T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 2 OCAK 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Yasin AKTAY

Yeni üniversitelerin misyonu

Türkiye'de üniversiteleşme oranının bir an önce daha da artırılmasının faydaları arasında, üniversitenin bozulmuş kimyasının bir nebze düzelme yoluna girmesi ihtimali dolaylı olarak da olsa vardır. Buna mukabil, üniversitenin küresel ölçekte var olan ve hayatın dışında kalmaya yüz tutmuş kalite sorunları, yeni üniversitelerin açılmasıyla ilgili faydaları, hatta zorunlulukları ortadan kaldırmıyor.

Türkiye'de her yıl yaklaşık 1.600.000 kişi üniversite sınavlarına girmekte ve ancak 300 bin kişi bir yüksek öğretim kurumuna yerleşebilmektedir (buna meslek yüksek okulları da dahildir). Geriye kalanlar hiçbir yüksek öğretim kurumunda okuma hakkı elde edememektedir. Üniversitelerin mevcut haliyle insanlara gerçek anlamda ne kazandırdığı veya bütün bilginin üniversite yoluna bağlanmış olmasının neler kaybettirdiğiyle ilgili eleştiriler bir yana, yaşadığımız dünya, giderek daha da artan bir biçimde üniversiteyi kişisel gelişimin kaçınılmaz bir parçası haline getiriyor. Giderek üniversite eğitimini tamamlamamış olanların hiçbir şansı olmadığı bir dünyaya doğru koşuyoruz.

Bilginin üretimi ve tedavülü konusunda beğensek de beğenmesek de bugünün dünyasında üniversitenin yerini makul ölçülerde tutacak başka bir kurum yok. Türkiye ise nüfusunun ve gelişme dinamiklerinin gerektirdiği üniversiteleşme sürecine bir hayli gecikmiş durumdadır. Seksenli ve doksanlı yıllarda yeni üniversitelerin açılması gündeme geldiğinde taşrada "tabela üniversiteleri" başlığı altında yoğun bir muhalefet sergilendi. Oysa altyapı eksikliği açısından dile getirilen bütün eleştirilere rağmen o gün büyük imkansızlıklarla kurulmuş olan üniversiteler bugün azımsanmayacak bir seviyeye gelmiş durumdadır. O gün kurulmamış olsa bugün bu seviyede olmazlardı. Üstelik sadece kendileri bir seviyeye gelmemiş, kuruldukları şehrin mimarisine, ekonomisine, sosyal ve kültürel gelişimine de önemli katkılarda bulunmuşlardır. Yol açtıkları demografik hareketlilik dolayısıyla şehirlerin kültürel, sosyal ve ekonomik durgunluğunu görece gidermiş, şehirleri ulusal veya küresel ağlarla irtibatlandırmıştır.

Bu yüzden yeni üniversitelerin "üniversiteli işsizliği" daha da arttıracağı asla doğru değildir. Her şeyden önce yeni açılan üniversitelerin şu veya bu yolla harekete geçirdiği istihdam, tek başına, mezunlarının oluşturacağı istihdam ihtiyacının neredeyse yarısını karşılıyor zaten. Bugünkü durumda Türkiye'de her beş lise mezunundan ancak biri üniversitede okuma şansı bulabilmektedir. Geriye kalanlar, lise eğitiminin akabinde hiçbir gelecek umudu besleyemedikleri bir hayata vasıfsız emek unsuru olarak atılmaktadır.

Almanya gibi çok sayıda köklü yüksek öğrenim kurumuna sahip bir ülkede, son yıllarda artan talebe karşılık olarak, üniversitelerin kabul şartları daha bir kolaylaştırılmış ve yeni üniversiteler açılmıştır. ABD'nin 270 milyonluk nüfusuna karşılık toplam 3000 üniversitesi vardır. Kaba bir hesapla aşağı yukarı her yüzbin kişiye bir üniversite düşüyor. ABD üniversiteyi dışarıya da eğitim satabildiği bir sektör olarak ele almış ve ülkenin en önemli para kaynaklarından biri haline getirmiş; üniversite-sanayi işbirliği sorununu çözmenin yolunu üniversitenin kendisini bir sanayiye dönüştürmekte bulmuştur. Türkiye'de ise 70 milyon nüfusa karşılık sadece 77 üniversite bulunmaktadır. Yani aşağı yukarı her 900 bin kişiye sadece bir üniversite düşüyor.

Üniversitenin bürokratik yönetiminin halkla ilişkilerinin bir türlü iyi olamamasının belki bir sebebi de üniversite sayısının az, talep edenin çok olmasıdır. YÖK bugün kıt bir kaynak olmayı iktidarını pekiştirmenin, bir yolu olarak gördüğü için halka karşı kibirli bir mesafede durabiliyor. Eğitim paketinin içinde modası geçmiş ideolojilerini de pahalı bir fiyata ve zorla satabiliyor. Oysa kaynak bolluğunun yaratacağı rekabet koşulları, müşteri haklarını da bir nebze gözetirken, üniversitenin halkla ilişkilerini dolaylı da olsa düzeltebilecek bir imkan oluşturabilir.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi