T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 9 OCAK 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

Güvenlik zirvesi, göç, kapkaç çeteleri ve korkularımız

Yılbaşından hemen sonra, 4 Ocak günü Başbakanlık'ta bir güvenlik zirvesi yapıldı. Zirvenin yapılacağı önceden gazetelere yansımadı.

Kenarda köşede yayınlanmış bazı haberlerden ve yazılardan öğrendiğimize göre, Başbakanlık'ta bir çeşit program dışı Milli Güvenlik Kurulu niteliğinde bu toplantı, askerler tarafından talep edilmiş.

Üstelik de belli ki askerler toplantının çok acele olarak yapılmasını istemişler. Bu nedenle 4 Ocak günü yapılan toplantıyla ilgili bilgi, ancak 3 Ocak gece yarısı gazete bürolarına bildirilebilmiş.

Toplantı sonrasında Başbakanlık'tan yapılan açıklamaya bakılırsa toplantıda, "asayiş ve güvenlikle ilgili konular ayrıntılı olarak gözden geçirilmiş."

Bildiride 'asayiş' meseleleri olarak zikredilen konuların kapkaç ve göç olduğunu daha sonra öğreniyoruz. Özellikle büyük şehirlerimizde ciddi bir mesele haline gelen kapkaç olaylarının göç gibi çok önemli bir sosyo-ekonomik olgu ile birlikte telaffuz ediliyor olması hemen dikkati çekiyor.

Bu konuyu ele alan bir iki yazıda da aynı yaklaşım dikkati çekiyor.

"Kapkaç olayı özellikle büyük şehirlerde giderek örgütlü bir terör olayı haline geliyor." Bu sonucun hemen ardından sebepi açıklanıyor:

"Büyük şehirlere yönelik göçün durdurulamamış olması."

Çaresi: "Çaresi büyük şehirlere, özellikle de İstanbul'a yönelik göçün kontrol altına alınması."

İnsanların kendi memleketlerinde bir yerden bir başka yere gitmelerini yasaklamayı savunmak mümkün mü? Gönüllerde bu yatmakla birlikte şimdilik bunu telaffuz edemiyorlar.

"Öyleyse" diyorlar, "Hiç olmazsa göçü kayıt altına alalım". Başbakan Erdoğan da bir tarihte buna benzer birşeyler söylemişti ya!

"Hiç olmazsa kimin nerden gelip nereye gittiği tesbit edilmeli" demokrasi içinde çare tükenmiyor, gördüğünüz gibi.

Yani, Hakkari'den kalkıp İstanbul'a yerleşmeye giden bir Kürt vatandaşa nereden geldiği sorulacak, nereye gittiği sorulacak. Batıda bazı yerlerde Güneydoğu'dan gelen vatandaşlara iş vermek, yer vermek için, önce nüfus kağıdına bakıp doğduğu yerin adını öğrenmek isteyen işverenlerin, konut sahiplerinin olduğu bilinirken...

Ee hani bu vatan bir bütündü? Hani bu vatanın hangi köşesinde yaşarsa yaşasın vatandaşlar eşitti?

Buna rağmen inanlara nereden gelip nereye gittiklerini sormak demokrasi anlayışının hangi kriterine uyuyor?

Sonra işin gerçeğini söylemek gerekirse göç eden bu insanların, Türkiye'nin batı ve güneyindeki bu şehirlere kendi istekleriyle gelmediğini hepimiz biliyoruz.

Bunların önemli bir bölümü, 1984-1998 yılları arasında, PKK ile mücadele adı verilen kanlı olaylar sırasında güvenlik gerekçesiyle boşaltılan üçbine yakın yerleşim yerinden zorla kopartılarak göçmen yapılmış insanlardan oluşuyor.

Bu nedenle bu gibi insanlara göçmen değil, 'ülke içinde göçe zorlananlar' deniyor.

O dönemde yüzbinlerce, milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının köylerinden, topraklarından koparılıp göçmenleştirilmesi gibi muazzam bir sosyal faciaya gözlerini, kulaklarını kapatanların, "Bu göç mutlaka durdurulmalı, devlet kapkaç çetelerini yok etmeli" demeleri inandırıcı olmuyor.

Üstelik de, eğer devlet bu insanlara gereken kolaylığı gösterse, yaşadıkları topraklar üzerindeki yasakları ve kısıtlamaları kaldırsa, bunların çok önemli bir bölümünün geri dönmeye hazır olduğu da biliniyorken.

Polis başta olmak üzere devletin çeşitli kurumlarıyla içiçe geçmiş gerçek çetelerin cirit attığı kentlerimizde bu durumu görmezden gelip, zorla göçettirilmiş ailelerin kendilerine okul bile gösterilmeyen, iş olanağı yaratılmayan çocuklarından oluşan çetelerden söz etmek büyük bir samimiyetsizlik örneğidir.

Tabii, "Bu çeteler bir an önce yok edilmelidir" diyenlerin, kaliteli şarap içerken kendilerini güven içinde hissetme endişelerini anlıyorum.

Ama bence mesele, bir takım insanların tüketim zevklerine ilişkin endişelerinin ve servetlerinin güvenliğinin ötesinde bir ciddiyet taşıyor.

Böylesine önemli bir sosyal meseleye polisiye tedbirlerle yaklaşmak yangına körükle gitmekten başka bir anlam taşımaz.

Bu mesele güvenlik zirvelerinin değil, olsa olsa TBMM'nin ve hükümetin meselesi olmalıdır.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi