeyen "heteronom toplum"dan farklı olarak, hayalgücü, bakış açısı, politik yaratıcılık, tartışma ve karşı çıkmada çeşitliliğin yaşandığı toplumdu.

Baştaki konumuza dönecek olursak: Ne dersiniz, Türkiye toplumu bu sınıflamada hangisine giriyor? "Otonom" mu yoksa "heteronom" mu? Benim işaretlediğim seçenek (besbelli ki!) ikincisi. Dolayısıyla bu ülkede "laiklik" ya da "demokrasi" gibi her şeyiyle "otonom toplum"a ait olan kavramlardan bir tarihte tarif edilerek konmuş ve öylece dondurulmuş "aşkın mesajlar" gibi söz edilebilmesi insanı bayağı gülümsetiyor doğrusu. Bu mudur laiklik ve demokrasi? Her fırsatta "cumhuriyet mabedi"nın yolunu tutup ülkede "cumhuriyet, demokrasi ve laiklik"in yoldan çıkmadığını, çıkmayacağını ve çıkmasının imkansız olduğunu tekrarlayarak ya da sırasında bazı kesimleri "şikayet ederek" otonom bir toplum olabilmek mümkün mü?

İşimiz gerçekten zor...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi