T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 22 OCAK 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Ilıcak niçin böyle yapıyor?

Bir dönem gazetemizde de yazmış olan Nazlı Ilıcak'ın gazeteciliği malum... Bir kere herşeyden önce ülkenin doğrudan siyaset yazan (hem de iyi yazan) çok az sayıda kadın gazetecisinden birisi. Kalemi gibi retoriği de kuvvetli. Ayrıca önemli olarak, istediği zaman çok da cesur yazan birisi. Yeni gazeteler tasarlayıp amacına ulaşmaktaki yeteneğini hatırlatmıyorum, çünkü o başka bir bahis... "Neredeyse doğuştan gazeteci" diyebileceğimiz bu meslektaşımız mesleğini milletvekili olduğu dönemde de terketmemiş, hatta tam aksine haksız bir biçimde son verilen bu görevi sırasında (bir zamanlar yazdığım gibi) ülkemizde bugüne kadar alışılmış "gazeteci milletvekili" modelinin çok dışına çıkan bir tavır sergilemeyi de bilmişti. Nazlı Ilıcak -biliyorsunuz- yazılarında ve konuşmalarında "sol-sağ" ayrımına özellikle-çokça vurgu yapan birisi değil. Kalemini daha çok "hürriyetçilik" bahsinde (olumlu anlamda) çoşturuyor. Ancak nedendir bilinmez, Ilıcak'ın kalemine hakim olan bu hava bazı "özel" durumlarda hemen kayboluveriyor... Bir de bakıyorsunuz ki, Ilıcak "Soğuk Harp" döneminin Tercüman'ında karşılaştığımıza benzer bir biçimde- meseleyi dönüp dolaştırıp "sağ-sol" kavgasına getirivermiş... (Bu cepheleşmede kendisini "sağ"da konuşlandırdığını hatırlatmaya gerek yok herhalde!)

"Kritik" diyebileceğimiz bu anlar da -yine nedense- hemen hep "kritik" şahsiyetler söz konusu olduğunda ortaya çıkıyor. Mesela bir dönem hakkında çok konuşulmuş olan -ve adı Susurluk meselesine doğrudan bağlı olan- bir polis müdürü söz konusu olduğunda... Ya da çok daha yakın bir örnekten haraket edecek olursak Ağca konusunda...

Çok şaşırtıcı bir durum gerçekten... Bir de bakıyorsunuz ki, "hürriyetçi" Ilıcak, o gün oluvermiş adeta bir "ülkücü"!

Boşa konuştuğum sanılmasın; Ağca'nın tahliyesi ve ardından gelen tartışmalar üzerine yayımladığı yazıdan aktaracağım şu bölümlere bakın mesela:

"Mehmet Ali Ağca elbette bir katil. Ama nedense, bizim sol köşeden vuran yazarlarımız açısından, sadece Haluk Kırcı'lar, Mehmet Ali Ağca'lar, Abdullah Çatlı'lar katil. Deniz Gezmiş veyahut Mahir Çayan ise bir kahraman!"

Siz söyleyin, oldu mu şimdi? Ilıcak gibi yakın siyasi tarihi ezbere bilen bir gazetecinin böyle bir karşılaştırma yapması yakışık aldı mı şimdi? Sanki Ilıcak, Deniz Gezmiş'in tamamen başka düzlemlerde olsa da tıpkı Menderes gibi hukukun iç siyasetin bir aracı haline sokulması sonucunda idam edildiğini bilmiyor. Bilmez olur mu, tabii ki çok iyi biliyor. Peki öyle ise sadece soygundan ve adam kaçırmadan mahkûmiyeti hakettiği halde idam edilen Gezmiş ile Ağca, Kırcı ve Çatlı gibi "profesyoneller"in karşılaştırılmasının ne âlemi var?

"Ağca'nın alkışlanacak bir yanı yok. Abdi İpekçi gibi değerli bir gazeteciyi öldürmenin yanı sıra, faydalı ne yapmış ki, Türkiye onunla gurur duysun! Ama unutmayalım ki, İpekçi cinayetini işlediğinde 20 yaşlarında bir gençti."(!) Bu da olmadı doğrusu... Tartışma suç işlenen yaşa (20'li yaşlara) çekildiğinde akla Ağca mı gelir, yoksa (sağ-sol farketmez) bu yaşlarında idam sehpasına çıkarılanlar mı?

"Tıpkı Ağca gibi, Mahir Çayan da hapishaneden kaçtı. Ona da Rüçhan Manas adlı devrimci bir kızla aşk hayatı yaşayan bir yedek subay yardımcı olmuştu. (...) Ağca'yı da pekâla ülkücülük adına, Kartal Askeri Cezaevi'nden kaçırmış olabilirler..."

Hatırlatmamam gerek yok herhalde; bu iki "kaçış" hikayesi arasındaki farklar da yıllardır konuşulan bir konu.

Ve nihayet Ilıcak'ın Ağca'nın tahliyesine ilişkin şu iyimser yorumları: "Ama Ağca, Papa suikastından dolayı Türkiye'de de yargılandı. Dolayısıyla. Bütün suçlardan aldığı cezalar azami 36 yıl olarak belirlenirken, İtalya'da yattığı 20 yıl ister istemez dikkate alınıyor."

"Bütün katiller kötüdür. Ama, buna rağmen, her ülkede şartla salıverme hükümleri düzenlenmiştir. Zaten bu hükümler, bizim gibi suçsuz insanların değil, suçlu insanların topluma kazandırılması için yasalara konmuştur." Ne dersiniz, Ilıcak arada bir alışılmışın dışına çıkarak niçin böyle şöyler yazıyor acaba?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi