T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 17 OCAK 2006 SALI | ||
|
Bayramda ne yaptın? Oturdum. Kalktım. Yürüyüşe çıktım. Kitap okudum. Söylemesi ayıptır, dört günde üç kitabın üstesinden geldim. Sırasıyla, Necip Tosun'un bu yıl Yazarlar Birliği'nin hikaye ödülünü alan kitabı "Otuzüçüncü Peron", bir önceki romanından dolayı "adamım" demekten vazgeçtiğim Hamdi Koç'un "Kalpten Parçalar", iyi şair Attila İlhan'ın merakla beklediğimiz kötü romanı "Gazi Paşa"yı okudum. İlkiyle ilgili düşüncelerimi kitap ekine sakladım. Şu kadarını söyleyeyim; Necip Tosun, dikkatimizi küçük insanlara, küçük ilişkilere yönelten ve bunları yapar görünürken de aslında o devasa "insan" sorunsalı üzerinde düşünmemizi sağlayan son derece başarılı bir öykücü. Hamdi Koç'un novella kıvamındaki kitabını sevdim; "Melekler Erkek Olur"u da sevmiştim. Hele yazarın "Lukacs köylülerin estetidir" sözünü daha çok sevmiştim. Bence iyi niyetli "arayış romanları" olarak araya sıkıştırdığı "Çiçeklerin Tanrısı" ve "İyi Dilekler Ülkesi" iyi niyetli arayış romanları olarak kalmalı ve yazar bize rasyonalin sınırlarını zorlamayan somut, bildik öyküler anlatmalı. Bir okur isteği... İyi şair Attila İlhan'ın kötü romanı "Gazi Paşa" ise, kafadan kötü roman olmaya aday bir roman... Rahmetli Attila İlhan, kültür sorunlarından edebiyata, cinsellikten psikolojiye, ekonomiden kadın meselelerine, iç politikadan uluslararası hukuka, her konuda görüşü olan bir yazardı. Sayıları bir düzineye ulaşan romanlarıyla, bir düzine sınırını aşmış deneme kitapları arasında bir koşutluktan, bir akrabalıktan söz edilebilir. Bence bir sapmanın ürünü olan romanları ("cinselliğin diyalektiği"ne örnek olarak sunduğu Leman'lı, Haco Hanım'lı romanları) saymazsak, Attila İlhan'ın romanları, deneme/makalelerinde tartışmaya açtığı tarihsel toplumsal ideolojik görüşleri doğrulayan birer araç niteliğinde. Roman yazmıyordu aslında. Propaganda yapıyordu. Daha doğrusu, görüşlerini dikte ediyordu. Bunu da üstelik kötü, çok kötü bir dille yapıyordu. Bol teşbihli, bol benzetmeli, bol edebiyatlı ağır, ağdalı bir dil... Çünkü rahmetli, "edebiyat yapma"yla roman yazmayı karıştırıyordu. Bildiğimiz "teşbih"i de, muhtemelen bir köylü estet olan Plehanov'dan örnekler getirerek "marksist imge kuramı" diye satmaya çalışıyordu. (Bkz. Fethi Naci'nin muhtelif Attila İlhan yazıları...) Son romanı (tamamlanamamış, yani son 10 sayfası eksik romanı) "Gazi Paşa" ise, rahmetlinin yine propaganda cehdiyle kalkıştığı kötü bir roman. Bildiğimiz olaylar, bildiğimiz kahramanlar (Gazi Mustafa Kemal Paşa, Latife ve Fikriye Hanım'lar, Halide Edip vs...) ve eski, oldukça eski bir dil. Roman, sadece Latife Hanım ve Fikriye meselesine odaklansaymış, belki iyi bir roman olabilirmiş. Hani Kemal Tahir "roman, drama düşmüş insanı anlatmalı" der ya; belki romantik isyankar belgeselcilerimizin anlata anlata bitiremedikleri "üçlü aşk" ilişkisinden bir "insanlık durumu" süzebilirdi. Olmamış. Roman, kurgulanan bir şey oysa. "Gazi Paşa"da, tıpkı Turgut Özakman'ın "Şu Çılgın Türkler"inde olduğu gibi, tarihsel gerçekler/tarihsel kişilikler fictif ögelerin önüne geçiyor ve ortaya çıkan şey, kötü bir dille yazılmış sıradan bir "belgesel"den öteye geçemiyor. İtiraf edeyim, bir çok sayfasını atlayarak okuduğum "Gazi Paşa"nın sonuna geldiğimde, böyle bir çılgınlığa imza atmış Attila İlhan adına üzüldüm. Büyük şairdi, değerli bir insandı, iyi bir vatanseverdi tamam da, kötü bir romancıydı işte. Basbayağı kötü...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |