T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 30 MAYIS 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Akif EMRE

Yüzde 1,5 olmak

Son günlerde ülkenin içine girdiği gerilimin hükümet tarafından tanımının iyi yapılması gerekiyor. Bir yanda statüko ve iş çevreleri hükümeti laiklik karşıtı olmakla suçlayarak savunma psikolojisine iterken diğer tarafta hükümetin bu baskıyı nasıl algıladığı, daha laik/çi politikalar izlemek için neler yapması gerektiği de boşlukta kalan sorulardan biri... Mesela, özellikle seçkinler nezdinde 'sembolik değer'ine gönderme yapılan başörtüsü konusunda hükümete oy verenlerin beklentileri yönünde hiçbir şey yapıl/a/mamış olmasına rağmen bu konuda laik/çi sınırı çiğnemekle suçlanabiliyor. Üniversiteye başörtülü girilemediği bir dönemde seçkinlerin bu konuda hükümete önerileri ne olabilir? Belki otobüs duraklarında da başörtülülerin oluşturduğu "görüntü kirliliği"ni engellemesi istenecektir!

Seçkin saçmalıkları bir yana, Ak Parti kanadından gelen bir açıklama her anlamda üzerinde durulmayı gerektiriyor. M.Ali Şahin'in başörtüsü konusunda söylediklerini bir zihniyet çözümlemesi ve bir siyaset tarzının ip uçlarını vermesi bakımından önemsiyorum. Bakan Şahin, "Bizim de önceliğimiz türban değil işsizliktir" yönündeki beyanı iktidar açısından yeni bir tutumu belirtmiyor. Hükümetin farklı gerekçelerle de olsa, iktidara geldiği günden bu yana başörtüsünü birinci öncelikli gündem maddesi yapmadı ve yapmamaya özen gösterdi. Bu fiili durum karşısında seçmene verilen mesaj, "Türkiye'yi krize sokmayacak bir formül"le bu işin çözülmesi yönündeydi. Hükümet sözcülerinin sık sık tekrarladıkları, "toplumsal uzlaşma ile çözüm" formülünün arkaplanında haklı olmanın ve sessiz çoğunluğun beklentilerinin zaten bu yönde olmasının verdiği bir güven hissi yatıyor gibiydi. Yani sesi çok çıkan seçkinci karşı-dengeye rağmen 'sessiz çoğunluğu' arkasına almanın güveni...

Şahin'in yaptığı açıklama bu anlamda bu özgüvenden eser kalmadığı gibi bundan sonraki icraatların ne türden argümanlarla meşrulaştırılacağının ipuçları veriyor; "Başörtüsüyle ilgili sorunları, sorun sayıyor musunuz? Sorun sayanların sayısı yüzde 1,5'tir. Halk hangi konuların öncelikle çözülmesini istiyorsa biz hükümet olarak bu sorunlara odaklandık. Bizim gündemimizde halkın sadece yüzde 1,5'inin gündeminde olan bir konu öncelikli olarak yoktur. Olması siyaseten de yanlıştır." Bu ifadede Şahin, hak ve özgürlük alanında sergilenen icraatsizliği gerekçelendirmeye çalışırken iki şey birden yapmak istiyor. İlki, muhtemelen, siyasi gerilimi düşürmek anlamında teminat vermek, diğer taraftan, Şahin'in belirttiğinin aksine, başörtüsünü sorun olarak algılayan büyük kitlelerin beklentilerine karşı sergilenen 'çözümsüzlük temelli siyaset tarzı'na makul bir gerekçe bulmak... Sayın Şahin'e şu soruları sormak pek anlamlı gelmiyor: ne zamandan beri başörtüsünün yüzde 1,5'luk bir sorun olduğuna ikna oldunuz? Baş örtüsü gibi dini ibadet ve insani bir hak talebi yüzdelik hesaplara göre önceliği belirlenecek bir husus mudur?

Burada, baştan beri AKP eleştirilerinde atlanan bir hususun hatırlanması gerekiyor. Söz gelimi, bu hükümeti yapmadıkları yahut yapamadıklarından hareketle eleştirmenin temel sorunu açıklamaya yeterli olmadığını düşünüyorum... Türkiye'de reel siyasetin aktörlerinden bir olarak AKP'nin de siyasetteki tarzı sürpriz sayılmamalı.

Ancak iktidarın muktedir olamadığı, gerçekleştiremediklerini gerekçelendiriş mantığı, ve bunu meşrulaştırmak için geliştirdiği argümanların yapamadıklarından daha fazla öne çıkmaktadır. AK Parti'nin; yapamadıklarından çok niçin yapamadığına dair geliştirdiği gerekçeler; söylemin ve icraatların tümünden daha da önemlidir. İktidar partisinin söyleminin 'bir toplum mühendisliği olarak muhafazakar ideoloji'ye dönüştüğü nokta da burasıdır. Beşer veya toplum olarak hata işleyebilirsiniz, ancak onun hata olduğunu bilirsiniz ve bunu isteyerek veya istemeyerek işlemiş olmanız hata oluşunu sizin değer dünyanızda değiştirmez.

Hükümetin toplum mühendisliğine dönüşen gerekçeli söylemi sadece yapamadıklarıyla sınırlı değil; yapmak istediği, yaptığı icraatlarını gerekçelendirirken de değerler sisteminin siyaset tarzına uyumlu hale getirilmesine çalışılıyor. Muhafazakar kitlenin ikna edilmesi anlamında hayli işlevsel bu siyaset tarzının göstergesi olarak yüzde 1,5 söylemi önümüzde durmaktadır.

Bundan böyle 'sessiz çoğunluk' kendini şöyle tanımlayacaktır: bize yüzde 1,5 derler...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi