T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 17 OCAK 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Eski bir öykü

Meslekî açıdan ilkeli olduğunu bildiğim ustalardandı Muammer Yaşar Bostancı; "Müdürüm" sözüyle başlattğı uyarılarının yararını çok sık gördüğüm için, siması ne zaman aklıma gelse, kendisine rahmet dilerim...

Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Hindistan'ın bir suikastta hayatını kaybeden başbakanı Rajiv Gandi'nin cenaze törenine (mayıs 1991), kendi yerine devlet bakanı Vehbi Dinçerler'in gitmesini istemişti. Târifeli uçakla yetişmesi mümkün olmadığı için ATA uçağını emrine tahsis ederek... Vehbi Bey'in yanında götürdüğü bir grup gazeteci arasında ikimiz de yer alıyorduk...

Dönüş yolunda, bakanın özel kalem müdürü elimize bir kağıt tutuşturarak imzalamamızı istedi. Meğer, her şey son anda gerçekleştiğinden bizleri 'resmî heyet' olarak göstermeleri gerekmiş, bu sebeple de 'yolluk' tahakkuk ettirilmiş... O kâğıda atılacak imzayla, 'heyet üyesi' bürokratlar gibi bizler de devlet kasasından dolar cinsi yolluk alacaktık...

Muammer Yaşar'ın uyarısı o noktada geldi. Biz, ikimiz, yolluk almayacağımızı açık bir dille bildirdik ve bunu belgeye de bağladık...

Bu konuyu aradan geçen bunca yıldan sonra hatırlamamın sebebi, Nadir Nadi'yle ilgili bir yayın oldu. Bir yazar, Demokrat Parti (DP) döneminde örtülü ödenekten para alan gazetecilerin adını anarken, Cumhuriyet gazetesinin uzun yıllar başyazarlığını yapmış Nadir Bey'in de adını anmış. vaktiyle Cumhuriyet'te de yazmış yazara verilen cevabı okurken, Muammer Yaşar'a öngörüsü sebebiyle bir kez daha minnet duydum...

'Örtülü ödenek', Parsadan olayında herkesin öğrendiği gibi, devlette hassas yerlerde görev yapanların emirlerine verilen mâlî kaynaktır. Başbakanlar sözgelimi, âcil bir ihtiyacı gidermek için, ya da 'gizli' kalmasını istedikleri bir amaçla kullanırlar kendilerine emanet edilmiş 'örtülü ödeneği'. Hesabını Başbakanlık'ta müsteşar veya görevlendirdiği biri tutar; harcama belgeleri sonradan topluca yok edilir...

Merhum Adnan Menderes ileride başına geleceği öngörmüş olmalı ki, örtülü ödenekten yapılan bütün harcamaların kayıtlarını muhafaza ettirmiş Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur'a; o da, artık nedense, âcilen satın alınması gereken bir cımbızın makbuzunu bile saklayarak yerine getirmiş tâlimâtı... Yassıada'da o cımbızın hesabı da sorulmuştu Menderes'ten... Menderes, Yassıada'da, örtülü ödenekten para aktarılan kişi ve kuruluşlarla ilgili de hesaba çekilmişti... Bir dönemin başbakanını küçük düşürmek için açılan örtülü ödenek dâvâsı yüzünden, devletin ebediyyen 'gizli' kalması gereken sırları ortalığa dökülmüştü...

'Örtülü ödenek' dâvâsı sırasında Nadir Nadi'nin adı da geçmiş...

Cumhuriyet gazetesi başyazarı öyle küçük ulufelere yüz verecek bir insan mıydı, sanmıyorum. Hasan Cemal'in "Cumhuriyeti Çok Sevmiştim" kitabında çizilen tipler arasında en naif olanıdır Nadir Nadi. Tespitin doğru olduğunu sanıyorum. Peki nasıl oluyor da, adı böyle bir listede yer alıyor? Cumhuriyet'te, Ali Sirmen, Nadir Bey'in "Olur Şey Değil" kitabının ilgili bölümünü (s. 75) aktararak konuya açıklık getirdi. Olay Menderes'in Washington'a yaptığı gezide meydana gelmiş. Nadir Nadi Menderes'le arası şekerrenk olduğundan geziye katılmak istemiyormuş, kendisini Falih Rıfkı ikna etmiş...

Sonrasını kitaptan okuyalım: "...Washington'a vardığımızın hemen ertesinde Altemur Kılıç bizlere, harçlık mı, ödenek mi, seyyanen dörder yüz dolar dağıttı. İçimizden bir arkadaşa ayrıca bin dolarlık döviz verildiğini duyunca tepem attı. Belki kınayacaksınız ama arsız çocuklar gibi 'Ben de isterim' diye tutturdum ve Cumhuriyet hesabından ödenmek üzere bin dolar da ben aldım. Atalarımız üzüm üzüme baka baka kararır demişler, maalesef öyle oldu...''

İnsanın öyle zamanlarda Muammer Yaşar gibi 'bilge' bir dostu olmalı.

Nadir Nadi'nin örtülü ödenekten 'beslendiğini' yazan yazar, gazetecileri 'beslenenler' ve 'besleyenler' diye ikiye ayırıyor. Ona göre, birinin dâvetiyle yemeğe giden 'beslenen' oluyor, o yemeğe dâvet eden de 'besleyen'... Bu tasnifin beni müthiş şaşırttığını itiraf edeyim, özellikle tasnifi yapanın kendi çelişkisi bakımından...

Antalya Belediye Başkanı Menderes Türel 21 Aralık 2005 tarihinde İstanbul'a gelip bir grup gazeteciyle bir yemekte buluştu. Yemeğin verildiği yer on gündür çok meşhur: Feriye Lokantası... Feriye Lokantası'nda Antalya Belediye Başkanı tarafından verilen mönüsü hayli zengin yemekte, Türk basınını 'besleme' ve 'besleyen' diye tasnif eden yazar da bulunuyordu. "Nereden biliyorsun?" diyecek olanı hemen uyarayım: Ben de o yemekteydim...

Meslekî sağduyusuna güvendiğim rahmetli Muammer Yaşar da katılırdı öyle yemeklere...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi