T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 22 OCAK 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Dücane CÜNDİOĞLU

Ne garip herşey malumun, her şeyin malum!

Aziz dostum, Bak yeni bir karar daha aldığını söylüyorsun. Kendince karar almaktan hoşlandığın için böyle yapıyorsun; zira farklılıktan ve tutarsızlıktan nefret ediyorsun.

Ne kararı alıyorsun?

Yapmak veya yapmamak kararı!

Görüyor musun, daha şimdiden yaşamını iki seçenek arasına sıkıştırdın bile. 'Yapmak' kararı alırsan yapmamaktan, 'yapmamak' kararı alırsan yapmaktan kaçınıyorsun elinden geldiğince. Oysa sonuçta elinden gelen bir tek kaçınmak! Hadi senin seveceğin şekilde söyleyeyim: hep kaçınıyorsun; ya yapmaktan kaçınıyorsun, ya yapmamaktan...

Bu yüzdendir ki yaşamın oldum olası hep bir "ya-ya da" arasında gidip geliyor!

Kararlarının ne denli büyük bir şiddet doğurduğunun farkında bile değilsin. Her şeyi bildiğini sanıyorsun, herşeyi biliyormuş gibi eylemlerini önceden tanımlamaya çalışıyorsun; güya yaptıklarını da biliyorsun, yapmadıklarını da. Bu sanı sana öyle güven veriyor ki yapacaklarını da bildiğine inanıyorsun, yapmayacaklarını da.

Şu kısa yaşamın dar sokaklarında dolaşırken elinde tuttuğun tutarlılık şemsiyesinin seni ıslanmaktan koruyacağına itimadın öyle tam ki paçalarının çamur içinde kaldığını farketmiyorsun bile.

Hiçbir şeye şaşırmıyorsun! Hiçbir şeye şaşırmayacak kadar kendini güvende hissediyorsun. Başını çevir de lütfen kendine bir bak, bilgiyle sarmalanmış bir güvenin şiddetli bir kararlılıkla keskinleştirdiği bakışların yaşamın onca zenginliği karşısında kamaş(a)mayacak denli nasıl da donuklaşmış?!?

Şaşmanın, şaşırmanın, bilgisizliğini ortaya çıkaracağından korkuyorsun; şaşmayı, şaşırmayı, şaşakalmayı bir tutarsızlık alâmeti olarak görüp güyâ kararlılığın sayesinde aptallar taifesinden sıyrıldığını düşünüyorsun.

Neymiş efendim? Aptal 'abdal'dan gelirmiş, abdal ise hâlini değiştirenlerin sıfatıymış... Sen kesin ve sürekli olanı elinde bulundurduğun için 'abdal'lıktan ve tabiatıyla tutarsızlıktan uzak kalmayı başarabiliyormuşsun.

Haklısın, şaşmak ve şaşırmak bilgisizliğini ortaya çıkarır; üstelik sana sadece bilmediklerinin farkına varmanı sağlamaz; bilmediğini bilmek imkânı da bahşeder; seni hem cehl-i basit'ten, hem cehl-i mürekkeb'den kurtarır.

Ne kadar ciddiye alacağını bilmiyorum ama bak Fyodor Mihayloviç Dostoyevski ne diyor:

- "Her şeye şaşırmak, kuşkusuz budalalıktır; hiçbir şeye şaşırmamaksa daha iyidir, nedeni bilinmez; ama iyi bir tavır olarak kabul edilir bu. Aslında bu, kuşku götürür. Bence hiçbir şeye şaşırmamak, şaşırmaktan daha bir budalalıktır. Hem hiçbir şeye şaşırmamak, neredeyse saygı duymamak anlamına gelir. Evet, aptal insan da saygı duyamaz zaten." (Bir Yazarın Günlüğü, I/56, İstanbul, 2005)

Sen kendi haline dahi şaşırmadığın içindir ki kendine saygı duymuyorsun. Aldığın kararların seni şaşırmaktan koruduğuna inandığından ötürü da sözümona 'doğru' ve 'yanlış' seçeneklerinin arasında sıkışıp kalmayı umursamaz görünüyorsun.

Kararların, ah şu kararların!

Dilinden yargı cümleleri, hesap cümleleri, eskilerin tabiriyle kelâm-ı ihbarîler (indikativ cümleler) hiç eksilmiyor; sadece yanlış veya doğru demeyi mümkün kılacak cümleler...

Haklısın, yanlış veya doğru olmakla nitelenemeyecek cümleler, yargı bildirmediklerinden ötürü bilimsel cümleler sayılmazlar.

Kelâm-ı inşaîlere (konjonktiv cümlelere) gelince, sen aklınca "haklarında karar verilemez" kabul edip onları kullanmayı doğru-yanlış diyalektiğine ihanetle eş tutuyorsun. Meselâ soru cümlelerini -ne doğru, ne yanlış oldukları için- itibara lâyık görmüyor ve zihnini cevap cümleleriyle dolduruyorsun. Hakikaten çok yazık, zihninde cevabı olmayan bir tek soru bile yok!

"Ah, bir olsa, bari şöyle olsa!" bile diyemiyorsun, zira hayal nedir, arzu nedir, dilek nedir, umut ve ümit nedir hiç bilmiyorsun! Düş de göremiyorsun bu yüzden.

Bir nida dahi kopup gelmiyor ki gaipten! Senin gaibin bile yok dostum. Neyin varsa el altında, göz altında... Ne garip ki herşey malumun. Sorun da burada ya, senin meçhulün de yok! Her şeyin malum.

Lütfen hoşça bak zâtına!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi